Konya
09 Mayıs, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.27
  • EURO
    34.74
  • ALTIN
    2397.0
  • BIST
    10247.75
  • BTC
    61500.104$

PATRİĞİN MEKTUBU

14 Mayıs 2022, Cumartesi 07:40

Yabancı kültürlere özenerek kendi milli değer yargılarımızdan uzaklaştıkça kimlik bunalımına giren biz olduk. Özenti ve moda aksesuar takıntısı bünyemizi esir alıp bizi sarmal hale getirdikçe, sarsıldıkça sarsıldık, hasar arttıkça arttı deprem artçıları gibi her gün bünyemizde can alıcı gelgitler hergün şiddeti değişen depremler ile düşüncemizden hiç silinmeyen tsunami senfoni orkestrasına maruz kaldık. Hem kabuk kısmından hem iç çekirdekten aldığımız yara ve tahribatlar bizi o hale getirdi ki artık kendimiz dahi kendimize benliğimize yabancıydık.

Bilgi ve irfan mektebi artık bizim için gereksizdi. Ne gereği vardı iç âlemlerle uğraşmaya? Nasılsa karşımızda tüm dini değerleri yıkmış aklını nefsine heva ve hevesine esir etmiş ve teknolojiyi başarmış çağdaş medeni Avrupa duruyordu. Çeviririz başımızı onlara, alırız yaptıklarını bir bir bizde oluruz onlar gibi hatta çağdaş medeniyet üstüne çıkar onları bile geriye bırakırdık?

Her şey güllük gülistanlık olacaktı?Yönümüz batı olursa kuş gibi kanatlanır uçar ve çıkardık zirveye/zirvelere.Heyhat !!! Lakin hiçbir şey olmasını istediğin ya da düşündüğün gibi olmuyordu işte. Bir şeyler ters gidiyor giydiğimiz elbise bize dar ya da çok bol geliyor ritimler olmuyor,kültürler çatışıyor fikirler sadece suçlamalarla rutinlik kazanıyordu.Önümüzü görmekten burnumuzun ucunu dahi görememekten ne bir yol ne bir sağlıklı plan ne de bir duruş belirleyebilmiştik.Geçmişe düşman gözle bakıyor hemen her şeyi herkesi yargılamadan suçluyor o günkü şartları,süzmekten aciz hep birilerine negatif atıfta bulunuyor ve bir arpa boyu yol alamıyorduk.

Ha sahi biz neydik de birden böyle bu hale geldik/getirildik. Bunun hiç mi hesabı kitabı yapılmaz/yapılmadı. Yapıldı da biz mi anlamadık yoksa neyin ne olduğunu fark edemedik. Yoksa evet evet yoksa bizde basiret diye bir şey kalmadımı ki hep batının eline avucuna bakmaya başladık. Onlar ne yaparlarsa doğrudur dedik. Ne verdilerse aldık başımız üzerine koyduk. Sorgusuz sualsiz bir hayat olur mu a dostlar? Olmaz tabi’i ki lakin bize soru sordurdular mı? Ki sormak için kaldırılan kaç parmak yerinde kaç kelle bedeninde kaldı?

Biz yıllar yılı kendimizi araya duralım. Elin gâvuru bizi bizden evvel keşfetmiş yani aramızda bizimle beraber yıllar yılı yaşayanlar ve ekmeğimizi yiyip bize düşman olanlar ve art niyetli hale gelenler bizim sayemizde adamlık elde edip dinini inancını kendi ehlinden olandan düşmanlık görüp sayemizde milli varlıklarını sürdürenler nedense bizi arkadan vurarak ihanet şebekelerini gizli komitelerini oluşturanlar işte bunlardan biri bizim manevi kodlarımıza işaret ederek nasıl mağlup olabileceğimiz hususunda kanaat ve telkinde bulunmuşlar. Bu mektup ki içinde yazılı olanlar her bir satır ehemmiyete haizdir. Ayniyle bugünde vakidir. Değişen bir şey yoktur. Zaten tarih canlı bir şekilde devam etmiyor mu?

Sözü uzatmayım efendim tarihin imbiğinden süzdüğümüz bir hadiseyi daha doğrusu yazılan bir mektubu zihinlerinize/idrakinize havale ederek sözü bitirmek istiyorum. Meselenin özü bugünde aynı oyunların ve düşüncelerin ülkemiz üzerinde oynanan/oynanmak istenen ayak oyunlarını ve buna içerden çanak tutanların dışarıdaki mihraklarla sarmaş dolaş olanların inisiyatifini kaybedenlerin aklı selim sahibi olması temennisiyle satırların uyanışımıza vesile olmasını diliyorum.

Osmanlı Döneminde İstanbul’da Görevli Patrik Gregorios’un Rus Çarına Mektubu:

“Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak mümkün değildir. Çünkü Türkler çok sabırlı ve dayanıklı insanlardır. Gayet gururludurlar ve izzet-i nefis sahibidirler. Bu özellikleri de; dinlerine bağlılıklarından, kadere rıza göstermelerinden, geleneklerinin kuvvetinden, padişahlarına, komutanlarına, büyüklerine olan itaat duygularından gelmektedir.

Türkler zekidir ve kendilerini müspet yolda sevk ve idare edecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Gayet kanaatkârdırlar. Onların bu üstünlükleri, hatta kahramanlık ve bahadırlık duyguları, geleneklerine olan bağlılıktan, ahlâklarının sağlamlığından gelmektedir.

Türklerde önce itaat duygusunu kırmak ve manevî bağları yok etmek ve dine dayanma güçlerini zaafa uğratmak gerekir. Bunun da en kısa yolu, millî ve manevî geleneklerine uymayan dış fikirleri ve davranışlara onlara alıştırmaktır.

Türkler dış yardımı reddederler, haysiyet duyguları buna engeldir. Velev ki geçici bir süre için görünüşte kuvvet ve kudret verse de, Türkleri dış yardıma alıştırmak gerekir.

Maneviyatları sarsıldığı gün, Türkleri kendilerinden şeklen çok kalabalık ve görünüşte egemen güçler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddî araçların üstünlüğü ile onları yıkmak mümkün olacaktır.

Bu nedenle, Osmanlı Devletini tasfiye için soyut olarak harp meydanlarında zafer kazanmak yeterli değildir ve hatta sadece bu yolda yürümek Türklerin haysiyet ve vakarını tahrik edeceğinden, gerçeklere ulaşmalarına neden olabilir. Yapılacak olan, Türklere bir şey hissettirmeden bünyelerindeki bu yıkımı tamamlamaktır.”

Biz yine bunları dikkate almayacağız. Yine iç dünyamızdaki zaaf ve sapmalara bakmayacağız. Yine nefis bizi sürükleyecek. Yine gurur ve kibir gösteriş merakı peşimizi bırakmayacak ve bizi yine bilgi irfan ve medeniyet kavramları pek ilgilendirmeyecek. Ve biz tabiatta olduğu gibi sosyal hayat içindede işleyen kanunların bize peygamberimizin bıraktığı kanunların, kanun koyucusunun Allah olduğu gerçeğini idrakten yoksun hayatımıza devam edeceğiz. Hâlbuki hak geldi batıl zail oldu. Keşke Cemil Meriç’in dediği gibi “idrakimize deli gömlekleri giydirilmeseydi”

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.