Konya
27 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2438.6
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    62827.550$

Haçlıların Kitap Hırsızlıkları (2)

31 Aralık 2020, Perşembe 09:04

1613 de Fas Sultanı Mulay Zeydan, Fas’ın güneyindeki Sus şeh­rine göçmek mecburiyetinde kalır. 4 bin el yazması kitabını taşıması için Fransız bir kaptanla anlaşır ve yükleme yapılır. Sultanın kendi­sinin gemiye binmesi biraz geci­kince, kaptan gemideki eşyalar ve kitaplarla birlikte denize açılır. Denizde İspanyol korsanlar gemiye el kor ve paha biçilmez kitapları kralları ll. Philip’e gönderirler. Böylece bu nâdîde eserler Madrid’in El Eskoriyal sarayının kü­tüphânesine konur.(1)

Bu hususta öyle enteresan, mantık dışı olaylar oluyor ki; Bizim İstan­bul’daki sahaflardan Dede Korkut yazmalarını, uyanık Avus­turyalılar 126 ku­ruşa almışlar, Viyana Kütüphânesine koymuşlar, yıllar sonra bizimkiler uya­nıp istinsah ettirmek yâni kopyalarını al­dırmak isteyince, bizden 10 bin lira alarak yaptırmışlardır.(2)

Bir zamanlar İstanbul’da 100’den fazla, halka açık umûmi kü­tüphâne varmış (özel kü­tüphâneler hariç). Osmanlının son zaman­lardaki ilme lâkaydiliğinden dolayı, Harf İn­kılâbından sonra ise, işe yaramaz bir meta durumuna düşmesi sebebiyle bu kütüphâneler he­der olmuş ve Cumhuriyet döneminde 16’ya inmiştir.(3) Bu husustaki yağmanın daha iyi anlaşılabilmesi için birkaç misal arz ediyorum:

İrlandalı işadamı Alfred Chester Beatty, 20. Asrın ilk çeyreğinde Mısırdan ve Osmanlının hâkim olduğu coğrafyadan 3000 den fazla kitâbımemleke­tine aktarmıştır. Dr. Edward Pocecke Halep ve civa­rından aldığı 600 den fazla yazma eseri Avrupa’ya götürmüştür. 19. Asrın ikinci yarısında Prusyalı târihçi Aloys Sprenger (1813-1893) Ortadoğu ülkelerini dolaşıp 1000’in üzerinde Arapça Farsça yazma eseri toplayıp memleketine kaçırmıştır. Sultan ll. Abdülhamid’in özel kütüphânesi bile, tahttan indirilince yağma­lanmış ve bu kitapla­rın 288 tânesi ABD Mişigan Üniversitesi kütüphânesine, diğer bir­çoğu da Avrupa kütüphânelerine götürülmüştür. Bunların birçoğu ünik nüsha yâni dünyâda başka bir eşi ve benzeri olmayan yazma eserler­dir.

Gazzî (1853-1933) isimli bir Arap âlimi, son zamanlarda İslâm âlemin­deki bu kitap yağmasını şu cümlelerle ifâde ediyor: “Nâdir kitaplarla dolu zengin kütüphânelere kitap hırsızları dadanmış ve değerli kitapları çalmış­lardır. Çocukluğumuzdan beri yazma kitap tâcirlerinin Halep’e sık sık gel­diklerini ve kütüphânelerden sandık­larla kitap aldıklarını görüyoruz. Bunun dışında seyyahlar ve tüccar müsteşrikler nefis yazma kitapları, çamuru hamurdan ayırt edeme­yen aptallardan (câhil müslümanlardar) çok ucuz bir fiyata satın almışlar­dır.”(4) Tıpkı dünyânın en büyük elmaslarından olan Ka­şıkçı Elmasını bulan kişinin bir kaşıkçıya götürüp 3 kaşığa değiş­mesi gibi!(5)

Avrupalı hem bu hırsızlığı, bu hâinliği yapıyor, hem de Müslü­manları bir birine düşürmekten geri durmuyor. Yavuz Sultan Selim Mısır’ı fethedince Mukaddes Emânetleri İstanbul’a götürdü diye bu­gün bile Arapları bize karşı kışkırtıyorlar. Mukaddes Emânetler Mekke ve Medîne’de idi. Portekizliler Ye­meni işgal etmişler, Mekke’ye 70 km. olan Cidde’ye kadar gelmişlerdir. Kutsal emânet­leri koruyama­yacaklarını anlayan Mekke Emiri, gönüllü olarak bunları sefer münâ­sebetiyle Mısır’da bulunan Yavuza göndermiştir.

Konumuzla ilgili yâni kitap ve kütüphâneyle ilgili de aynı iftirayı Osmanlı’ya atıyorlar; “Osmanlı o dönemde Arap âleminden birçok kitâbı, hatta vakıf kitapları alıp İstanbul’a götürdü” diyorlar. Kitap ve kütüphâneler konusunda otorite olan insanların yaptıkları incele­melerden sonra, bunun da yine bir Avrupa iftirası ve onlara kanan Arap fanatiklerinin uydurması olduğu ortaya çıkmıştır. Çünkü:

1-Dünyada vakıf husûsunda en hassas millet Osmanlıdır. Vakıf olan bir eseri asla yerinden oynatmazlar.

2-Böyle bir şey olsa, bugün Osmanlı diyârındaki kütüphânelerde “Vakıf” mühürlü kitapların olması gerekir. Birkaç kitâbın dışında böyle bir şey yok. O birkaç kitapta kıymetini bilmeyen Araplar tara­fından getirilip sahaflarda satılmıştır. Çünkü son dönemlerde bil­hassa Araplar arasında “kendi yazar­larının tabiriyle çamuru-hamur­dan ayırt edecek” feraset yok olmuş, en kıymetli yazma eserleri, bakkallara çitlek, çekirdek sarmaları için bile kâğı­dın kıt olduğu za­manlarda, çok ucuz fiyata sattıkları bir vakıadır. Son za­manlarda hem bizde, hem de İslâm âleminde ilim ayağa düştüğü için, kü­tüphâne görevlilerine yeterli maaş verilememiş, onlarda beklemeleri, sâhip olmaları gereken, kendilerine emânet edilen vakıf kitapları, bu kıy­metli hazîneleri, “Altının kıymetini sarraf bilir” atasözünde ol­duğu gibi, kıymetini de bilmedikleri, takdir edemedikleri için, yok paha­sına, öldüm fiyatına Batılı fırsatçılara satmışlardır.(6)

 

Dipnotlar:

1- İbrâhim Kalın, “Ben, Öteki ve Ötesi”, İnsan Yay. 2018 14. Baskı, İst. s. 268.

2- Nureddin Rüştü Büngül, “Eski Eserler Ansiklopedisi”, Tercüman 1001 Temel Eser, Târihsiz, 1. Cilt, s. 168.

3- İ. Hakkı Konyalı, “Yok Edilen Târihimiz”, Derin Târih Derg. 63. Sayı hediyesi. s. 37.

4- İsmail E. Erünsal, “Osmanlı Kültür Târihinin Bilinmeyenleri”, s. 61.

5- 1669 da Kaşıkçı elmasını birisi Eğrikapı mezbelesinde bulmuş ve bir kaşıkçıya gide­rek üç kaşığa değişmiş. Kuyumcunun biri kaşıkçıdan on akçeye satın almış. Bir başka kuyumcu görünce sus payı istemiş, aralarında kavga çıkmış, iş karakola intikal etmiş, sonra da saraya intikal etmiştir. A. Ragıp Akyavaş, “Asitane-1” TDV Yay. Ank. 2004, s. 220.

6- İsmail E. Erünsal, “Osmanlı Kültür Târihinin Bilinmeyenleri”, s. 60. 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.