Konya
02 Mayıs, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.36
  • EURO
    34.76
  • ALTIN
    2394.3
  • BIST
    10208.65
  • BTC
    58977.66$

AHLAKİ BOYUT, İYİ VE KÖTÜ.

30 Kasım 2022, Çarşamba 00:02

İnsanlık tarihi boyunca en yüksek değerin ne olduğu her zaman cevabı aranan bir soru olmuştur. Temel ahlâkî değerler evrensel olmasına rağmen, her asırda farklı kültür ve medeniyet çevresinde, değişik yorum ve uygulamalarla belirginlik kazanmıştır. Bu nedenle davranışların değişmesine rağmen, değişmeyen değerler de söz konusudur.  Ahlaki boyut, iyi ve kötü.

Ahlâkî değerler, genel bir ifadeyle insan davranışlarını, iyi veya kötü olarak tanımlamamızı sağlayan değerlerdir. İnsanın ahlâkî alanını ortaya koyan en önemli yönlerden biri, insan doğasında olan değil, olması gerekendir. Bu, kişinin bilinçli ve özgür olarak, kendi vicdanıyla, iradesiyle katıldığı erdem değerleridir.  Olması gerekenle olan arasındaki fark, insanın sorumluluğunu, değerlere katılımını gösterdiği ve bu olanla olması gerekenin arasında yaşadığı bir alandır. Yani, bu aradaki kazanımlar, insanın ahlakı elde etme başarısıdır. Çünkü insan, seçen, davranışlarını olumlu veya olumsuz, iyi veya kötü olarak tanımladığımız değerleri seçen külli iradenin cüz-i iradeye verdiği bir bilinçle donatılmıştır.

İnsanı tanımlayan ana özellik, onun bedenî niteliklerinden ziyade, ruhi, manevî yönüdür. İnsanın iyi ve kötüye yönelmesinin ana kaynağını, ruh beden ilişkisinin ortaya çıkardığı çatışmalardan kaynaklanmaktadır. Bu da iyilik ve kötülüğün ortaya çıktığı çift kutupluluğunun oluşmasıyla ahlaki problemleri doğurur, insanın vicdanına özgü bir mücadeleyi ortaya koyar. Bunlar, iyi ve kötü olarak, insanda var olan temel ahlaki kavramlardır. İyi ve kötü, insanın her ikisi arasında tercihte bulunduğu, biri mükemmellik olarak diğeri eksiklik olarak tanımlanan iki değerdir. Bu iki kavramın, bir insanda aynı anda birlikte olması, ahlaki yönden, insan için bir çelişkidir:

Ahlaki olgunlaşmanın en büyük gereklerinden biri, insan aklıdır. İnsanın aklını doğru kullanamaması, bedenin arzu ve isteklerine kendini kaptırması durumunda, ahlâkî olarak olgunlaşması mümkün değildir. Aklını kullanmayan insan, bedensel arzu ve istekler gibi kötü arzulara, duygulara ve hazlara kendini kaptırır, yeme, içme, uyku gibi nefsanî arzulara düşkünlük gösterir, nefsinin arzularının esiri olur ve hakikatten uzaklaşarak hakikati anlayamayacak kadar körleşir. Bunlar ve bunların daha ilerisi olan, insanı kötü eylemlere sürükleyen şehvet, kibir, hırs ve çok yaşama arzusu gibi kötü huylar ortadan kalkarsa, insanda kanaat, sabır, alçak gönüllük gibi ahlaki erdemler ortaya çıkar. Bu da ancak akıl yoluyla elde edilir. Bu sebepten dolayı insanın, ahlâkî olarak olgunlaşmasının temelinde aklını doğru kullanması, bedenî, arzu ve isteklerini ön planda tutmaması gerekir.

İyi ve kötü kavramları, birbirine zıt iki ahlâkî değerdir. Bu iki zıt kavram, insanın ahlâkî olarak olgunlaşmasını elde edeceği bir mücadele alanının varlığını gösterir. Bu iki zıt kavramın arasında kalan insan, bunlardan birini tercih etmek zorundadır. Seçimi de insan olmanın ve bir ahlâklı olmasıdır. Yani, ahlâklı davranış, bilerek, özgürce seçilen, akıllı kişinin sorumluluğunu taşıdığı bir davranış şeklidir. Bu aynı zamanda kişinin iki kavram arasında nefsiyle mücadele ettiği bir imtihan alanıdır.

Bu iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırmaktaki en büyük başarı, nefse ve kibire karşı verilecek mücadeledir.  Bu mücadelenin zorluğu insan-ı kâmil yolunun başlangıcıdır. Bu savaştan galip ayrılmanın temeli de, dini merkezli bir ahlaki eğitimle mümkündür. Ama nefse karşı verilecek mücadele çok zor ve amansız bir savaşa benzer. İnsanın bazen kötülüklere maruz kalması, kontrolünü kaybettirir, doğruluktan saptırır ve ahlaki olgunluğa ulaşmasına engel olan bir unsur olarak ortaya çıkar. Aslında bir tane kötü huya sahip olmasıyla, kişiyi tamamen ahlaksızlık olarak nitelemekte doğru değildir, ama alışkanlıklardan dolayı kötü huyu devam ettirmesi ve birine bir daha eklemesi, alışkanlık haline getirmesi, ruhi kirlenmesini ortaya çıkartır. Mevlânâ bu kirlenmeyi, temiz ve beyaz bir kâğıt üzerine yazılan yazıya benzetmektedir: “Beyaz bir kâğıda yazı yazarsan o yazı, kâğıda bakar bakmaz okunur. Yazılı kâğıda bir yazı yazarsan okunur ama iyi anlaşılmaz, insan yanılabilir. Çünkü o karalanmış kâğıt üstüne kara yazı yazıldı mı, her iki yazı da körleşir, hiçbir manası kalmaz. O kâğıda üçüncü defa bir şey yazarsan kâfirlerin canı gibi tamamıyla kapkara olur”

İşte tehlike, bu alışkanlığın devam etmesindedir. Çünkü insanda iyi huyların azalıp, kötü huyların çoğalması, kişinin var olan, iyi olan, erdemli olan vasıflarının, iyiliklerinin görülmesine engel teşkil etmekte ve ahlaki bir problem ortaya çıkartıp kendisini tamamen olumsuz bir hale sokmaktadır.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.