Konya
05 Mayıs, 2024, Pazar
  • DOLAR
    32.34
  • EURO
    34.87
  • ALTIN
    2393.5
  • BIST
    10276.88
  • BTC
    64036.976$

Akdeniz’de Kaynatılan Suyu Kim İçecek?

24 Nisan 2023, Pazartesi 00:03

İnsanlığın gelişim evresine paralel olarak Akdeniz’in de önemi tarihin her evresinde artarak devam etti. Jeostratejik konumunun Akdeniz’e bahşettiği önemin zamanla farkına varan imparatorlukların, dünyaya hâkim olma dürtüleri bu topraklar üzerinde yeşerdi.

Akdeniz, her yönü ile insanlığın beşiği oldu. Asur, Hitit, Mısır, Lidya, Kartaca, Roma, Pers, Venedik, Ceneviz, Osmanlı ve benzeri onlarca medeniyet bu topraklarda hayat buldu. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam bu havzada doğdu, mücadele etti ve gelişti. Bu üç dinin kutsal mekânları Doğu Akdeniz'de.

Yüzyıllar boyu dünya ekonomisinin ağırlık merkezi Doğu Akdeniz oldu. Bu bölge iktisadi menfaatlerin çatışma merkezi haline geldi. Her ne kadar Doğu ve Batı medeniyetleri Akdeniz'de çatışmış olsalar da, yine Akdeniz'de birbirlerinden çok şey aldılar.

Nitekim tarihin dönüm noktaları sayılabilecek birçok önemli savaş, bu coğrafyaya hâkim olma düşüncesi üzerinde gerçekleşti. Bu bağlamda Akdeniz’in doğusu olarak nitelendirilen Levant Havzası da sahip olduğu jeostratejik konumu sayesinde, tarih boyunca dünya ticaretinin merkezi olarak anıldı ve Akdeniz coğrafyasının en kritik noktalarından biri oldu.

 

Dünyanın en büyük iç denizi olan ve yüzölçümü 2,5 milyon km²'yi geçen Akdeniz, batıda Cebelitârık Boğazı ile Atlas Okyanusu'na bağlı olduğu gibi 1869'dan itibaren de Süveyş Kanalı ile Kızıldeniz'e ve dolayısıyla Hint Okyanusu'na bağlandı.

Yeryüzünde karalar arasına bu kadar fazla sokulan başka bir deniz yok ve bu özelliğinden dolayı Batı dillerinde "karalar arasındaki deniz" anlamını taşıyan isimlerle anıldı.

Bugün Akdeniz'i kuşatan ülkeler arasında İspanya, Fransa, İtalya, Hırvatistan, Arnavutluk, Yunanistan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas bulunuyor. Akdeniz'in en büyük adaları ise Sicilya, Sardinya, Kıbrıs, Korsika, Girit, Mayorka ve Rodos.

Son 1000 yıllık siyasi ve askeri tarihte gelişen olaylar dikkate alındığında Akdeniz; Doğu ve Batı medeniyetlerini arasındaki güç rekabetlerinin yaşandığı, dünya siyasi tarihinin merkezi olarak gösterilebilecek jeopolitik ve jeostratejik açılardan önemli bir konumda yer aldı.

Akdeniz'deki Osmanlı hâkimiyeti döneminde Avrupa denizciliği, bilhassa ticaret sahasında ancak Osmanlı Devleti ile yaptığı anlaşmalar sayesinde varlığını sürdürebildi. Akdeniz, Avrupa devletlerinin Kuzey denizindeki gemiciliklerini ilerletmeleri ve teknolojik faaliyetlerini sürdürmeleri ile yeni gelişmelere sahne oldu.

Üç kıtanın buluştuğu Doğu Akdeniz bölgesi, tarih boyunca belki de en çok devlet kurulan yer olarak nitelenebilir. Hititler, Fenikeliler, Mısır uygarlığı, İyonya medeniyeti, Miken İmparatorluğu, Anadolu medeniyetleri, İskender İmparatorluğu, Persler, Roma İmparatorluğu, Selçuklu ve Anadolu Selçuklu İmparatorlukları ve Osmanlı İmparatorluğu, Doğu Akdeniz’e egemen olmuş medeniyetler ve devletler arasında.

15. yüzyılın sonlarından itibaren bir deniz imparatorluğu olarak gelişmeye başlayan Osmanlı Devleti, ünlü Türk Amirali Barbaros Hayrettin Paşa ‘nın “denizlere hakim olan, cihana hakim olur.” özdeyişini hayata geçirecek şekilde denizci bir millet olma yolunda ilerledi. İktidara gelen her Osmanlı padişahı Akdeniz’e gereken önemi vermiş ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında Akdeniz’in neredeyse tamamında egemenlik elde edilmişti. Osmanlı Donanması 17. Yüzyılın ortalarına kadar Karadeniz ile Akdeniz’i kontrolü altına tuttu.

İngiltere; Malta (1800), Kıbrıs (1878) ve Mısır'ı (1882) işgal veya kiralama suretiyle ele geçirerek Akdeniz'de üstünlük sağladı. Fransa ise 1830'da Cezayir ve 1881'de Tunus'u himayesi altına aldı.

İtalya'nın Kuzey Afrika'daki Trablusgarp ve Bingazi gibi son Osmanlı topraklarını işgal etmesi (1911) ile de Akdeniz'de denge tamamen değişti. I. Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti'nin Akdeniz'deki varlığı son buldu.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla Anadolu kıyılarına tekrar sahip olsak da denizcilikteki milletlerarası mücadele sahnesinden çekilmiş olduk.

Böylece Akdeniz'de, Suriye ve Lübnan'a hâkim olan Fransa ile Filistin, Ürdün ve Irak'a hâkim olan ve dolayısıyla petrol kaynaklarını da elinde bulunduran İngiltere kaldı.

20. yüzyıla kadar küresel güçler için Doğu Akdeniz’in önemi, dünyanın ticaret merkezi olarak şekillenirken, I. Dünya Savaşı’yla birlikte bölge, enerji kaynakları bakımından önem arz eden stratejik bir alan haline geldi.

Böylelikle Doğu Akdeniz üzerinden amaçlarını gerçekleştirmeyi planlayan küresel güçler, geçmişte olduğu gibi günümüzde de Doğu Akdeniz’i çıkar çatışmalarının yaşandığı bir coğrafya haline getirdiler.

Doğu Akdeniz Bölgesi, kendisinin sahip olduğu hidrokarbon kaynaklarının yanı sıra, Hazar ve Ortadoğu bölgelerinden Batı'ya yapılan enerji ihracatında transfer ve geçiş güzergâhı olması nedeniyle stratejik bir öneme sahip.

 Bu önemi, mevcut ve gelecekte yapılması planlanan boru hatları daha da artıyor. Doğu Akdeniz'de keşfedilen enerji kaynaklarının çıkartılması ve işletilmesi bölgesel ve küresel açıdan sunduğu birçok fırsatların yanı sıra bir takım sorun ve riskleri de bünyesinde barındırıyor.

Kıbrıs açıklarında 2000’liyıllar itibariyle yeni enerji sahalarının keşfedilmesi, bölgesel enerji denkleminin daha da karmaşıklaşarak gözlerin tekrar bu bölge üzerine çevrilmesinde etkili oldu.

Keşfedilen ve keşfedilmeyi bekleyen hidrokarbon kaynakları ile, küresel enerji haritasında yeni bir kırılma noktası olan Doğu Akdeniz, bugün olduğu gibi yakın gelecekte de yine birçok açıdan dünyanın gündemine gelerek 21. Yüzyılın en keskin hesaplaşmasının yapılacağı bölge olacağı ufukta görünüyor.

Akdeniz’de başkalarının kaynattığı suyu bu sefer biz içmeyeceğiz.

Artık Türkiye, eski Türkiye değil.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.