Konya
02 Mayıs, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.39
  • EURO
    34.73
  • ALTIN
    2398.0
  • BIST
    10207.61
  • BTC
    59200.5$

İNSANLAR UYKUDADIR, ÖLDÜKLERİ ZAMAN UYANIRLAR

21 Eylül 2022, Çarşamba 00:21

Sizce ölüm son mudur gerçekten! Yoksa Necip Fazıl'ın dediği gibi perde ardından haber miydi?

"Ölüm güzel şey budur perde ardından haber

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber"

Ölüm neydi sahi, yok oluş mu, beklenen bir son mu, yoksa gerçeğe doğuş mu? Herkes buna farklı yorumlar, farklı korkular yüklemekte. Asıl cevap verilmesi gereken, bu korkulan ölüm mü, yoksa ölüm sonrasının ne olduğunu bilememek mi, yoksa bildiği için yaptıklarından korktuğu için mi? Ama kim olursa olsun asıl korku bence şu; ölüm sonrası cenneti hak edip etmedikleri.

Ölüm; siz ve sizin olmayan her şeyin sizden soyulup gitmesidir. Hayatın sırrı ise, ölmeden ölmek, ölüm diye bir şeyin olmadığını bilmektir.

Hayatın sırrını anlayanlar, yokluk âleminden varlık âlemine doğuşta, tek sahip olduğumuz ve bize emanet olan ruh haricinde hiçbir şeyi götüremeyeceğimizi anlayarak yaşayanlardır. Yani ölüm diye bir şey yoktur. Gerçeğe tekrar doğuş vardır. İlk doğuşumuzdaki hiçbir şeye sahip olamayışımız gibi gidişimizde de sahip olamayışımızın gerçeğidir.

Bir gerçek var ki, güzelliğin, sağlığın, çocukların, evin, eşin, malın ve mülkün ne varsa hepsi elinden çıkar ve gerçek öykün başlar. Artık hayatta yüzleşmeye korktuğun hataların ve gözardı ettiğin gerçeklerle baş başasın. Getirdiklerin sadece bunlar olacak. Gerisi hikâye olmayacak, çünkü o getiremediklerinden de sorumlu olacaksın.

Eğer hayatı ve ölümü Şeb-i aruz görüp, Hz Mevlana gibi yaşayıp ölümü anlamlandırabilsek, ölümü sevgiliye vuslat olarak algılar, hiçbir korkumuz kalmazdı. Kime sorsan Allah’ı seviyor, tamam da, Leylaya kavuşmak için can atarız ama Mevla’ya kavuşmaktan korkarız, Leyla’nın isteklerine harfiyen uyarız ama Mevla’nın isteklerini görmezden geliriz. Hepimiz uykuda, hepimiz gaflet içerisinde bir döngü yaşıyoruz, sanki ölüm bizi yoklamayacakmış gibi, ölümsüzmüş gibiyiz. Oysa ne an’ı, ne yaşı bellidir, ne de yeri, mutlak bir gün bir yerde bulacak bizi. Cahit Sıtkı bunu bir şiirinde ne güzel anlatmıştı.

Ne demişti Cahit Sıtkı?

"Neylersin ölüm herkesin başında

Uyuduğun uyanamadığın olacak

Kim bilir nerde nasıl kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak

Taht misali o musalla taşında"

Ölünce rüyadan uyanacağız....

Uzun gelen hayat, iki belki de üç saniyelik bir şey işte. Bu üç saniye için bu serüveni(!) kirletmeye değer mi? Yaşarken sonunuzun olduğunu bildiğiniz halde uyandığınızda sonsuzluğu kaybettiğinizi anlayacak olmanız ahmaklık değil mi?

Hepimiz uykudayız, uyanınca hakikati anlayacağız. İmam Gazali’nin de belirttiği gibi insan, uykudayken rüyada gördüklerine inanır. Ama uyanınca, rüyasında gördüklerinin gerçekle hiçbir alakasının olmadığını görür. İşte bu dünya hayatı da bir uyku hali ve yaşanılanlar da bir rüyadan ibarettir. İşte bunu belirtmek için Peygamber Efendimiz bir hadisinde, “İnsanlar uykudadırlar. Öldükleri zaman uyanırlar” buyurduğu gibi herkes uykudan uyanıp rüya âlemini terk edince hakikati göreceklerdir. Yani bulunduğumuz âlem, bir uyku âlemi, yaşadığımızı zannettiklerimiz de uykudaki rüya âlemi gibi.

Rüya âleminden gerçek âleme ulaşmayı, bir hastanın ölüme üç kala sessiz çığlıklarında görmeniz mümkündür. Eğer elinde imkân olsa, vakti olsa ve gücü yetse, size ciltler dolusu yaşadığı rüyayı anlatacaktır. Çünkü ömür diye bir üç saniye gibi bir uyku süresi vardır, bu varla yok arasındaki sınırlı bir süredir. Belki o süre, sonuna geldiğimizde anlayamayacağımız kadar kısa bir süre. O hasta yaşadığı üç saniyelik hayattan uyanmaya hazırlanıyordur ve yaşadıklarının pişmanlıkları, hüzünleri ve sevinçleri vardır. O üç saniyeye sığdırır işte ciltler dolusu kitap olacakları, ama ona da vakti yoktur. Geri dönmek isteyecek ama ona da imkân yoktur.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.