Konya
02 Mayıs, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.39
  • EURO
    34.77
  • ALTIN
    2403.6
  • BIST
    10199.28
  • BTC
    57750.7$

Toplumsal Pramidin 4 Tabakası

14 Mayıs 2022, Cumartesi 07:39

1973’ten beri felsefeyle meşgulüm. Benim okumalarım, düşüncelerim ve başkalarından öğrenip de zihnimde esinlenmeye neden olan bilgilerden edindiğim kanı şudur ki, yerli metafizik oluşturamayışımız ve tüm toplum bireylerini altında güvenle tutacak bir zihni çatımız/intelijansiyamızın olmayışı yüzünden ifrat ya da tefrit extrem (uç) düşünce ve tutumlarla birbirimizi tahrip etmekten kurtulamıyoruz. 

Bir toplum çok renkli, çeşitli, farklı bireylerden oluşabilir. Birinin düşüncesi başka birine ters ya da yanlış da gözükebilir. Bunda bir tuhaflık yoktur. Her biri sui generis/nevi şahsına münhasır (her biri tek başına bir tür olan) kişiler elbette aynı düşünmeyeceklerdir. Burada tuhaflık, birlikte ortak yaşama kültürü edinemeyip her kişinin sadece kendi düşüncesinin doğru, diğerlerinin yanlış olduğu önyargısında olmalarıdır. Oysa ki, her ne kadar farklı düşünce ve kanıda olsalar da toplumdaki bireyler yaşam biçimleri ve toplumsal konumları bakımından ortak değer paydalarına sahiptirler. Ancak yaşadıkları sosyo-ekonomik hayat şartları onları toplum bireylerini birbirlerinden farklı düşünmelerine neden olmaktadır. 

Sosyal bilimciler yaygın biçimde toplumsal grupları üç tabakaya ayırırlar, ancak bu sınıflandırma insanların sosyal sınıf tabakalaşmasını açıklamada yetersiz kaldığı düşüncesiyle buna bir toplumsal sınıf daha eklenmelidir diye düşündüğümden toplumsal yapıda bu bağlamda dört ana konumdan ya da tabakadan söz edilebilir, diyorum. Bunlar; elitler, varlıklılar, geçim derdiyle meşgul olanlar ve devletin/toplumun korumasına gereksinim duyanlardır.

1.Elitler

Toplumsal pramidin en üst tabakasını oluşturan bu kesim, ebeveynlerinin kültürel birikimlerinin üzerine yeni kültürel artılar koyanlardır. Stevin Zevig’in betimlemesiyle bilim, din, felsefe ve sanat konularında düşünce üretip kalem oynatmış olmakla,  dünyanın kültürünü elde etmiş olmanın avantajını değerlendirerek tatlı gelirler, büyük ve önemli imkanlara sahip olan seçkin/elit/entelektüel kesimdir. 

2.Zenginler (Varsıllar)

Devletin kuruluş aşamasında sermaye birikiminin oluşması için devlet eliyle bazı aileler önemli ticari kuruluşların başına geçirilerek ya da atadan miras kalan arazilerin iskana açılması ya da resmi ya da özel girişimcilerin istimlak etmeleriyle servete sahip olan kesimler. Daha önce sudan ucuz toprak birdenbire ateş pahasına çıkıyor ve arazi sahipleri ülkenin sayılı zenginleri arasına giriyor. Kapitalist ekonomik modelde kârın yönü sermayeden tarafa yöneldiği için de ticari piyasayı ellerine tutan, hatta tekellerine alarak daha bir zenginleşiyorlar.

3.Hayatlarını salt emekleriyle sürdürenler

Emeğinden başka sermayesi olmayan, geçimlerini salt emekleriyle sağlayan emekçi kesimler, ömür boyu ekmek ve geçim sorunuyla meşgul olan kesimdir. Evlenir ev eşyasını sıfırdan kendileri düzer. Çocukları olur onların kıt kanaat de olsa beslenme, eğitim ve öğretim giderlerini karşılamakla uğraşır dururlar. Bu kesim arasından hasbel kader bir büyük kente gidip orda talih eseri ya da zekası ve kıvraklığı ile yer tutup konum elde edip zenginler tabakasına girebilenler olabilir. Ya da iyi bir eğitim ve öğretim imkanı bulup kendini kültürel olarak yetiştirip elitler tabakasına katılabilir. Bunların içinde toplumun alt kesimlerinden taşın, toprağın içinden çıkarak gelip de ülkenin yazar çizerler arasına girenler de yok değildir.

4.Toplumun merhametine/Devletin korumasına gereksinim duyanlar

Bu kesim, hem yoksul hem de eğitimsizlikleri yüzünde el sanatları ya da zenaatları bile olmadığı için el işi (amelelik) bile bulamadıkları için, toplumdan dışlanmaları nedeniyle toplumsal yapının nimetlerinden yararlanamayıp, tümüyle, toplumun merhameti/devletin koruması altında yaşamlarını sürdürenlerdir.

Bu toplum skalasında kendi konumlarını ve yerlerini belirleyenlerden ilk iki skaladakiler, “zirveden sonra zeval yakındır” ilkesini dikkate alıp elde ettikleri imkan ve fırsatları kaybetmemeleri için alt tabakadakilerin sorunlarına çözümler üretmeyi hedeflemeleri, son iki skaladakiler ise bulundukları yerin bir kader/yazgı olmayıp kısmen de olsa değiştirilebilir olduğuna inanmaları gerekmektedir.  

Toplumsal sorunlara çözüm getirmeyen sosyolojik açıklamalar, rakamlar, istatistiksel veriler, durum tespitinden öteye geçmeyeceği için ayakları yer tutan doğru pragmatik toplumsal çözümlemeler yapmaya odaklanmak gerekir. 

Toplumsal yapının ilk skalasında bulunan elit kesimler elde ettikleri zihinsel birikim, imkan ve fırsatları sadece kendi skalalarında bulunan insanlara yönlendirmeleri yerine, diğer üç skalanın konumlarının iyileştirilmesi için, aralarındaki makasın kapanması yönünde çaba göstermelidirler. Aksi takdirde elitler, içe kapanma nedeniyle “Kültürün zemini kaygandır, elden sabun gibi kayabilir”, “Mahkeme kadıya mülk değildir”, “Dere insana her zaman kütük getirmez” ilkeleri gereği “el kiri vücut teri” sayılan servet gibi ebeveynlerde olan zihinsel birikimin çocuklar ve torunlara miras kalması her zaman mümkün olmaz. Ailenin yeni kuşaklarında kültürel çöküş ya da kültürlü yoksulluk durumları da yaşanabilir. 

Varlıklı kesimler ise, hem sistemden hem de servetlerinin gücünden gelen rehavetle alt kesimlerdeki emekçi ve yoksulların sorunlarına kayıtsız kalırlarsa yukarıda dillendirdiğimiz ilkeler bağlamında  multi milyar sayılan bazı ailelerin çocukları kendilerini emekçi kesimin içinde bulabilirler. Nice ağaların, beylerin, kodamanların çocuklarının toplumun merhameti ve devletin koruması altında yaşamak zorunda kalmaktadır. Servetlerinden başka bir artıları olmayan zenginler herhangi bir tabii afet sonucu kuru ekmeğe muhtaç hale gelebilirler. Servet el kiri, vücut teridir, el yıkandığında gidiverir, denir. “Yerine koymadıkça mevcudu harcamaya dağlar dayanmaz. Ülkemizde 60-70 yıl öncesinin el üstünde tutulan mütegallibe ve ağaların bazı çocukları ve torunlarının geçimlerinden acze düşmüşlerdir. 

Emekçi kesimin dünyadaki ekonomik şartların artık salt emek bedeliyle insanca bir hayat standardına ulaşılamadığı gerçeğini algılaması gerekir. Bu kesim, emeğin ucuzlatıldığı yaşam şartlarının yükseltildiği bir dünya düzeninde alın terinin artık insanca bir yaşam imkanını sağlamadığı, akıl terinin de devreye sokulması gerektiği gerçeğinin bilimcine varmalıdır. 

            Toplumun merhametine/devletin koruması altında yaşamlarını sürdüren kesim ise eğer mevcut konumlarının çocukları ve torunlarının da kaderi/yazgısı olmasını istemiyorlarsa çocuklarını ne yapıp ne edip eğitime/öğretime yönlendirmeleri gerekir. Bu kesim salt sermayeye ve güce dayanan, sömürenlerin değiştiği ancak sömürülenlerin değişmediği ekonomik düzende “geri kalmışlık” şartlarının bağladığı zincirlerden ancak tahsil kanalıyla kurtulabileceklerini kavramalıdır. 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.