Konya
02 Mayıs, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.52
  • EURO
    34.87
  • ALTIN
    2421.7
  • BIST
    10045.74
  • BTC
    57368.16$

Harf Devrimi, Osmanlıca-Türkçe-4

16 Ocak 2015, Cuma 00:00

Dünya Osmanlıyı çözüp anlayabilmek için Osmanlıca kursları açarken, İsrail’de bile 1982 den itibaren bu kurslar açılırken,([1]) biz elinde Osmanlıca bir kitap veya mektup bulunan insana terörist muamelesi yapmışız ne garip!..

Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinde Osmanlıca arşivleri incelemek için Türkiye den yardım ve eleman istemişler ama elaman olmadığı için yardım edilememiştir.([2])   

Şeyh Şamil soyundan Sait Şamil Bey’de şöyle sitem ediyor: “Türkiye Turancı denmesin diye Türk dünyasından, İslâmcı denmesin diye de İslâm dünyasından uzaklaştırıldı.”([3])

 Bu devrimlerden sonra İslâm dünyası Türk Milletinin din değiştirdiğine kail oldu ve yakın tarihe kadar bize bu gözle baktı, ilgi-alaka kurmadı. 

Japonlar 2. Dünya savaşında ABD’lilere yenildi. Nagazaki ve Hiroşima şehirlerine atılan atom bombaları sebebiyle 200 bin civarında insan öldü. Bu büyük felâket karşısında Japonlar kayıtsız şartsız teslim oldular. ABD galip devlet olarak, General Mac Arthur kanalıyla birçok emir, direktif ve yaptırımlar uygular ve hepsi kabul edilir. Fakat Japon dili, kültürü ve yazısı husu­sundaki ABD baskılarına Japonlar şiddetle karşı kor ve ka­bul etmezler. Böylece milli kültürü ile irtibatı kesmeyen ve en zor günlerinde bile buna müsaade etmeyen o millet, kısa zamanda kalkınmış, yükselmiş, yücelmiş ve bugün her hu­susta dünya devi hâline gelip, ABD’nin korkulu rüyası ol­muştur.

Biz ise Yahya Kemal’in tabiri ile “Kökü mazide olan âti” olma durumunu gerçekleştirememişiz. Köksüz olan hiçbir ağaç ve canlının yaşayamayacağını, sararıp solacağını, güç ve takatten kesileceğini, kökünden kopan her yaprağın rüzgârın önünde kepaze olacağını idrak edememişiz. Ecdadın eserlerine, emanetlerine, kitaplarına, kültürüne hor bakmışız. Evinde Arapça ve Osmanlıca eserler bulunduranlara öyle bir baskı ve şiddet uygulanmış ki, zavallı vatandaş korkusun­dan dolayı, kendi elleriyle ecdadının eserlerini yakmış. Top­rağa gömmüş, imha etmiş. Mağaralara saklamış. Küp ka­pağı yapmış. Bodrum ve dehlizlerde çürütmüş. Daha da şuursuz olan bazıları da -benim çocukluğumda gördüğüm gibi- o kıtlık ve yokluk dönemlerinde, kâğıtlarına kırık tü­tün  (işlenmemiş tütün)  sarıp içmiştir.

Harf devriminden önce hem devlet hem de millet tarafından el üstünde tutulan, dünya çapında nam ve şan yapan, bir tabloları İstanbulda boğaza nazır bir ev değerinde kıymetli olan insanlar, Harf Devriminden sonra devlet tarafından tu-kaka edilmiş, bütün gelirleri kesilmiş, bunları seven, hat sanatına gönül veren insanlar da, o dönemdeki terör  ve tedhiş hareketleri neticeci “aman devletin dikkatini çekmeyelim” korkusuyla yanlarına yaklaşamamışlar, Allah’ın bu ince ruhlu ve ahlâklı yarattığı insanlardan birçoğu açlık ve sefalete duçar olmuşlardır.

O dönemin deha denebilecek, pek meşhur Hattatı olan Hulusi Efendi bir gün hanımını yanına alıp Dr. Nuri Canbakan Bey’e getirmiş, “şu bizim hatuna bir bakıver ama, muayene param yok, şu levhayı para yerine say” diye bir hat eseri uzattığını M. Uğur Derman kaydeder.([4])

 Cumhuriyet döneminin en meşhur hattatı olan Hamit Aytaç bile, 1950 yılına yani DP iktidara gelinceye kadar, yani devrim korkusu biraz yatışıncaya kadar geçim sıkıntısı içinde kıvrandığını yine Uğur Derman Bey kaydeder.

Harf devriminden sonra horlanan hattatlara Arap devletleri sahip çıkmışlar. İsmail Hakkı Altunbezer, Kamil Akdik gibilerine Mısır Kralı sahip çıkmış, Mısıra götürmüş, orada değişik eserlere yazılar yazdırmıştır.

 Bazılarını Irak Devleti götürmüş, üniversitelerinde hocalık yaptırmıştır. Hattat Hasan Çelebi Efendiyi de yine Suud yetkilileri davet etmişler kuba, Kıbleteyn mescitleri ve Riyad’da bazı camilerin yazılarını yazdırmışlardır.([5])

Ama netice de nereye geldiğimizi, bugünkü hâlimizi, acınacak durumumuzu uzun uzun izaha gerek var mı? 2000’li yılları baz aldığımızda 200 civarındaki dünya devletleri arasında, parası en değersiz, ekonomisi en bozuk, gelir dağılımı en haksız, milli geliri en düşük, sosyal hayat standardı bakımından Afrika devletlerinin bile altına inmiş, anne karnındaki bebekleri bile 3000 $ borçlu, İsrafta ve rüş­vette dünyada birinci, kumarda ikinci, içki tüketiminde üçüncü, sigara tüketiminde dördüncü   duruma gelmişiz.([6])(Devamı var).

 

Dipnotlar:

1- Cengiz Özakıncı, “Türkiye’nin Siyasi İntiharı”, Otopsi Yay.13. bas. İst. 2007, s. 428.

2- Mehmet Serhan Tayşi, “Ali Emirî’nin İzinde”, Timaş Yay. 2009, s. 460.

3- Ali Ulvi Kurucu, “Hatıralar-3”, M. Ertuğrul Düzdağ, Kaynak Yay. 2007, İst. s. 245.

4- M. Uğur Derman, “Ömrümün Bereketi”, Kubbealtı Yay. İst. 2013, s. 216.

5- Ali Ulvi Kurucu, “Hatıralar-4”, Haz. M. Ertuğrul Düzdağ, Kaynak Yay. İst. 2014, s. 235.

6- Zeki Kentel, Alkollü Toplum,Yeşilay Dergisi, 2000, Sayı 794, s. 8.  

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.