Konya
28 Nisan, 2024, Pazar
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2438.6
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63833.133$

Gülü Bülbül’e değil, Karga’ya sormak

19 Ekim 2022, Çarşamba 09:32

Tarihimizin hep konuşulan ama çözümsüz kalan veya herkesi tatmin edecek çözüme kavuşturulamayan konularından birisi de liyakattır. Liyakat “görevi başarıyla yapabilme gücü”; “hak etme”; Arapça “layık, uygun, yeterli”; Batı dillerinde “merit” olarak tanımlanabilir.  Toplumsal hiyerarşide ancak merite sahip insanların yükselecekleri açık toplumun yolunu açan ideal sistem meritokrasi olarak anılmaktadır ve toplumsal kesimlerden “en iyi” “en başarılı” olanların en üst mevki ve statülere gelmelerine olanak sağlayan, fırsat eşitliği ilkesinin hayata geçirilmesiyle toplumsal olarak dezavantajlı kesimlerin de başarılı olmalarına imkan tanıyan ve toplumsal adaletin bu işleyiş sayesinde gerçekleşeceğini kabul eden meritokrasi deyimi ilk kez 1958 yılında Michael Young tarafından kullanılmıştır. Tarihsel olarak bakıldığında sadece ülkemizde değil tüm coğrafyalarda liyakata ulaşmak arzu edilmiş; ülkemizde de liyakati yerleştirmek için mevzuatta çok şey yapılmıştır. Sn. Günay Yıldız’ın (Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı Yönetim Bilimleri Bilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi) Aralık 2016 tarihinde Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi’nde yayınlanan Türk Kamu Yönetiminde Liyakat İlkesi ve Sn. Feride Yılmaz ve Ayşehan Çakıcı’nın (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Ermenek Meslek Yüksekokulu/Mersin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi) Kamu Çalışanlarının Liyakat Sistemi Algısı; MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi 2021 yayınlarından alıntılara eklenen görüşlerimle ülkemde Liyakat Tarihi’ni sunuyorum.

Efendim liyakatı sağlamak çabaları Osmanlı İmparatorluğu döneminden beri var olmuş. Osmanlı’da 17. Yüzyıla kadar hiç kimse sırf filanın neslinden olması nedeniyle yüksek mevkilere gelmemiş. Görevlendirmelerde kan bağı esas alınmamıştır. Sadece asker ve sivil bürokratlardan Müslüman kökenli olmamasına, din-aile gibi bağlarla ilişki taşımamasına özen gösterilmiş,  Padişaha bağlı bir devşirme sistemi ile Enderun’da “seçkinler eğitimi” gerçekleştirilmiştir. Bu dönem gayrimüslimleri öne alan dönem olması nedeniyle eleştirilse de liyakatın önde olduğu bir dönemdir. Enderun bugünkü anlamıyla yükseköğrenim düzeyinde kamu yönetimi öğretimi veren ve Batılı ülkeler tarafından da model alınan bir yöntem olarak ön plana çıkmıştır. Hatta 16. Yüzyılda Türk  Mektupları adlı eseri yazan Busbecq”Osmanlı’da herkes liyakat, bilgi, ahlak ve seciyesine göre tayin edilir. Osmanlı muvaffakiyeti ve bütün dünyaya hakim ırk olmasının hikmeti budur” diyerek “Türklerin en büyük düşmanı iltimasdır” tesbitini yapmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra liyakat sisteminden uzaklaşılmaya ve iltimas, kayırmacılık yaygınlaşmaya başlamış.  Adama göre iş anlayışıyla birlikte rüşvet ve iltimas artışı ve memurların yetkilerini kötüye kullanarak halka zulmetme noktasına gelinmiş. 17. Yüzyılda 4. Murat döneminde Koçi bey durumu ve tesbitlerini Padişah’a risale ile sunmuş. (1631 yılı) Makamların en bilgilisine verilmesi gerektiğini bildiren bu risale Padişah’a sunulan ilk rapor. 18. Yüzyılda Defterdar Sarı Mehmet Paşa “rüşvetle ehliyetsize devlet hizmeti verilmesi büyük hatadır” tespitini yapmış, sonunda Enderun işlemez hale gelmiş, Vali olarak atanmak için geniş hane halkına sahip olma gerektiği vurgulanmış.

Tanzimat Fermanı Osmanlı’da yeniden liyakat sistemine geçişin temelini oluşturmuş, 1856 yılında Islahat Fermanı ile liyakat esasına dayalı örgütlenme  başlatılmış. 1859 yılında Mülkiye Mektebi açılması ile kamu yönetimi öğretiminin başladığı kabul ediliyor. Memurların belli bir hizmet eğitiminden geçtikten sonra hizmete alınması esasını sağlamak amacıyla 1839 yılında Mekteb-i Ma’arif-i Adliye ve Mekteb-i Ulum-ı Edebiye devreye girmiş.  1876 yılında Anayasa ile devlet hizmeti bir siyasal hak olarak Osman uyruğundaki herkese açılmış, tek seçici kriter “yeterlik ve yetenek” olarak belirlenmiş, tek ek koşul Osmanlıca bilmek olarak uygulanmış. 1884 yılında bugüne uyarlanabilen adıyla Devlet Memurları İlerleme ve Emeklilik kararnamesi çıkarılmış ve sınavda başarılı olma hükme bağlanmış. Tüm bunlar mevzuatta olmasına karşın uygulama böyle olmamış, düzensiz, kayırmacı, liyakatin benimsenmediği, rüşvet ve kayırmacı bir dönem süregitmiş.

1924 Anayasası  “memuriyete girişte ehliyet ve istihkaka göre” deyişleriyle Cumhuriyet döneminde liyakat ilkesini kabul eden ilk vesika. Bu dönemde ortaokul mezunu olmak yeterli, giriş sınavı bulunmamakta, yükselme kıdem ve amirin takdirine bağlı. 1939 tarih ve 3656 sayılı Barem kanunu 17. Maddesi ile “birden fazla talip durumunda ehliyet imtihanı” şartı getirilmiş.. 1950 sonrası yabancı uzman raporları devreye girmiştir. Neumark “imtihana almak usulü tüm memurlara uygulanmalı”; Berker “terfiler liyakata değil kıdeme dayanmakta” eleştirileri getirmiş.  1950 artık siyasal ilişkilerin devrede olduğu dönem. Demokrat Parti tek parti dönemi bürokratlarını sadece değiştirmekle kalmayıp 1954 tarihli kanunla “görülen lüzum  üzerine “ görevden aldıklarına 6 ay içinde yeni görev verilmezse yargıya başvurma hakkı olmaksızın emekliye sevk yolunu yaygınlaştırmış.  1958 yılında Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü ile kamu personeli niteliğinde artış hedeflenmiş.  1960 yılında Devlet Personel Dairesi kurulmuş, memuriyet girişinde açık sınav ile liyakat sistemi yerleştirilmesi planlanmıştır.. Liyakati uygulamak için mevzuat olarak neler yapılmış neler; Merkezi Hükümet Teşkilatı Araştırma Projesi  (Mehtap)  yarışma sınavları gerekliliğini vurgulamış, 1963 yılında Bakanlar Kurulu kararlarına liyakat ilkesi girmiş, Kalkınma Planları bu hükme yer vermiş, ancak 1965 yılına gelindiğinde görülmüş ki merkezi yönetim kurumlarında sadece % 36; yerel yönetimlerde % 37,     KİT’lerde yalnızca  % 40 kadro yarışma ve yeterlilik sınavları ile alınmış. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu da liyakata yer vermiş. 1971 Muhtırası sonrası İdari Reform Danışma Kurulu kurularak rapor hazırlanmış; “çağdaş personel yönetimine ulaşılamadığı, deneyim ve beceri eksiği olduğu, partizanlık, kayırmacılık ve rüşvetin sisteme yerleştiği vurgulanmış. 1973-80 arası Koalisyon Hükümetleri dönemleri her ortağın sınırsız himayecilik ve kayırma politikası benimsediği, keyfi görevden almalar ve keyfi atamaların dönemi olduğu yayında belirtilmiş.  Üçüncü beş yıllık kalkınma planında kayırmacılık “genç kuşaklarda kolay değer yargılarının yayılması, meslek ahlakı ve yönetimin bozulmasına neden olmakta “ tespitinde bulunulmuş. 1982 Anayasası da liyakate yer vermiş ancak bu Anayasa ilkesi her dönemde en çok ihlal edilen ilke olmaktan çıkamamış.  1991 yılında bu kez Kamu Yönetimi Araştırma Projesi (KAYA) liyakatten uzak sistemi eleştirmiş, yetmemiş 6.-7. 8. beş yıllık kalkınma Planları da objektif seçme kriterine sahip istihdam politikası gerekliliğinden söz etmiş. 1999 yılında bu kez Bakanlar Kurulu’nda kariyer ve liyakat ilkesi çerçevesinde düzenleme yapılmış. 2004 yılında üst düzey bazı kamu görevlilerinin görev sürelerini hükümetin ömrüne bağlayan 5227 sayılı kanun zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet  Sezer tarafından “kamu yararına uygun düşmediği” gerekçesiyle geri çevrilmiş. 2004 yılında Milli Eğitim Bakanlığı atama yönetmeliği Danıştay tarafından “sözlü sınav düzenlemesinin nesnel kariyer ve liyakat ilkelerine uygun olmadığı” gerekçesiyle iptal edilmiş.  Ucu açık yöntemli sınavlar da sözlü sınavlar da günümüzün en eleştirilen işe alma kriterleri olarak gözükmekte ve liyakata bağlı istihdam bugünlerin de tartışma konusu.

Feride Yılmaz ve Ayşehan Çakıcı araştırması “Kamu Çalışanlarının Liyakat Sistemi Algısı” (2021) üniversitede görevli personele yönelik uygulanan bir anket. Liyakate beki de en önem verilen kurum olması gereken üniversitede görevli % 57 idari personel sınavların yeterince duyurulmadığı; % 60 akademik personel başvuru fırsatının herkese tanınmadığını ; % 62  akademik personel yazılı sınavların nesnel yapılmadığını ; % 53 akademik personel sözlü sınavların objektif olmadığını; % 46.2 sınav jürisinin uygun olmadığını düşünmekte.

Ülkemde liyakat tarihçesini paylaştım. Neler neler yapmışız mevzuata yönelik ancak uygulamada sistemi düzgün kurabildiğimiz söylenemez. Az gitmişiz uz gitmişiz dere tepe düz gitmişiz ancak istenilen yere gelememişiz maalesef. Bu da çözemediğimiz yılların sorunu listesinde kalacak gibi görünüyor. Saygıyla

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.