Konya
02 Mayıs, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.39
  • EURO
    34.77
  • ALTIN
    2416.2
  • BIST
    10045.74
  • BTC
    57967.35$

Özdeşim ya da Başkalarının Düşünceleriyle Aydınlanma Yanılsaması Üzerine

15 Temmuz 2021, Perşembe 09:16

Psikolojide savunma mekanizmalarından özdeşim kurmayı bilirsiniz. Kişi sosyalitede arzu ve isteklerine ulaşamadığı, ihtiyaç ve güdülerini doyuma ulaştıramadığı durumlarda beğendiği, takdir ettiği ünlü kişlerle özdeşim kurmağa çalışarak onlar gibi düşünmeye, konuşmaya ve davranmaya başlayarak kendini rehabilite etmeye, yani sorunlarından kurtulmaya çalışır. Bu durum kalıcı olursa uzun vadede  o kişinin kendi özgün kişiliğini oluşturamamasıyla sonuçlanır.

Bir kişi için, kendi olamamak, özgün kişiliğini bulamamak, başkalarını taklitle, kendini onlarmış gibi zannetmek bir kişilik dağılımıdır. Kişi eskilerinn evi şahsına münhasır (Fransızların sui generis) kişilik, yani ontolojik varlığı itibariyle kendisi bir tür olmadıkça kendine özgü bir düşünme tarzı, yaşam biçimi ve kişilik frofili ortaya koyamaz. Özdeşim gençlik yıllarında toplum da iyi yönleriyle öne çıkan şahsiyetleri kendisine örnek olarak alıp gerekleri yerine getirilirse olumlu, gereklerini yapmayıp da sırf hayal evresinde kalınırsa olumsuz etki yapar.

Özdeşimin bireysel ve toplumsal olmak üzere iki boyutu vardır.

1.Bireysel boyutu

Konumuzla ilişkin birkaç örnekle sorunu belirginleştirelim: Kişi Gazali’yi okur, kendini Gazali sanır, Gazali’nin, uzun yıllar felsefi incelemelerinden sonra felsefeciler üç konuda küfre düştüler, 18 konuda da büyük günaha girdiler“sözünü, öğrenip ne dini ne de felsefi bir araştırma ve incelemesi olmadığı halde Gazali’nin bu sözüyle sadece filozoflara değil, felsefeyede saldıran bir kişi haline dönüşür.

Kişi, Mevlana’yı okur, kendini Mevlana sanır. Onun, cami didim ne batoldum, nebatidim hayvan oldum, hayvan idim insanoldum, ölünce sevgilime kavuşacağım, ben ölümden niçin korkayım, o gün benim için şeb‘iaruz‘ düğüngünüm, der. Bizim ucuz sofi bunu öğrenir hemen kendisi de ölümü düğün günü olduğunu dillendirmeye başlar.

Kişi, Yunus’u okur, Yunus zanneder kendini. Yunus’un medrese öğretimi alması, Taptuk Emrenin Tekkesine kırkyıl riyazet içinde düzgün odun taşıyıp yıllarca zühd ve takva ile hizmet etmesini gözardı edip, Onun

Cennet cennet dedikleri/Birkaç köşkle bir kaç huri                       

İsteyene ver sen onu/Bana seni gerek seni“

Sözünü öğrenen acemi mürid, hem en cenneti gözden çıkarıp Tanrı’yla ülfete talip olur.

Bu durum sadece dindar camiada yaşanmaz hayran oldukları ve ödeşim kurdukları Batılı düşünürlerin düşüncelerini ezberledikleri için aydınlandıklarını zanneden bazı sekuler kişiler de ne yazıkki, idollerinin reklamcısı, hayranı oldukları kişilerin fikirlerinin bayisi olmaktan öteye gidemezler. Onlarla özdeşim kurarak idolleri gibi konuşup, onlar gibi davranmaya başlarlar.

Kişi, Kant’ın aydınlanma sözünü okurken dinin aydınlandığını sanır. Kant’ın, insanın aklını kullanamama yüzünden kendi eliyle düşmüş olduğu düşürülmüşlük durumundan yine kendi aklını kullanarak aydınlanacaktır‘, sözünü duyan felsefe muhibbi, aklını kullanma çabası göstermediği, düşünmeyi beceremediği halde kendini aydınlanmış sanır.

Voltaire’in düşünce özgürlüğüne ilişkin sözünü okur, kendini Voltaire sanır. Onun, düşüncenizin tam karşısında bulunuyorum ama düşüncenizi açıklamanız için arkanızdayım“, sözünü öğrenip kendini düşünce özgürlükçüsü ve exact (has) demokratlardan sanıp her türlü düşünceye katlanabileceğini savunur. Oysa ki yanmadan piştiğini, testedilmeden kurtulduğunu, çalışmadan olgunlaştığını zannetmek haramzadeliktir. Bernsteine’ın bir sözü: Eskiden insanlar bir şey olmak isterlerdi, günümüzün insanları ise bir şeyler almak istiyor. Kendileri olmak yerine başkalarının rolünü almak istiyorlar. Özgürlüğü kendi adımıza kullanmak istemekle, başkalarına özgürlük alanı açmak, hak elde etmekle başkalarına hak vermek farklı şeylerdir.

1913 yılının büyük bölümünü Russell ile giriştiği uzun tartışmalarla geçirip, ardından Norveç’te ıssız bir fiyortun yamacına yaptırdığı kulübede inzivaya çekilenWittgensteine’a Russel, neden Paris’e, Londraya, Berline gidip de düşünce ikliminden yararlanmıyorsunuz, deyince Wittgensteine’ın kalabalıklara karışıp da akıl fuhuşumu yapayım“, sözü, insandan kaçan homonglos(Reşat Nuri Güntekin, 'Bir Kadın Düşmanı' adlı romanının sevimsiz, bencil, kız, kadın düşmanı olarak bilinen erkek.) gibi yalnızlığı seçenlerin mottosu olur.

 Bu söz Wittgensteine için belki anlamlıdır ama bunu sıradan bir felsefe okurunun dillendirerek kendisiyle aynı düzeydeki insanlara tepeden bakıp aşağılaması sorunlu bir kişiliktir. Her özgün düşünce dillendirenin itibarını artırırken, tekrarlayanlarınkini düşürür.

2. Toplumsal boyutu

Özdeşimin bir de toplumsal boyutu var. Eğer başkalarının düşüncesine hayranlık toplumsal boyuta taşınırsa kompleks, ideolojik ve doktriner (öğretisel hale gelir. Ülkenin, toplumun kalkınmasının ve aydınlanması için özgün düşünce üretemedikleri halde yabancı öğretilerin mütercimliğini ve yayımcısı olmakla kendilerini ulusun aydınlatıcıları olarak sayanları da dikkatlerden kaçırmak gerekir. Ahmet Cevdet Paşa bu tipleri şöyle betimler: Komşunun bahçesindeki elmaları koparıp kendi bahçesindeki ağaçlara asarak meyve yetiştiricisi sayan kişi.

Bu yargının altında pekçok gözde düşünürün ve yazarımızın kalacağı için üzgünüm. Bir eyler nasıl ki, başkalarının düşüncelerini öğrenmekle aydınlanamıyorlarsa, toplumların da topyekun aydınlanma iklimi oluşturmadıkça aydınlanmaları güçtür. 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.