Konya
02 Mayıs, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    34.68
  • ALTIN
    2413.8
  • BIST
    10045.74
  • BTC
    57798.03$

Ninenin Yediği Ekşi Koruktan Torunun Dişleri Kamaşır (1)

04 Kasım 2021, Perşembe 09:10

Değerli okurların yoğun işlerim nedeniyle hayli aralık verdiğim yazılarımı kendimce önemli bulduğum bazı sohbet notlarıyla sürdüreceğim.

Yeğenim Sedat’ın oğlu İlker’in kınasına gitmiştim. Orda yeğenlerimle halleştik. Rahmetli yeğenim Samet’in iki numara oğlu Furkan Afşin ve Yöresinde Nükteli Anılarla Halk Bilgeliği adlı kitabımın atıf bölümünü okuyup etkilendiğinden bahisle, rahmetli babam Süleyman Demir’in dürüstlük timsali kişiliği gündeme gelince, “Amca ben 10 milyonluk cirosu olan bir şirketin muhasebe müdürüyüm. Çalma fırsatım var, yapabilirim. Ama ben çaldığım zaman, sadece ben değil, tüm ailem hırsız olarak anılacak, Afşin’de dürüstlük timsali olan büyük dedem de, hırsızın dedesi olarak anılacak. Yani bizim aileden bağımı koparamadıkça ben çalamayacağım, tüm aile üyelerini böyle bir çirkin utancın yükü altında bırakamam, dedi. Bu söz üzerine ben de rahmetli Elif Ebem ile ilgili bir anımı paylaştım, yeğenimle.

1981 yılında Afşin Lisesi Müdür Yardımcısı olan bir arkadaştan bir araba aldım. Sözleşme yapmak için evine gittik. Odaya yaşlı bir kadın girince, arkadaş, “Necati Bey anam”, dedi. Hoş geldim oğlum, deyip bana bakınca “o ne sen Elifcenin torunu musun, dedi. Ben de boş bulunup, Elifce kim dedim. Sen filanın oğlu değil misin, deyince evet dedim. “Senin Elif adında bir eben vardı. Bu gençliğinde çok güzeldi. Kocası Seferberlikten dönmedi. Tarlaya takıma gidip gelirken erkekler musallat olmasın, diye erkek şalvarı giyerdi, seni gözlerinden tanıdım, dedi.

Yeğenime dedim ki, Yöremizde “ninenin yediği ekşi koruktan torunun dişleri kamaşır”, diye bir özlü söz var, bu sözünün anlamını Elif ebemizin iffeti, oğluna dürüstlük (babamın terazisindeki doğru tartısına),  yıllar sonra torununun torununa (sana) da erdemlilik olarak yansımış. Seni kutlarım yeğenim, doğruluk ve haya duygusu paha biçilmez bir kıymettir, dedim.  

Sohbetin Koyusu

Doçentlik kadrosuna atanmam nedeniyle kutlamaya gelen Musa Göğebakan, Ahmet Nalçacı ve Ramazan Yırcı Hocalar geldiler. Hoşbeşten, tebrikten sonra çay servisi ve kuru yemiş nevaleleriyle uğraşınca, ya hocam biz çay içmeye, kuru yemiş yemeye değil, sizin sohbetinizi dinlemeye geldik, dediler. Ben de estağfurullah, sohbet tek başına yapılmaz, siz değerli hocalarımızla birlikte yapacağız sohbeti diyerek masama oturdum. Aklıma Yahya Kemal’in Paris Akşamlarını anlatırken söylediği bir söz geldi. Gazinolarda şarkıcıyı dinleyenlerin sanatçı kadar dikkatli, tiyatro izleyicilerinin oyuncuları kadar rikkatli olduklarından söz eder. Siz de benim kadar ilim ve irfan sahibi kimselersiniz, deyince diyaloğa katılan Ramazan Bey, hocanın biri Platon’dan, Aristo’dan bahsedince, dinleyenlerden biri, hocam teşekkür ederiz, bizi aydınlattınız, yalnız bizi de cahil zannetmeyiniz, en azından her iki filozofun adını duyduk, dediğinden söz etti. Ben yine estağfurullah, diyerek sohbetin hatip ile muhatapların fikir teatisinden çıktığından bahsettim. Hatip olmasa, muhataplar kimi dinleyecekler, muhataplar olmasa hatip düşüncelerini kime açıklayabilecektir?

Bir şairin; “Öyle bir gevherim ki, haki siyah içre kalmışım/Keyyisi sarraf da bilmez ise nola kıymetim”, beyitini okudum.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.