Konya
08 Mayıs, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.25
  • EURO
    34.70
  • ALTIN
    2399.5
  • BIST
    10236.62
  • BTC
    61929.91$

Yalan

21 Şubat 2016, Pazar 11:58
Kilisede Yahudi, Rum olur havra sokağında,

Gerek uysun, gerekse uymasın kizbi yaman söyler.

Budur dünyada Doktor Ethem’in hâli, kıyamette

Resûlallahı görse Müslüman’ım der yalan söyler.

Şair Eşref

Eşref rind meşrep biridir ama yalan söylemez ve söyleyen­lere tahammül edemezmiş. Bu hasletini şu beyitleri ile dile ge­tirmiştir:

 

Eylemem ölsem de kizbi ihtiyar

Doğruyu söyler gezer bir şairim

Bir güzel mazmun bulunca Eşrefa

Kendimi hicveylemezsem kâfirim   

 

Yalancıların piri, lideri, önderi, rehberi… Şeytandır. Çünkü Âdem Pey­gamberi kandırabilmek için cennette ilk yalanı o söylemiştir.([1]) Yalıncıların akıbeti de onunki gibi olur. Müslü­manların yalancı olmamaları için Allah ve Resülünün birçok emirleri tavsiyeleri vardır. Peygamberimiz; “aleyhinize bile olsa doğruyu söyleyin” ([2]) buyurur.

 

“Doğru sözlü düşman yalan söyleyen dosttan daha hayırlı­dır.”  Hz.Ali

 “Yemine gerek görmeyecek kadar sözlerine sadık ol.” İmam Şafi       

"Hiçbir şey gerçeğin kendisinden daha şaşırtıcı değildir.” Alman gaze­teci Ervin Kisch

Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek

Sözüm odun gibi olsun doğru olsun tek         

                                                M. Akif

Bir cinayet olayında üst düzey birinin şahadetini İmam Ebu Yusuf kabul etmez. O da halifeye şikâyet eder, Halife sorar. Ebu Yusuf; “bir gün bu ada­mın size sadık kölenizim dediğini duy­muştum. Köleniz ise bu davada şahadeti kabul olmaz, yok riya­kârlık için söylemiş ise, yine yalancı ve riyakârın şaha­deti de kabul olmaz.” der.

Zamanın padişahı: “Her kim yalanına bana ‘Yalan’ dedir­tirse ona bir al­tıntop vereceğim” der. Birçok kişi gelir çeşitli yalanlar söylerler ama padişaha bir türlü “yalan” dedirtemezler. İncili Çavuş elinde boş bir küple gelmiş ve “rahmetli babanızın bana bir küp altın borcu vardı, onu siz ödeyin sultanım” de­yince, padişah heyecanla “yalan” demiş, İncili Çavuşta “ver altıntopu” demiş.

 

Koca Ragıp Paşa saray kahvecisiyle sıkı fıkı konuşan Şair Haşmete; “Haşmet yine ne yalanlar savuruyorsun?” deyince o “Efendimizin faziletle­rinden bahsediyordum” der!..

Avukatın biri çantasını düşürüp içindeki evraklar dağılınca, köylünün biri acele acele toplamaya yardım etmiş. Avukat; “te­şekkür ederim, zahmet oldu” falan deyince köylü şöyle cevap vermiş; “estağfurullah, zahmet olmadı, rah­met oldu, iyilik oldu. Kısa zamanda toplamasak da bu çantanın içindeki ya­lanlar etrafa bir yayılsaydı şehrin her tarafını ifsad ederdi.” demiş.

Şimdi hayl-sühanverân içre

Nef’î mânendi var mı bir şâir?

Sözleri “Seb’a-i Muallâka”dır

İmrü’l Kays,([3]) kendidir kâfir

 

Şeyhülislam Yahya çok sevdiği şair ve gelmiş-geçmiş en büyük heccav­lardan Nef’i için; “Şair ve söz sahipleri içinde Nef’î’nin eşi ve benzeri yoktur. Sözleri Kâbe duvarına asılan sözler gibi güzel ve manalı, kendi de İmrül Kays gibidir kâfirin” demiş. Nef’î, bu tatlı takılmaya şöyle cevap vermiş:

 

Bize kâfir demiş Müfti Efendi

Tutalım ben diyem ana müselman

Varıldıkta yarın Rûz-ı cezâya

İkimiz de çıkarız onda yalan ([4])

 

“Müftü Efendi (Şeyhülislam) bize kâfir demiş ama ben ona Müslüman diyorum. Fakat huzuru mahşere vardığımızda ikimiz de yalancı çıkarız. Yani ben Müslüman, o kafir çıkar!..”

 

Ne kadar latif latifeler, tatlı şakalar, sanat değeri ve kıymeti olan sözler, sevgi ve muhabbet tezahür ettiren atışmalar.

 

Dipnotlar:

 

1- İmam Kastalânî, “Mevâhib-i Ledüniyye” Tercü­.  Osmanlıcaya Çeviren   Şâir Bâkî,

    Sadeleştiren, H.Rahmi  Yananlı, Divan Yayınları İst.1983, c.1, s.31.

2- İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi,  c.16, s. 252.

3- Muallakatü’s-Seb’a: 7 asılmış şiir manasına  gelir. Cahiliye döneminde  sözlü edebiyat

     mahsulü olan şiir yarışlarında 7 şiir seçilir, bunlar bir sene boyu Kâbe’nin duvarında asılı

     ka­lırdı. Kâbe duvarlarına asılan bu şiirleri  yazan ve sık sık ödül kazanan şairlerin Başında

     da İmrü’l-Kays gelir.

4- Ahmet Kabaklı, “Türk Edebiyatı”, T.E.V. Yay. İst. 1997, c. 2, s. 672.

 

 

 

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.