Konya
05 Mayıs, 2024, Pazar
  • DOLAR
    32.34
  • EURO
    34.87
  • ALTIN
    2393.5
  • BIST
    10276.88
  • BTC
    63813.081$

Kavimler Göçü’nden Afganistan’a …

23 Ağustos 2021, Pazartesi 09:14

İnsanlık tarihi boyunca savaşlar, ekonomik sebepler, doğal felaketler, soykırım ya da mübadeleler ile milyonlarca insan, hayatlarının tamamını veya bir bölümünü geçirmek üzere göç etmek zorunda kaldı.

“Hayatta kalma” ve ‘yeni bir yaşam umuduyla’ çıkılan bu yolda, sayısız acı yaşandı, milyonlarca insan yollarda canından oldu, gittikleri yerlerde saldırılara uğradı, denizlerde, bataklıklarda ve bazen de deniz kıyısında yaşama gözlerini yumdu.

Daha dün gibi hatırlıyoruz Aylan bebeği …

Çok konuşulmuştu. ‘Aylan bebek değil, insanlık kıyıya vurdu’ denmişti. Sadece dendi ve öyle kaldı.

Tarihin sayfalarına baktığımız zaman ilk büyük kitlesel göç 4.yüzyıl ortalarında meydana geldi. Kavimler göçü adı verilen bu göç, hem şiddetli ve uzun süren kuraklık sebebiyle hem de Çin’in egemenliğinden kurtulmak isteyenlerin Batıya yönelmesiyle (Asya'dan Avrupa'ya doğru) ortaya çıkmış ve bugünkü Avrupa Devletlerinin temelini oluşturmuştu.

Bu göçler sonucu, İlk Çağ bitip Orta Çağ başladı, bazı imparatorluklar yıkıldı ve göç eden kavimler birleşerek yeni devletler kurdu.

Eski çağlarda kıtlık, iklim değişikliği ya da siyasal sebeplerle büyük kitlesel göçler kendisini gösterirken, günümüzde kitlesel göçler yalnızca savaş nedeniyle ortaya çıkıyor. Aslında göç etmek birçok kez tercih değil, bir zorunluluktan kaynaklanıyor.

Göçlere katılan insan sayısının en fazla olduğu dönem, sanayileşme döneminde gerçekleşti.

20. yüzyılda ise İkinci Dünya Savaşı, birçok insanı zorunlu olarak göçe zorladı. İkinci Dünya Savaşından sonra ise eski düzenini tekrar kurmaya çalışan Avrupa ülkeleri az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden işgücü imkânını karşılamak istedi ve 1954 – 1970 yılları arasında Yunanistan, İspanya ve Türkiye’den emek gücü alımını gerçekleştirdi.

Son yıllarda evlerinden, ülkelerinden kaçmak zorunda kalan insanların sayısı rekor düzeylere ulaştı. Son beş yılda, yeni ya da eski en az 15 çatışma, dünya çapında milyonlarca kişi için tarif edilemez ölçekte trajedi ve acıyı beraberinde getirdi.

Birleşmiş Milletler verilerine göre; 2020 yılı sonu itibarıyla zulüm, çatışma, şiddet, insan hakları ihlalleri ve kamu düzenini ciddi şekilde bozan olaylar sonucunda dünya çapında 82,4 milyon kişi zorla yerlerinden edilmiş durumda. Bu 82.4 milyon kişinin 26.4 milyonu mülteci, 4.1 milyonu sığınmacı ve 48 milyonu ise kendi ülkeleri içinde yerlerinden edilmiş kişileri oluşturuyor.

Peki, mülteci kimdir? Sığınmacı kimdir? Uluslararası hukuk nasıl tanımlıyor?

Mülteci; "ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle “geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi" olarak tanımlanıyor. Yani mültecilere; uluslararası anlaşmalarla özel statü ve hukuki koruma sağlanıyor.

Henüz bu korumadan faydalanamayanlar ise “sığınmacı" olarak nitelendiriliyor. Sığınmacı, mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişilere deniyor.

Türkiye sadece Avrupa’da meydana gelen olaylar nedeniyle sığınma arayan kişileri mülteci statüsü vererek kabul ediyor.

Türkiye, Suriye’den gelenleri mülteci/sığınmacı olarak kabul etmiyor ve Suriyeliler, “geçici koruma” statüsünde misafir ediliyor.

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü verilerine göre 2020 yılında “geçici koruma” statüsünde bulunan Suriyelilerin sayısı 3 milyon 641 bin iken, 12 Ağustos 2021 tarihi itibariyle bu sayı 3 milyon 699 bin olmuş. Yani azalmak yerine giderek artmış. Konya’da ise 121 bin Suriyeli bulunuyor.

Afganistan; kartların yeniden karıldığı, bitmeyen acıların hüzünlü ülkesi …

Geçen hafta dünya gündeminin bir numaralı haberi Afganistan oldu. 20 yıl aradan sonra Taliban elini kolunu sallaya sallaya yönetimi ele geçirdi. Afgan Cumhurbaşkanı ülkeden kaçtı ve BAE’ inde ortaya çıktı.

“Asya Kıtası’nın anahtarı ve kalbi” olan Afganistan, kıtalararası ve bölgelerarası stratejik bir coğrafyada bir koridor özelliği taşıdığı için tarihin farklı dönemlerinde Orta Asya’yı kontrol altına almak isteyen büyük güçlerin hedefi oldu.

18. ve 19. yüzyıllarda Rusya ve İngiltere arasında “Büyük Oyun” olarak adlandırılan siyasi, askeri ve ekonomik çatışmalar yaşandı. Önceleri İngiltere tarafından kontrol altına alınan Afganistan, bağımsızlığını kazandığı 1919 yılından itibaren “sıcak sulara inme” hayalinde olan Rus nüfuzuna girdi ve 1979 yılında Ruslarca resmen işgal edildi.

11 Eylül 2001 tarihinde ABD’deki İkiz Kulelere ve Pentagon’a karşı yapılan terör saldırılarını, bu ülkede üslenmiş bulunan Usame Bin Ladin ve onun liderliğindeki El Kaide terör örgütünün düzenlediği iddiasıyla, bu sefer de ABD tarafından işgal edildi.

Oyun alanı ve üssü yine Afganistan ancak oyuncular farklı …

Tarih bize der ki; Afganistan’a hâkim olan Güney Asya Bölgesine de hâkim olur. Buraya hâkim olan, Ortadoğu, Orta Asya ve Çin-İran-Orta Asya’ya müdahale etme imkânı kazanır.

“İmparatorlukların mezarlığı” olarak uluslararası camiada tanımlanan Afganistan, bu sefer hangi “büyük güçe” mezar olacak…

Karılan karttan hangi ülke çıkacak? …

ABD ve NATO’nun Afganistan’dan 20 yıl sonra çekilmesi ve Taliban’ın ele geçirdiği bölgelerin sayısının artması göç hareketini de hızlandırdı. Komşu ülkeler Pakistan ve İran’dan sonra en çok göç alan ülkelerden biri de Türkiye.

Türkiye yeni bir dalgayla mı karşı karşıya?

Neden Türkiye’ye geliyorlar?

Yoksa bu göçler stratejik mi?

Türkiye’nin; Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının kesişim noktasında bulunması, etnik, dini ve ekonomik çıkar çatışmalarının yoğunluklu olarak yaşandığı bölgeler ile refah seviyesi yüksek toplulukların yaşadığı bölgeler arasında göç güzergâhları üzerinde yani “göç rotası” üzerinde bulunmasından dolayı göç hareketliliği açısından transit geçiş ülkesi, gelişen ve büyüyen ekonomik yapısıyla da “hedef ülke” hâline geldi.

Afganların ülkemize gelmesi yeni bir olgu değil. 2006 yılından beri Afganlılar ülkemize geliyor ve çoğunlukla çobanlık yapıyorlar. Şu an ülkemizde kayıtlı 120 bin toplam 300 bin Afgan bulunuyor.

Doğudan batıya olan göçler, Asya'dan Avrupa'ya doğru, insanlık tarihi boyunca devam etti, yani bu Afgan göç dalgası son olmayacak.

İster “bazı güçler” tarafından Türkiye’ye “yönlendirilmiş” olsun ister başka sebeplerle, Türkiye’nin ne ekonomik olarak ne de toplumsal olarak böyle büyük bir göç dalgasını kabullenmesi mümkün görünmüyor.

Türkiye göç yolları üzerinde bulunabilir ama “yol geçen hanı” olmamalı…

Bugünkü makalemizi güzel bir söz ile tamamlayalım.

Kaçarken değil savunurken ölen milletler o toprağı vatan yapar…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.