Konya
02 Mayıs, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.36
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2400.7
  • BIST
    10208.65
  • BTC
    59235.87$

VARLIK-YOKLUK KARMAŞASI

17 Mayıs 2023, Çarşamba 00:00

Varlık veya yokluk. Elde olduğu zannedilen veya elde edilemeyenler. Bu ikilemler hakkındaki düşünceler ve karmaşalar. Sahip olma içgüdüsü ve sahip olduklarının başkalarında olup olmaması. Ve varlığını abartılmış egoyla ispat etme derdi. Varsan, nereye kadar, yok olacaksan neye malik olacaksın?

Her şey, bu yaratılışına aykırı nefsanî abartılar ve mülkiyet hakkının, yaşamanın kendi elinde olduğunu varsaymak. Kimi insan başkasının sahip olduğuna kendinin de sahip olmasını, kimi, kendi sahip olduklarının başkalarında da olmasını, kimi onlarda yoksa bile kendinde olmasını, kimi onda olsun da varsın ben de olmasın derken, kimi de, kendinde olmasını ama başkasında olmamasını ister. Bunları, nefsanî duygularla farklı versiyonlarda düzenleyebilir, çoğaltabiliriz.

Zaman zaman hepsinin kapısını çaldık, bocaladık ama çözemediğimiz denklemler yumağında bir çile yumağı haline geldik. Aslında bu karmaşa, o kadar da zor değildi. Zorluk nereden geliyor biliyor musunuz, nefs ve nefsin hükmettiği güçlü görünme, her şeye sahip olma duygusundan, kibir ve hasetten ileri gelmekte. Bir bölümü de insani değer olan vicdan ve iyi niyetten ileri gelmektedir.

Aslında bunların hepsi birer karmaşadır. Bu karmaşadan kurtulmanın en güzel yolunu da şeriat, tarikat, marifet ve hakikat üzerinden de düşünebilir, hareket edebilirsiniz. Yani tasavvuftaki bu dört kavram şunu haykırıyor. “ Şeriat der ki; Seninki senin, benimki benim. Tarikat der ki: Seninki senin, benimki de senin. Marifet der ki: Ne benimki var, ne seninki. Hakikat der ki: Ne sen varsın, ne ben.”

Öyle ki, her şey, bir varmış, bir yokmuş gibi varlıkla yokluk arasında debelenme değil mi? Bir farklı düşünceyle, varlıkla yokluk adına denklemini “mal mülk ve meta” üzerine kuracağımıza yabancıların dediği gibi “to be or not to be” yani “olmak ya da olmamak” üzerine de kurulabilir.

Kimse gerçek hakikatin farkında değil. Gerçek hakikatte benim diye bir olgu yoktur. Çünkü benden önce benim diyenler, benim dediklerine sıkı sıkı sarılanlar, şu an da bana bırakıp gittiler. Yani benden önce benim olmayanlara, benden sonra da benim olmayacağına göre, nasıl benim diyebilirim? Sadece, varlığımızda benim diye sarıldıklarımız, sahiplendiklerimiz, bize sunulanlardır. Eğer inanıyorsanız bu sunuşa, demek ki benim diye bir şey yok ortada. Düşünün, sen bile senin olmadığına göre, nedir bu “ben, benim” demenin anlamı?

İşte insan, bu ruh hali içinde debelenip duruyor ve hayatını tamamlıyor. Bir nevi gel git, bir nevi türbülans. Ama kabul etseniz de, etmeseniz de bu çetin bir imtihandır. Mesele varlık ve yokluk ikileminde yol almayı ve bu yolda paylaşmayı bilmekte. Yoksa sadece her şey bir sanıdan ibarettir. Yani var sandığın hiçbir şey aslında yoktur.

Var mıydık ki? Sonradan var olduk, yok’a doğru gidiyoruz. Kaldı ki; var mısın da yok olmaktan korkuyorsun? Ne sen varsın, ne ben, ne de bir başkası. O halde var mı ki, sendeki, bendeki, bir başkasındaki? Her şey benlik ve yokluğun içindeki nefsine hoş gelen sahiplenme içgüdüsüdür.

Maalesef, sistem insanları nefsine mağlup ederken, herkes bu karmaşanın içinde boğulup gidiyor, “ Rabbena hep bana ve benim” düşüncesiyle hayatını idame ettiriyor. Ama bir gerçek var ki; benim dediği her şey, bir varmış bir yokmuşun içerisinde kalıyor, anlayana

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.