Konya
09 Mayıs, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.38
  • EURO
    34.97
  • ALTIN
    2400.3
  • BIST
    10247.75
  • BTC
    61495.99$

Öfkeni yut! Davanı unutma!

17 Kasım 2023, Cuma 00:01
Her insan bir amaçla yaşar ve o amaç uğruna son bulur yaşamı. Kimisi kazançlı ayrılır kimisi zarar ederek gider bu dünyadan. Yaptığımız iş her ne olursa olsun duygularımızla karşılık veririz. Gelen cevabı, duygularımıza yönelik algılar öyle içimize sindiririz.
Kimisi, kariyerinin zirvesine tırmanmayı hedefler. Onun için iş yerinde başarılı olmak ve iş arkadaşlarıyla iyi ilişkiler kurmak oldukça önemlidir. Kimisi, evladının ahlaki değerlerle donanmış bir birey olarak yetişmesini arzular. Ancak ailesinden ve çevresinden gelen olumsuz etkilerle baş etme zorluğu yaşar. Kimisi, akademik başarıyı ön planda tutar. Okulunda yüksek başarı elde etmeyi hedefler ve bu hedef doğrultusunda sürekli çaba harcar. Kimisi ise, kendini iyi bir insan haline getirme amacını benimsemiştir. Onun için önemli olan şey, insan ilişkilerinde duyarlı, sempatik ve yardımsever bir birey olmaktır. Hepsi de bir amaç kurmuştur kendine.
Buradaki püf nokta insanlarla geçinebilmektir. İdare etmektir çevreyi. İnsanlar çeşit çeşit yaratılmıştır ve herkesin kimyası birbiriyle uyumlu değildir ki uyumlu olmak zorunda da değildir zaten. Yoksa nasıl çeşitlilik olurdu yaşadığımız ortamda? Zevkler, beğeniler, düşünceler farklı olsun fikir ayrılığına düşelim ki ortaya daha güzel gerçeklikler çıkarabilelim. Peki, ne yapacağız? Karşımızda ki tabiri caizse geçim bilmeyen insanları nasıl idare edeceğiz? Dediğimiz zaman Rabbimizin ayeti karşılıyor bizi. Resulüne hitaben; ”Allah tarafından lütfedilen bir rahmet sâyesinde sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, insanlar etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları affet, onlar için Allah'tan bağışlanma dile. Karara bağlanacak işlerde onlarla istişare et! “ (Ali İmran 159) buyuruyor. Çünkü bir insanın başka güzel meziyetleri olsa da eğer karşısındaki insana sert ve kaba konuşur veya davranırsa karşısındaki ona karşı muhabbet beslemez hale gelir. Ki bırakın çevreye, aileye, etrafa da yumuşak hitaplı olmayı Allah (cc) kendisine ortak koşan ilahlık taslayan Firavun için bile yumuşaklık emrinde bulunmamış mıydı? Bakınız Taha suresinde; ” İkiniz beraber Firavuna gidin, çünkü o sınırı çok aştı. Yine de ona söyleyeceklerinizi yumuşak bir üslûpla söyleyin, ola ki aklını başına toplar veya içine bir korku düşer.” (43-44)
Bizler maalesef o kadar haddi aştık ki kendimizi ulaşılamaz yerlere koyduk. Hoşlanmadığımız insanlarla aramıza mesafe koyduk. Kendimizi üstün tuttuk. Hâlbuki mesele daha başkaydı. İşin sırrı asıl kaçtığımız noktalarda gizliydi. Belki de amaçlarımıza, uzak durduğumuz, kendimizce “Allah’a havale ettiğimiz” insanlar vasıtasıyla ulaşacaktık?
Pusulamız açıkça belli. Bizi bizden çok Seven, insani ilişkilerimizi de yazmış Kitabına. “Onlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever.” (Ali İmran 134)
Öfkeyi yutmak ve amacımızı, davamızı unutmamak. Zahmetsiz rahmet olmaz diye boşuna söylememiş büyüklerimiz. Bize ne kadar ağır gelse de alttan almak, karşımızda bize sözünü yükseltene sesimizi yumuşak kullanabilmek, işte tamda o ağır gelen şeyi yapacağız kendimiz için.
Onun için en sağlıklısı en amaca ulaşmaya yatkın olanı, o an ki duygularımızı akıl süzgecinden geçirerek öyle aktarmalı karşımızdakine. Unutmayın onlar sadece amacımıza araç(!)

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.