Konya
02 Mayıs, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.36
  • EURO
    34.77
  • ALTIN
    2395.3
  • BIST
    10208.65
  • BTC
    59086.54$

UNUTTUM DİYEMEM, AMA…

12 Nisan 2023, Çarşamba 00:03

İnsan, çoğu zaman, sevildiğini zannettiği kişiler tarafından kırıldığında özür bekler. Aynı annesinden dayak yiyen çocuğun annesinden şefkat bekleyip anne diye ağladığı gibi

Öyle bir kırılırız ki, istesek de, istemesek de yanımızdaki, çevremizdeki bazı insanlar elenmeye başlar, onlara olmasa da sana çıkan yolları tıkarsın. O tıkanan yollarda bazı sözler biter, ışıklar söner, bazı renkler de solar, çiçekler bile rengini saklar. O zaman aklına şu cümle gelir; “ne olurdu, böyle olmasaydı da, çektiğim bu acıları hiç yaşamasaydım…”  ama insan hatalarla vardır ve hatırlayarak var olur, varlığını sürdürür. Ancak bunun bir kötü yanı var ki, bilinçaltımıza yerleştirdiğimiz her hangi bir an, bir kırılma noktasını işaret eder ve kırılma noktasına hapsolduysak, hem bugünümüzü hem de yarınımızı kaybetmiş oluruz.

O yüzden eğer becerebilirsek, ne zaman unutup, ne zaman hatırlamamız gereken zamanı ve süreyi bilirsek ve o dengeyi kurarsak, kaybedişlerimiz değil, kendimiz için kazançlarımız meydana çıkar. Ama bunun yanında, içimizde bir şeylerin, büyük fırtınalar koptuğu, vefa gibi, ihanet gibi, güven gibi şeylerin yer değiştirdiği, bazen bir şeylerin o insana karşı başkalaştığı ve artık her şeyin eskisi gibi olmayacağı gerçeğini değiştirmez.

Neden eskisi gibi olmaz? Çünkü hepimiz, birbirimize karşı anıların toplamıyız. Ama her anımızın, değişen zaman ve şartlarda tesirinin aynı olması mümkün değildir. Yaralanmış, örselenmiş davranış ve duygulardan kaynaklanan öyle anılar vardır ki,  sinirsel ve ruhi zedelenmeyi öyle etkiler ve sarsar ki, sanki bir deprem etkisi yapar, o deprem bittiğinde oluşan bir enkaz gibi kendimizi bambaşka bir kişi hali içinde buluruz.

Öyle ki; bazen derimiz kalınlaşır belki davranışlarımız kabalaşır, duygusal anı kaybeder kalbimiz taşlaşır, sanki buz keser, bir sıcaklık hissedemeyiz ve yürek burkan bir kırılganlığı, küskünlüğü ve hissizliği yaşarız. Sanki biz biz değiliz, bezginliğin izbe bir köşesinde, atılmışlığın kucağına hapsederiz kendimizi.

Bir zaman sonra insan silkinir kendine gelir. İşte o zaman, sanki hayat sil baştan yeniden başlar, her şey, herkes kendi yerini bulmaya ve taşların yerli yerine oturmaya başladığı zaman başlar.

Bazen artık vefasızın, bizim için bir şey ifade etmediğini anlarız, unutmayı seçeriz, ama unutamayız. Çünkü hiçbir insan ve hiçbir olay asla unutulmaz. Sabahattin Ali’nin de dediği gibi “unuttum diyemem ama üzerimde bir tesirin kalmamış artık” diyerek “araya mesafe koyma” yolunu seçeriz.

İşte tam da durum bu. Hayat, kimi nereye koyacağını öğretiyor, hatta öğrenmek zorunda bile bırakıyor. Ve artık istese de, istemese de herkes de kendi yerini belirliyor, ya kapı içeri, ya da kapı dışarı.

Kimse hiçbir şeyi tamamen unutmaz ama zamanla, anılar ve duygular eskir, değersizleşir.  Yaşanan ne varsa geçmişte kalır ve geçmiş olarak hatırlanır. Durum sadece bu.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.