Konya
03 Mayıs, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.36
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2393.2
  • BIST
    10244.46
  • BTC
    59284.59$

Şükür ve Kanaat Ehli Olmak

09 Ağustos 2021, Pazartesi 09:08

Âlemlerin Rabbi, bizleri şerefli ve mükemmel bir varlık olarak yaratmış, her birimizi dilediği gibi şekillendirmiş, varlık âleminin sayısız namütenahi nimetlerini önümüze sermiştir. İnsanoğlu ve sahip olduğu her şey, yüce Yaratıcımız Cenâb-ı Hakk’a aittir.

Durum böyle olunca insanoğluna düşen, sahip olduğu nimetler nedeniyle daima şükür halinde olmak ve Mevlâ’nın razı olacağı şekilde tasarrufta bulunmak, Yüce Rabbine samimiyetle kulluk etmek ve hem dünyası, hem de ahireti için çalışmak olmalıdır.

Huzur ve mutluluğu yakalayabilmek için hırsın yıkıcı etkilerinden kurtulup kanaat sahibi olmak son derece önemlidir. İnsanları yaratan Allah Teâlâ, onların rızıklarını da tekeffül etmiştir. “Yeryüzündeki bütün canlıların rızkı sâdece Allah’a âittir.” (Hûd 11/6) buyurarak, kullarının bu konuda endişelenmemelerini istemiştir. Ancak birçok hikmete binâen rızkı, kulları arasında farklı farklı taksim etmiş, kimine az kimine ise çok vermiştir. İşte kanâat burada ortaya çıkmaktadır.

Konumuz ile ilgili Mevlâna hazretleri ne güzel söyler; “Allâh’ın, has kullarını dâvet ettiği kanâat ziyâfetinden uzak kalan kimse, padişah bile olsa dilenci gibi açgözlüdür. Sen, Allah’ın verdiklerine râzı olmadıkça, rahat etmek, kurtulmak ümidi ile nereye kaçsan, orada karşına bir âfet çıkar, bir belâ gelir sana çatar.” (Mesnevî, c. II, beyt: 588-590)

İnsanın yaratılış gaye ve hikmetlerinden en önemlisi, insan olmanın icaplarını yerine getirebilmektir. Şükür, nimetlerin artmasına, isyan ve nankörlük ise, bu nimetlerin yok olmasına sebebiyet verir. Bu itibarla nimetlerin artışı veya yok oluşu bir anlamda bizim tutum ve davranışlarımıza bağlıdır. Nitekim Yüce Rabbimiz Kuran-ı Kerim’de “…Andolsun şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim, 14/7.) buyurmak suretiyle bu hususu dile getirmektedir.

Bu sebepledir ki, Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’in birçok yerinde şükrü emretmiş “Hatırlayın ki, Rabbiniz size: Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım...”(İbrâhim, 14/7. ) buyurarak şükredenlerin nimetlerini artıracağını bildirmiştir.

“Allah sizi, analarınızın karnından siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi” (Nahl, 16/78.) “İçtiğiniz suya ne dersiniz? Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz? Dileseydik onu acı bir su yapardık. O halde şükretseydiniz ya!”(Vâkıa, 56/68-70.)

“Her şeyden önce insan, yediği yemeğe bir baksın! Gerçekten biz, yağmuru bol bol yağdırdık. Sonra toprağı, iyiden iyiye yardık! Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık”(Abese, 80/24-32.)

Şükrün asıl anlamı, bize lütfedilen bütün nimetleri yaradılış gayesine uygun olarak kullanmaktır. “Kulluğun başı zikir, sonu şükür” denmiştir.(Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İst. 1971, I, 541.)

İnsan, maddî ve manevî nimetlerle çepeçevre kuşatılmış bir varlıktır. Nefes alış verişinde bile iki nimeti aynı anda yaşamaktadır. Allah Teâlâ’nın insanoğluna lütfettiği maddî ve manevî nimetlerin tespit edilip sayılması mümkün değildir. Her zaman ve her durumda Mevlâ’ ya şükür halinde olsak da, nimet, lütuf ve ihsanlarından dolayı, Rabbimize minnet ve şükran duygularımızı ifade etmede aciz kalırız.

Zengin bir adam ölümden ve kabirde yalnız kalmaktan çok korkuyormuş. "Öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle birlikte geçirirse servetimin yarısını ona bağışlayacağım" diye vasiyet etmiş. Adam ölünce vasiyeti üzerine "Kim onunla birlikte kabre girmek ister?" diye soruşturmuşlar. Kimse çıkmamış.
Nihayet bir hamal: "Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum." diye düşünerek kabul etmiş.
Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. "Nasıl olsa bu ölü elimizde... Biz şu canlı olandan başlayalım" demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar.
"O ip kimin? Nereden aldın? Niye aldın? Nasıl aldın? Nerelerde kullandın? Kazancını nerelerde harcadın?" Sabaha kadar sorgu sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş. Sabahleyin kabirden çıkmış. "Tamam, servetin yarısı senin" demişler.
"Aman" demiş hamal "İstemem, kalsın. Ben, sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm?"
"Kıssadan Hisse: Helal ve doğru işlerde kullanılan her nimet karşılığında zikir, fikir ve şükür ister ki bu da sahibini kurtuluşa götürür. Ama haram mal ise sahibine dünya ve ahirette belâ üstüne belâ getirir.

Yazımı Sevgili Peygamberimizin tavsiye ettiği bir dua ile bitirmek istiyorum:  Allahım! Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana lâyık ibadet etmek için bana yardım eyle!. ”(Ebû Dâvûd, Vitir 26.)

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.