Konya
09 Mayıs, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.23
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2416.4
  • BIST
    10268.58
  • BTC
    62463.58$

‘‘KUSURSUZU ARAMAK’’

01 Kasım 2022, Salı 00:00

Merhaba sevgili okurlarım. İki haftalık bir aradan sonra son dönemlerde sık karşılaştığımız bir mevzuyla karşınızdayım. MÜKEMMELLİYETÇİLİK. “Nesi kötü ki mükemmel olmanın?” ya da; “Mükemmeli istemenin?” dediğinizi duyar gibiyim. Ancak gelgelelim işin psikolojik boyutuna bakıldığında; bu durum insanı ve çevresindekileri çok yoran, beyhude bir çabadan ibaret. Ne demiş atalarımız “Hatasız kul olmaz”. Bizler hatalarla yoğrulmuş, eksiklikleri bünyesinde barındıran varlıklarız. Dolayısıyla mükemmelin ardında koşmak, çok da akıl karı değil.

Mükemmelliyetçilik Nedir?

Öncelikle mükemmelliyetçiliğin ne olduğunu konuşalım. Mükemmeliyetçi kişiler, mükemmel ve kusursuz olanın ulaşılabilir olduğunu varsayarak hem kendileri hem de başkaları için çok yüksek standartlara sahip olunması gerektiğine ve bunun sıfır hatayla yapılması gerektiğine inanırlar. Ancak yaptıkları hiçbir şeyin de yeterince iyi olduğunu düşünmezler ve yaptıklarından sürekli kuşku duyarlar, defalarca kontrol edip kaygılarını tetiklerler. Örneğin bir işi yaparken eğer ki planın dışına bir şey gelişirse her şeyin felaketle sonuçlanacağını düşünürler. Çünkü onlar için ya siyah vardır ya da beyaz.

Bu kişiler hata yapmayı başarısızlık olarak görürler.  Bu yüzden hatalar kabul edilmez ve utanç vericidir. Kendilerini ya da başkalarını hataları için çok ağır eleştirebilir hatta suçlayabilirler. Tesadüflerden hoşlanmazlar çünkü; her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüp, planlarlar. Öyle ki ayrıntılarda kayboldukları için zamanı yönetemez ve erteleme davranışı gösterirler. En ufak terslikte motivasyonlarını korumakta güçlük çekerler. Mükemmel olmadıkları sürece sevilmeyeceklerini ve reddedileceklerini düşünürler. Bu yüzden ancak mükemmel olduklarında onay alacakları fikrine kapılırlar. Her şeyi ve herkesi kontrol altına almak isterler. Kusursuzluğu aramak hayatı kaçırmalarına sebep olur fakat bunun da farkına varamazlar. Kişilerarası ve yakın ilişkilerinde ise yüksek standartlarını ve beklentileri nedeniyle kimseyi mükemmel bulmaz; bu nedenle sorunlu ilişkiler yaşar, hatta yalnızlaşırlar. Kaygı, depresyon, öfke, sosyal fobi, OKB (Obsesif Kompulsif Bozukluk) ve beslenme bozukluklarına sahip kişilerin çoğunda mükemmeliyetçilik gözlemlenmiştir.

Bu açıklamalardan sonra kulağımıza pek hoş gelen bu mükemmel kelimenin aslında o kadar da masum olmadığını anlıyoruz. Mükemmellik arayışı ile tükettiğimiz ilişkiler, arkadaşlıklar hatta benliğimiz oluyor kimi zaman. Üstelik yadsınamayacak derecede de yaygın olması, tehlikenin boyutlarını daha da artırıyor. Şimdi bir düşünelim. “Kadınlar çocuk da yapsın kariyer de” ne de güzel bir söylem değil mi? Ama gelgelelim kadın bunları yaparken aynı zamanda hem evi tertemiz olsun, çeşit çeşit yemek kokuları mutfağı sarsın, çocuklarının üzerine titresin, onların ödevinden uykusuna her şeyiyle ilgilensin, bakımlı olsun, formda kalsın, eşini ihmal etmesin, fit olsun…. Ahhh sayarken yoruldum. Tabi bunlarla da bitmiyor iş yerinde pozitif ayrımcılığa sebep olacak herhangi bir izin ya da mazeret durumu olmasın diye uzayıp gider bu liste. Bakın kadın programlarına, bakın dizilere, hep o mükemmel görünümlü her şeye yetebilen kadınlarla dolu etrafımız. Üstelik bu baskı yalnızca kurgusal hayatta yok. Komşularınızla bir araya gelip hasbihal ettiğinizde o mükemmel insan portresini görüp kendinizi eksik ve beceriksiz hissedeceksiniz.

Bir de erkeklerden örnek verelim ki olayın cinsiyetçi boyutu ortadan kalksın. Onlarda da durum çok farklı değil. Hem okuyup hem çalışan, sanattan spora pek çok hobisi olan çok yönlü fit beylerin, genç yaşta kariyer basamaklarını ikişer üçer atladığı, eve gelince çocuklarıyla kaliteli vakit geçirdiği, eşlerini sürprizlere boğan romantik erkek portresi de artık bizlere çok uzak değil.

Buraya kadar her şey iyi hoş kim istemez ki böyle bir hayatı olsun. Ancak bu filtreli hayatlar bizi içten içe kemiren, benliğimizden uzaklaştıran, yaradılışımıza aykırı bir durum. Çünkü biz hatalarımızla günahlarımızla bir bütünüz. Her konuda iyi olmamız, her zaman pozitif olmamız mümkün değil. Kimi zaman üzgün, kimi zaman yılgın olmamız gayet normal. Bazen işlerimizi yetiştiremeyeceğiz, ütüsüz bir tişört ile güne başlayıp, ailemizle kaliteli zaman geçiremeden uykuya dalacağız. Hayatımızda sadece iyi şeyler olmayacak, işsiz kalacak, kilo alacak, hata yapacağız.

Size Kim Mükemmel Olmayı Öğretti?

Kusursuz olma eğilimi genelde ilk ebeveynlerimiz tarafından bizlere dayatılıyor. “Derslerinde başarılı ol, her işten biraz da olsa anla, konu komşu ne der, kimseyi bize güldürme…” çok tanıdık geldi değil mi? Hepimizin duyarak büyüdüğü ve söylediği bu masum görünen cümleler aslında bizi mükemmelliğe iten ilk kişilerin ailelerimiz olduğunu gösteriyor.

Mükemmeliyetçi ebeveynlerin yetiştirme tarzına bağlı olarak; aşırı baskıcı ya da aşırı korumacı ailelerde, çocuklara sık sık karışma davranışı ya da çocuğun sorumluluklarını tamamıyla üstlenme vardır. Ebeveynler sadece kendi belirledikleri mükemmellik standartlarına ulaştığında çocuklarını sevip, takdir ettikleri için çocuğun çabalarının bir anlamı yoktur, önemli olan tek şey sonuçtur. Ebeveynlerin bu tutumu da çocuğa sevilmenin hak edilmesi gereken bir durum olduğu ve bunun ancak mükemmele ulaşmasıyla mümkün olduğunu aşılar.  Bu durum da kişileri yetişkinlikte mükemmeliyetçi hedefler koymaya ve mükemmeliyetçi yapılanmaya iter. Sözün özü mükemmel ebeveynlerin mükemmel çocukları olmak uğruna da kimliğimizi değiştiriyoruz.

Bu anlayışla hareket eden bizler işin içine bir de sosyal medyayı dahil ediyoruz. Artık sadece ebeveyn baskısı değil, akran baskısı ile de mükemmel olmaya itiliyoruz. Bir bakıyoruz ki herkes dört dörtlük, ne yüzlerde tek bir sivilce var, ne de hayatlarda tek bir pürüz. Ancak imkansızın peşinde koşmaktan vazgeçip, sahteliklerimizden sıyrılırsak insan olabiliriz.

Mükemmel Olmak Zorunda Değilsin ve Her Şeyi Kontrol Edemezsin!

Bizlere dört koldan dayatılan bu zorbalığa (mükemmel olma) karşı koyabiliriz. İsmi gibi mükemmel olmayan bu kavramla mücadele edebilmenin de belli başlı yolları var. Mükemmeliyetçilikle baş edebilmek için öncelikle mükemmeliyetçi eğilimlerinizin olduğunu ve bunların hayat kalitenizi etkilediğini kabullenmeliyiz. Bu kabullenmenin ardından mükemmeliyetçi tutumunuzun hayatınıza kattığı olumlu ve olumsuz şeyleri düşünüp, neleri değiştirmemiz gerektiğini tespit etmeliyiz. Bunun için de ilk olarak hata yapmanın normal olduğunu kavramamız gerekir. Her insan gibi biz de hatalar yapabiliriz, eksikliklerimiz olabilir. Ancak bu durum bizi yetersiz ya da başarısız kılmaz. Çünkü hata yaptığımız şeylerin dışında iyi olduğunuz farklı konular ve güçlü yönlerimiz de illa ki vardır. Bunları göz ardı etmemeliyiz. İkinci olarak aşırı beklentiler içinde olmaktan vazgeçersek hayat daha yaşanılır olur. Sürekli mükemmele odaklanırsak; aşırı yüksek standartlardaki hedefinize ulaşamadıkça kaygılarımız artır.  Sonuca odaklanıp sadece başarıyı kovalamaktansa süreçten keyif almayı ve bize kattıklarını düşünmeliyiz. Belki de önemli olan yolun nereye vardığı değil; yolculuğun kendisidir. Ne dersiniz?  

Yorumlar

  • yorum avatar
    neşe
    01-11-2022 22:28

    Değerli meslektaşım Tuba Kara yazılarınızı büyük bir merakla ve heyecanla takip ediyorum. Topluma bilgileriniz ve aktarım yönünüz ile ışık saçıyorsunuz. Ele alacağınız bir diğer konununuzu ve yazılarınızı merakla bekliyor olacağım. İyi çalışmalar dilerim.

  • yorum avatar
    Utku
    01-11-2022 22:20

    Her işten anla mantığı ve diğer dayatmalarla mükemmeli arar olduk. Gerçekten çok güzel bir yazı olmuş elinize emeğinize sağlık.

  • yorum avatar
    Feride
    01-11-2022 22:01

    Gerçekten duygularıma tercüman oldunuz. Çok güzel yazmışsınız tebrikler ??????

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.