Konya
27 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2438.6
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63290.548$

MELEKLERİN EN SEVDİĞİ KOKU DNA HASARINI TAMİR EDİYOR…

02 Kasım 2021, Salı 09:19

Tarihten günümüze her medeniyetin göz bebeği gülün, çiçeklerin içinde en çok ilgiyi üzerine çekmesinin sırrı, kokusundan dokusuna bi çok derdin devası olması.Tıp alanında şifa, kozmetik alanında güzellik ve koku, geniş ticaret alanı ile ekonomik karşılığı yüksek olan gül insanoğlunun hizmetine ilahi olarak sunulmuş bir mucizedir.

Tarihte yazılı kaynak olarak MS. 1 yy. Dioscoridesin farmakoloji kitabında gülün şifası bolca anlatılmıştır. 9. yy yaşayan Ali Kindi’nin Akrabadi kitabında, İBN-İ Sina’nın, İbnül Baytar’ın, Şirvanlı Mahmut efendinin, Tabib İbni Şerif ve daha nice büyük Türk hekimlerinin eserlerinde de gül terkiplerine bol bol rastlıyoruz.

Gülün kıymeti ve ehemmiyetini anlayabilmek adına tarihimizde padişahlarımıza ve şehzadelerine sunulan hediye listelerinde kaliteli gül suları, gül şerbetleri hatta gül suyu şişelerini ilk sıralarda görmek mümkün. Halkın arasında da sıkça kullanılan gül her çeşidi ile ikram unsurudur.

İbn-İ Sina; gül suyunun kokusunun beyne olumlu etkisini, İbnül Baytar; akıl ve beyni kuvvetlendirdiğini, akıl ve duyuları keskinleştirip, yaşam kuvveti verdiğini, mide  bulantısına iyi geldiğini ayrıca sarhoşluğun etkilerini azalttığı ve kafaya uygulanan gül suyu buhurunun baş ağrılarını hafiflettirdiğini vurgulamıştır.

15. yy yazılmış en önemli tıp kitaplarından olan Kemaliye’de gül kokusu tenin kokusunu güzelleştirdiği, meleklerin en çok sevdiği koku olduğu ve kalbi arındırıp, ruhaniyeti güçlendirdiği belirtilip, banyo sonrası verilen özel bir tarifle kalıcı bir gül tenine nasıl sahip olacağımız anlatılır.

Hastalıklar ve sonrasında, lohusalık ve menstruasyon  gibi beden enerjimizin ve bağışıklığımızın düşük, ruhsal olarak hassas dönemlerimizde özellikle gül kokusu ve macunlarının kullanımının önemine vurgu yapılan Müntehab-ı Şifa ve Yadigar eserleri ise Gül ve şifa anlatımında kıymetli kitaplarımızdandır.Bayılmalarda, hararette, yürek kabarması ve ruhsal sıkıntılarda, unutulan hatta bilinçli olarak unutturulan; kıymetli şifa tekniğimiz  hacamat işleminden sonra hem şerbet hem kokusu ile bedende dengeleme özelliği olan gülü, Salih Bin Nasrullah ‘’Gayetül Beyan’’ adlı eserinde anlatmıştır. Erzurumlu İbrahim Hakkı efendi Marifetnamesinde gülün baygınlık ve ateşli baş ağrılarında geçirici özelliği olduğunu belirtmiştir.

Bebek mamalarından, kadınların mest edici güzelliklerine, ruhsal ve manevi kuvvetten, zihin açıcı özelliğine, öksürük şuruplarının terkiplerinden, mide ve bağırsak hastalıklarına, uyuz, akne, yaralanma ve tahrişten cilt problemlerine ve gençlik sırlarına kadar gülün girmediği bir alan nerdeyse yoktu.Bizim kudretli ecdadımız ise buna vakıf olduğundan hem üretim, hem tüketiminde önemli bir noktada idi. Dönemlerinin ilim adamları gülü baş tacı yapmışlardı.Çünkü gül hala içinde bi çok sır barındıran önemli bir şifa kaynağıdır.

Yakın dönem bilimsel araştırmalarda ise yukardaki yazılanlar hem fazlasıyla onay görmüş, hemde yoğun bir şekilde desteklenmiştir. Cerrah paşa tıp fakültesinin araştırmasında oksidatif strese bağlı DNA hasarının tedavisinde etkili olduğu ve deri üzerindeki hasarın tedavisinde etkisi kanıtlanmıştır. Kanada da yayınlanan bir araştırmada bozulan kan hücrelerini tamir ettiği ve gençleştirici etkisi  belirtilmiştir. Süleyman Demirel Üniversitesinde yapılan bir araştırmada antioksidan ve antibakteriyal etkisi mikrobiyolojik olarak gösterilmiştir. İranlı bir grup bilim adamının önderliğinde yapılan araştırmada ise anti-HIV etkisinden, sinir sistemi, akciğer sağlığı, bronşların genişlemesi, akne tedavisi, anti diyabetik etkisi, bağırsakları yumuşatan laktatif etkisi, anksiyetede antidepresan etkisi, kas gevşetici, kalp güçlendiren etkisi, ateş düşürücü etkisi kanıtlanmış olup, farmakolojininde göz bebeği haline gelmiştir.

Hz. Mevlananın Mesnevisinde anlatımlarının bir çok yerinde gül vurgusu geçmektedir. Ki dönemin yöneticisi Hz.Mevlana’ya talebe yetiştirmek ve konaklaması için bir yer şeçmesini söylediğinde, Mevlana hazretleri şu anki müzesi ve mezarının bulunduğu bahçeyi özellikle seçmiştir. Çünkü Mevlana hazretlerinin seçtiği bahçe gül bahçesidir ve kendisinin güllere sevgisi ilahi bir tercihinde suretidir.

Hem kadim geçmişimiz hem de Konya’mızın gül üzerine çok emeği ve birikimi vardır. Bu, göz ardı edebileceğimiz bir durum olamamalıdır, özünde önemli bir kültürel hazinemizdir. Yakın tarihe kadar gül bahçeleri ile dolu olan Meramımızdan, yediveren gülleri açan Konya sokaklarına, gül kokulu hatıratları bi önceki nesilden dinleme şansımız oluyor. İçine Gülün girdiği bi çok anı, acısı tatlısı ve neşesi ile tarihe not kalacak. Bizden sonraki nesillere de güzel kokulu Gül bahçeleri ve anıları bırakmak dileği

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.