Konya
05 Mayıs, 2024, Pazar
  • DOLAR
    32.34
  • EURO
    34.87
  • ALTIN
    2393.5
  • BIST
    10276.88
  • BTC
    63774.583$

Meyvesi çamura düşüyor diye, ağaca mı lanet edilir?

11 Nisan 2023, Salı 00:05

Hoşgörü kavramını, aynı toplum içindeki tüm farklılıkların bir arada ve uyum içerisinde yaşamasını mümkün kılan; karşılıklı sevgi, saygı, güven ve anlayışa dayalı bir iletişim süreci olarak tanımlamak mümkün

Toplum denildiğinde bir arada ve belirli kurallar içerisinde yaşayan, farklı özelliklere sahip insanların oluşturduğu sosyal yapı anlaşılıyor. Bireylerin farklı ırk, inanç, kültüre ait olmalarına, farklı düşüncelere, görüşlere sahip olmalarına olumsuz anlam yüklememek aksine sosyal yaşamın, insan ilişkilerinin zenginliği olarak görmek gerekir. Bu nedenle farklılıklara hoşgörü ile yaklaşılmalıdır. Farklılıkların çatışmaya dönüşmesini, toplumsal kutuplaşmaların önüne geçilmesini ancak hoşgörü engelleyebilir.

Artık farklı ırk, din, mezhep ya da siyasi görüşe mensup insanların bir arada yaşamasının kaçınılmaz olduğu bir dünyada, toplum içerisinde aynı çevreyi paylaşan ve birbirinden farklı özelliklere sahip insanların tamamının aynı duyguları hissetmemeleri veya aynı görüşlere sahip olmamaları son derece olağandır

Hoşgörünün temeli ailede atılır. Aile; sevginin, saygının ve hoşgörünün yaşandığı ilk toplumsal ortamdır. Çocuk hoşgörüyü, anne ve babası ile olan ilişkisinde öğrenir.

Her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olan bu dönemde hoşgörü en küçük sosyal grup olan aileden başlayıp tüm toplum bireyleri ve sonrasında da uluslararası ilişkilerde kısaca dünyadaki her türlü insan ilişkilerinde etkili olmalıdır.

Gerek bireysel ilişkilerde gerekse toplumsal ilişkilerde hoşgörülü olunmasında toplumun tanıdığı ve örnek aldığı kişilerin etkisi ve yönlendirmesi çok büyüktür

Anadolu insanının yaşam felsefesinin temeline hoşgörünün yerleşmesinde önemli rol oynadığı düşünülen Anadolu düşünürlerinin hoşgörü yaklaşımı, sadece bu coğrafyada değil, dünyanın birçok bölgesinde yaşayan farklı toplumlar üzerinde de kabul ve itibar görmüştür.

Unesco’nun 2007 yılını “Dünya Mevlana Yılı” olarak ilan etmesi de, bu anlamda güzel bir örnektir. Bu düşünce Anadolu’da seslendirilen müzik eserlerine de etki etmiştir. Anadolu düşünürlerine ait insancıl düşünce etkisinin hissedildiği düşünülen türkülerimizdeki hoşgörü temasının gerek toplumsal, gerekse toplumlar arası barış ve kardeşliğin sağlanmasında son derece önemli olduğu söylenebilir.

Adeta bir kültür çiçeklenmesi olan Anadolu’nun içerisinde barındırdığı değerlerin en önemlilerinde biri de hiç şüphesiz bilim, sanat ve felsefe alanında çığır açmış düşünürleridir. Anadolu topraklarında yetişmiş ve bu coğrafyadaki insanları daha güzele taşımaya çalışmış düşünürlerin birçok farklı alanda önemli çalışmalar yaptıkları bilinmektedir. Fakat hepsinin ortak bir payda olarak ortaya koyabileceği değerlerin en başında, insan ve insana olan sevginin, hoşgörünün, empatinin yer aldığı görülecektir.

Anadolu’da yaşamış ve toplum yaşantısına fikirleriyle yön vermiş düşünürlerin sıralanacağı bir liste oluşturulacak olursak; Hacı Bektaş Veli, Mevlana ve Yunus Emre hoşgörü ve insan sevgisine olan yaklaşımı ile ön sıralarda yer alacağı aşikârdır.

Hoşgörü, müsamaha, yabancı itikatlara saygı, Türklerin karakter yapısında vardır.

Bu açıdan Hacı Bektaş Veli, Mevlana ve Yunus Emre hoşgörü ikliminin yeniden yeşertilmesi, en genel anlamda dünya ve insanlık için yeniden imar edilmesi, iyileştirilmesi ve doyurulması oldukça zaruri bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Toplumsal yaşamda hoşgörünün temelinde iletişim çok büyük bir etkiye sahiptir.  Esasen iletişimde aranılan en önemli özellik, empati ve hoşgörü yönünün olmasıdır.  Empati ve hoşgörü yönü olmayan bir iletişim çağ dışı bir iletişimdir, aynı zamanda dengeli ve sağlıklı bir iletişim olamadığı gibi, gelişmiş ve demokratik kültürü benimsemiş veya içselleştirmiş toplumlara özgü bir iletişim olamaz. 

Hoşgörünün olmadığı yerde önyargı olur. Hoşgörünün, empatinin olduğu yerde önyargıları yok etmek çok daha kolaydır. Önyargının yok olması da yanlış anlamaları ortadan kaldırarak sağlıklı bir iletişimin yolunu açar, birbirlerini doğru anlamalarını sağlar. Karşılıklı saygı, sevgi ve anlayış ortamı oluşur.

Hoşgörünün de bir sınırının olduğu gerçektir elbette.  Örneğin yasa ihlâlleri, inançlara saygısızlık ve kişiliklere hakaret hoşgörü kapsamının dışındadır. Çünkü hoşgörüde, toplumun diğer bireylerinin zarar görmemesi esastır. Bireyin benimsemediği düşünce ve davranışlar karşısındaki tutumu ile yanlış, zulüm, adaletsizlik ve haksızlık karşısındaki tutumu bir değildir.

Bireye ve topluma karşı işlenen öylesine ağır suçlar vardır ki bunları hoş görmek, suça ve haksızlığa rıza gösterme anlamı taşımaktadır. Dolayısıyla haksızlık, kötülük, çirkinlik ve adaletsizlik karşısında susmak, bilerek yanlışlıklara göz yummak hoşgörü olarak değerlendirilemez.

Bir Hadis-i şerifte Hazreti Peygamberimiz buyurur ki, 'Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.'

Hoşgörü, inançtan taviz vermek değildir.

Aksine hoşgörü, bireyin farklı düşünce ve kimliklere anlayışla bakabilmesi, farklılıklarla birlikte yaşamayı öğrenmesi, bir hakkın ihlâli söz konusu olmadığı sürece insani ilişkilerde anlayış göstermesidir.

'Andolsun biz insanı şerefli kıldık.' (İsrâ 17/70) ayetiyle de ifade edildiği gibi, her birey, insan olması nedeniyle değerlidir. Hoşgörü, her şeyden önce bu değere saygının bir ifadesidir.

Hoşgörü kavramıyla adeta bütünleşmiş olan Mevlana der ki;

Gel, gel, gel, ne olursan ol yine gel, bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir, yüzbin kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...

Bugünkü köşe yazımızı, aynı zamanda yazımızın başlığı olan  Friedrich Hölderlin’ nın şu güzel sözleriyle bitirelim

“Meyvesi çamura düşüyor diye, ağaca mı lanet edilir?”

Yorumlar

  • yorum avatar
    Beytullah hacılar
    11-04-2023 09:49

    I ❤️LOVE YOU

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.