Konya
08 Mayıs, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.25
  • EURO
    34.68
  • ALTIN
    2398.4
  • BIST
    10247.75
  • BTC
    62629.77$

KERBELA’YI YENİDEN YAŞAMAK…

31 Temmuz 2023, Pazartesi 00:22

Baştan söylemek isterim, anlatacağım şeyin klasik “Kerbela” hadisesi ve yaşanan olayların detayları değildir. Daha doğrusu yaşanan olayın ıstırabı ve bu elim olayın insanı sevk ettiği bir keder olmamalı. Asıl söylemek istediğim, kaderin asırlardır bize söylemek istediğinin ne demek olduğudur.

       Maalesef; asırlardır biz Müslümanlar, her daim özel hayatımızda olsun veya bütün bir İslam alemi olarak hep ‘Kerbela’nın’yaşanan acı tecrübeleriyle karşılaşıyoruz. Bu acı tecrübelerden, ne acıdır ki; almamız gereken dersleri bir türlü alamıyoruz. Hayatın her safhasında yaşanan olaylar, mutlaka gelecek adına tecrübeye dönüşmesi şarttır. Yoksa o tarihi olay gibi hadiselerin tekrarlanmamak gibi bir ihtimali yoktur. Bu durum Mehmet Akif Ersoy’un şu muhteşem dörtlüğünü hatırlattı: Geçmişten adam hisse kaparmış…Ne masal şey! / Beş bin senelik kıssa yarı hisse mi verdi? / “Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar; / Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?..

       “Kerbela” hadisesi, daha doğrusu; Peygamber Efendimizin ciğerparesi Hz. Hüseyin’in ciğersûz hadisesi, içinde binlerce dersi barındıran evrensel bir ders kaynağıdır biz Müslümanlar için. Bu ders kaynağını, mutlaka inceleyip aslında içinde barındırdığı hikmet dolu dersleri almakla mükellefiz. Yoksa, sadece bir matem ayı veya matem gününe hasredersek işin gerçek boyutunu anlamamış oluruz. Daha doğrusu hakiki manada okumamış sayılırız…

       “Kerbela” hadisesi nefsin, gururun ve bencilliğin Müslümanı düşürdüğü seviyenin ne kadar alçak bir seviye olduğunun en büyük delilidir. Zira, karşı gelinen kişi peygamber torunu ve cennetle müjdelenen bir kişi. Efendimizin kanı ve canı, Hz Fatıma’nın ve Hz Ali’nin çocukları…İslam’a yaptıkları temel hizmet, masum ve zararsız olduklarını bildikleri halde makam ve mansıp hırsı kalpleri ve gözleri kör ederek o masumlara karşı canavarlığa sevk edebiliyor. Ne acı bir tablo ki; saltanat sevdası olmayan masum insanlar olarak bildikleri halde; iflah olmaz bir halde gözleri kan bürünerek ve en şeni’ ve zalimane bir tavırla mukabele edilmesi…

        Tarihin reva görmediği ve hiçbir devirde; böyle vahşet örneklerinin yaşanmadığı acımasızlıkların sergilendiği bir olaya dönüşmesi… İnsanlığın en kıymetli bir varlığının; hem kendisi hem de bütün aile fertlerinin, arkadaşlarının sayıca en az ve adil olmayan bir seviyede olmalarına karşın; aman verilmemesi, bir yudum suyun günlerce kendilerinden esirgenmesi ne büyük bir vahşet ve musibet olduğu; şüphesiz akıldan çıkarılmaması gerekiyor. Ne acıdır ki; küfrün, kafirin yapmadığı denaeti ve zalimliği Müslümanın kini ve nefreti yapabiliyor. Kardeş demeden, Resul demeden, Allah demeden kin ve nefretini rahatlıkla kusabiliyor. Bu kadar savunmasız kadın, çoluk çocuk ve masum demeden; Fırat’ın suyunu üstlerinden kesebiliyorlarsa; durup düşünmek gerekmez mi?.. Bu durum, neyin nesi ve Müslüman neden bu hale girer sorulmaz mı?.. Ayrıca “Kufe” halkının Hz Hüseyin’i o kadar ısrarlı mektuplarla çağırmalarına karşı sahip çıkmamaları da ayrıca biz Müslümanlar tarafından iyice tahlil edilmesi gereken bir acı tablo…  

         Demem o ki, biz ehl-i iman olarak Kerbela’yı ve içinde yaşananları bu mübarek ay olan Muharrem ayında tekrar gözden geçirmek ve alınması gereken dersleri alıp veya almadığımızı tetkik etmek zorundayız. Zira bu dersler, kıyamete kadar gelecek Müslümanların başına gelecek potansiyel hakikatlerdir. Çünkü menfaat çarkları,aynı şekilde dönüyor, nefis aynı nefis, nefse seslenen menfaatler daha çok, dünyevi makamlar daha da artmış. Bir işe çok insan talip olmuş; siyasi makamlar Müslümanların nazarında daha çok detay arz ediyor. Dolayısıyla, Müslümanın nazarını bu zamanda dünyaya çekecek daha çok makam ve mevki yolları açılmış. Makamlar çok cazip hale gelmiş. “Bir lokma ve bir hırka” anlayışı çoktan unutulmuş. “Menfaat üzerine dönen siyaset çoktan tam bir canavara” inkılap etmiş. “Kimse ayranım ekşidir” demiyor; herkes benlik davulunu çalıyor. Siyasi anlayışına muhalif olan herkesi küfürle ittiham eden bir anlayış türemiş durumda…

      Bütün bunlar yaşanırken; maalesef ders almadan günümüz dünyasında kendimizi bir inanç anlayışının temsilcileri olarak insanlığa arz-ı endam ediyoruz. Allah aşkına, değerlerimize, Efendimizin hayatına baktığımızda bu tarzı mı görüyoruz?.. Kerbela’da yaşayanların hangisini günümüzde Müslüman kardeşimize karşı yapmıyoruz. Bir ferde kızdığımızda veya bizim fikrimize uymadığı zaman bütün aile fertlerine aynı zulmü ve vicdansızlığı yapmıyor muyuz?.. Aile reisini susuz bıraktığımızda ailesini ve akraba taallukatını aynı muameleye tabi tutmuyor muyuz?.. İşte, söylüyorum Kerbela geçmiş mi yoksa her an binlerce masum Müslümana Kerbela’yı yaşatmıyor muyuz?.. Kendimizi kandırmadan, vicdanla ve imanla bakabilsek her gün Müslüman kardeşimize Kerbela’yı yaşattığımızı görebileceğiz. Ama ne acıdır ki; sadece Kerbela’nın acı reklamlarını sergileyerek; bir maceraya dökmekten öteye gidemiyoruz…

     Söylenmesi ve yaşanması gereken manzara bu olmamalı. Biz bütün Müslümanlar, siyaset-i dünyeviyenin ve saltanatın aldatıcı olduğunu, insanı baştan çıkardığını, yeri geldiği zaman o makamı koruma adına Efendimizin bağrına dahi hançer saplandığını; bu saltanata Efendimiz ve neslinin talip olmadığını ve olmadıkları halde çok bedel ödedikleri aşikardır. Asıl meselenin İman ve Kur’an ve tebliğ hizmeti olduğunu bilmekten ibarettir; gerisi hep angaryadır… Hz Hasan efendimizin halifeliğini kendi rızasıyla terk etmesi tesadüfi değildir…

     Muharrem ayı bir ibadet ve tefekkür ayı olmakla beraber; biz bütün Müslümanların topyekün bir seferberlik ayı olması; hep beraber Müslümanların bir kardeşlik destanını icra edecekleri bir ay olmalı. Bu sadece ehl-i küfre karşı değil; aynı zamanda ehl-i saltanata karşı Kerbela’dan alınan iman şuuruyla; hep beraber kenetlenme ayı olmalı. Böyle olur mu bilmem; ama Kerbela bir dönüm noktasıdır derim… Anlayana!..

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.