Konya
08 Mayıs, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.24
  • EURO
    34.69
  • ALTIN
    2395.7
  • BIST
    10247.75
  • BTC
    62264.85$

OSMANLILARIN PEYGAMBER SEVGİLERİ (1)

27 Eylül 2018, Perşembe 08:21

Osmanlı’nın meziyetleri gerçekten saymakla bit­me­ye­cek kadar çok ve meşhurdur. Peygamber sevgisi hu­su­sunda dün­yada eşi, emsali ve benzeri görülme­yen bir mil­lettir. Osmanlı Allah Rasûlü’nün övgüsüne rastgele lâyık olan bir millet değil, onu fazlasıyla hak eden bir millettir.

Ali Ulvi Kurucu rahmetli: “İs­lâm en çok Osmanlıya yakışmıştır” diyor.(1) Bu sözlerde müba­lağa yoktur. Ana­dolu insanının ve Osmanlı pâdişahlarının en derûnî duygu­larla Pey­gamber sevgisini tezahür ettirdiği hususlardan bazılarını mad­deler halinde arz ediyorum:

Mevlid:   

Dinî ve millî günlerde, mübârek gecelerde, zikir ve tö­renler esnasında, doğum ve ölüm günlerinde, ev­lenme, dü­ğün ve sün­net merâsimlerinde, asker ve ha­cıların uğur­lama ve avdetlerinde, sevinç ve şükran günle­rinde, yıldö­nümü ve anma toplantılarında Mevlit okunması Osmanlı halkının örfüne öyle bir yerleşmiş ki, sanki vacipmiş gibi muâmele görmüş­tür. Yine bir iftihar vesilesi olarak söyle­nebilir ki, resmî ve gayri resmî özel radyo ve TV’lerde bu­gün bile dinî ve millî gün­lerde, yu­karda zikredilen zaman ve mekân­larda bu tören­ler icra edil­mektedir.

Balkanlar, Kafkaslar ve bazı Türk illeri uzun yıllar Ko­mü­nist idârele­rin zulmü ve tahakkümü al­tında kaldı. Din ve mâneviyat adına insanla­rın fi­kirle­rinde, gönülle­rinde ne varsa hep­sini kazıyıp nötr hale getirmek için bir asra yakın uğraşıldı. İn­sanların duygu ve düşünce­lerine müda­hale edilip, inançsız ve itikatsız bir toplum yetiştir­mek için ne gere­kirse yapıldı.

Küçük yaştaki çocuklara etki edilerek, kendi öz anne ve ba­balarını ihbar eden ajan ve ispi­yoncu­lar haline getirildi. Müslü­manlar sâlim kafa ile düşüneme­sinler ve ça­buk deje­nere ol­sunlar diye, “Piva” denen içkiler çok ucuza ve tankerlerle ma­halle­lerde dağıtıldı.(2) Bunun neticesinde bazı hu­sus­larda başarıya da ulaşıldı. İnançlar zayıfladı ve törpülendi. İbadet bilinmez hale geldi. İslâmî Türk se­ciye ve ahlâkı asgarî nok­talara indi...

Fakat Pey­gamber sevgi­sini bu mahkûm ve maz­lum Milletlere unuttu­ra­madılar. Her türlü inanç erozyo­nuna rağmen Mevlit ola­yını, yani Peygamber sev­gisini örf ve gele­neklerinin için­den çıka­rama­dılar. Kendi kaz­dıkları kuyulara ken­dileri düştüler ve bu inançsız, ruh­suz, kök­süz millet yetiştirme­nin faturasını ağır bir şekilde ödediler ve öde­mektedirler. Rus Milleti öyle bir zillet ve sefâletin içine düşü­rüldü ki, bugün 40 milyon Rus, aşevlerinden ölme­yecek ka­dar bir şeyler alıp yemek sûretiyle ha­yatta kalabili­yor.(3)

Türklerde Peygamber sevgisinin derece ve sevi­ye­sine bir delil de şudur ki; Süleyman Çelebi’nin Mevli­dinde tam doğum anını anlatan şu be­yitler okunurken:

Doğdu ol saatte ol Sultan-ı Dîn

Nura gark oldu semâvat ü zemîn

Pâdişah da dâhil bütün dinleyenler Hz. Peygam­be­rin do­ğumu, yani dün­yayı teşriflerine hürmeten ayağa kalk­mışlar ve bugün hâlâ bu hürmet ve ta’zime binâen kalkıl­maktadır.

Salâvat-ı Şerîfe:

Salât kelimesi lügatte: Dua, tebrik, tebrcil, temcit ve ta’zim gibi mânâlara gelir.(4) Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah ve melek­leri Peygambere salât etmek­tedirler. Ey inananlar siz de Ona salât edin(5) (ta’zim ve hür­met edin, selâm gönde­rin).”

Peygamber Efendimiz de bir hadislerinde şöyle buyurur: “Kıyâmet gü­nünde insanların bana en yakın olan­ları ve şefaatime hak kazananları, benim üze­rime en çok sa­lâvat geti­ren­lerdir.”(6)

Bu ve buna benzeri  hadisleri göz önüne alarak Os­manlı bu hususu öyle güzel oturtmuş ki, elhamdü­lillah her gün yüz­lere varan sayıda Salâ­vat-ı Şerîfe getiririz:

1-Namazların tahiyyatlarında mecburen okuruz.

2-Hacca giden kardeşlerimiz görmüşlerdir, başka Mil­let­lerde olma­dığı halde ecdâd bazı usulleri farz gibi yerleş­tirmiş, imam selâm verince hattâ kendi başımıza kıldığımız namaz­larda bile “Alâ Rasûlina Salâvât” deriz, yani bir yerde kendi kendi­mize “Peygamber üze­rine salâvât getir” diye emir veri­riz ve getiririz.

3-Yine başka Milletlerde görülmeyen bir haslet: Ne za­man Kur’an’dan bir parça okunsa da “Fâtiha” dense ondan önce sanki farz­mış gibi mutlaka bir salâvat geti­rir Fâtiha’yı akabinde oku­ruz.

Dipnotlar:

1- Ali Ulvi Kurucu, “Hatıralar-2”, M. Ertuğrul Düzdağ, Kaynak Yay. 2007,İst. 2. baskı, s.316.

2- “Yeşilay Dergisi”, sayı, 792, s. 14.

3- “Kutlu Doğum Haftası”, D.İ.B. Yay. 1989, s. 182.

4- Hidâyet Işık, “Hz. Peygambere Salât ve Selâm Getirme”,  “Diyanet Dergisi”, Ekim-Kasım-Aralık, 1989 sayısı, s. 263.

5- Ahzâb Sûresi, 56.

6- Nevevî, “Riyâzü’s-Sâlihîn”, D.İ.B.Yay.6. baskı, Ankara, c.3, s. 4.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.