Konya
08 Mayıs, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.29
  • EURO
    34.71
  • ALTIN
    2395.3
  • BIST
    10326.79
  • BTC
    62222.04$

HÜZÜN DUYABİLMEK…

19 Haziran 2023, Pazartesi 00:00

İnsanlık tarihi boyunca; dert, çile, ıstırap, hüzün gibi kavramlara hep bir olumsuzluk algısı yüklendi. Zahire müptela olan insanoğlu, işin hep bize görünen ilk algısı ve bizde hissettirdiği duygu yoğunluğuna göre hüküm verdi. Maalesef bu tür duygu yoğunlukları ve ilk algılar genellikle, ya hüsranla neticelenir veya asli maksadımıza kâfi gelmemektedir. İşin gerçek mahiyeti, bilinmediğinden atılacak her adım; bizi maksudumuza götürmeye kifayet etmemektedir.

         Hayatta bu pencereden bakıldığında,görünen şeyin aslında zahirde gördüğümüzün sadece aldatıcı bir perde olduğudur. Asli olan hayata bir bütün bakabilmektir. Büyük şair Niyazî-i Mısrî’nin, “Derman aradım derdime, derdim bana derman imiş” sözüne bakıldığında derdimizi, derman bilmenin aslında büyük bir meziyet olduğu anlaşılmaktadır. Aslında, hüzün duymak ve dert taşımak insan olmanın en önemli vasfıdır. Zira bu vasıflar olmazsa asli maksuda gitmek zorlaşır. Mevlana’nın, “Dert insana yol gösterir.” cümlesi gerçek mananın burada yattığını gösteriyor. Çoğu zaman bu büyük pir dualarında, “Allah’ım bana dert ver” diye yalvardığını duyuyoruz. Asıl olan derdi vereni bildikten sonra dert dediğimiz ne ki?..

           Bu Anadolu’nun bereketli topraklarında geçmişte yaşamış bir gönül kahramanı olan Hasan Fehmi Efendi’nin, “Bak şu Hakk’ın hikmetine/ Nice dert verdi bana… Çün ezelden dertli idim/ Yine dert verdi bana” diyerek; derdine sevinen ve bu durumu Haktan bilen bir ârif-i billah idi. Yine Anadolu’nun gönül sultanlarından Yunus Emre, “Ne şirin dert bu dermandan içeri/ Derdi şarabı içtim dermanım yağma olsun” ayrıca “Ben dert ile ah ederdim/ Derdim bana derman imiş” cümleleri asıl derde ve hüzne bakışın adresini bize sâlık vermektedir. Malum insanlığın, Peygamber Efendimize en uygu gördükleri önemli bir vasıfta “Hüzün Peygamberi” olmasıdır. Tarih şahit Efendimiz, hep ıstırap ve hüzün dolu bir hayat yaşamıştır ki; -Allah’ın en sevgili kulu olduğu halde- böyle bir tablonun asli hüviyeti, şüphesiz farklıdır ve Peygamber Efendimiz, bu konuda hayatıyla bize rehber olmuştur.

            Günümüz modern toplumu, zayıf ve güçsüz insanlara acının ve hüznün olmadığı anestezik bir yaşam biçimi vaat ediyor. Halbuki doğru olan acıdan kaçmayı değil, acıyla yüzleşmeyi sağlamaktır. Uyuşturmak yerine, acıyı ve hüznü yerinde ve zamanında çekerek ondan bir şey öğrenmeyi sağlamak olmalıdır. Aslında her hissiyatın ve duygunun kendine mahsus mevsimleri vardır ve ağır ağır ilerler. Bu duyguların zamanını hızlandıramazsınız. Böyle olunca bir anestezi toplumu ve ağrıda kaçış toplumu olarak ortaya çıkmış oluyoruz. Aslında hüzün ve ıstırap bize bir şeyler öğretiyorsa ve geçmişle bizleri yüzleştiriyorsa o üretken bir hüzündür ve bize çok şeyler kazandırır. Dolayısıyla, hayatın içindeki kırılganlıkların, acıların bizi yıkamayacağını, tam manasıyla incitmeyeceğini, tam tersine bizi olgunlaştırabileceğini, hayatın içindeki o zorluklara katlanmamız gerektiğini hatırlatıyor. Aslında bütün kadim medeniyetler, insanlara mutsuzluğa dayanmayı, tahammül etmeyi öğretir. Hüznü içlerinde gezdirmeyi ve hüznü kabullenmeyi öğretir. Fakat günümüzün modern öğretileri ise insana ölüm, acı ve hüznü hayattan kovulacak bir şey olarak sunuyor. Bu durum insanlık adına büyük bir kırılma. Böylece hüznü hayatlarımızdan kovmak istiyor. Halbuki hayatta her şey zıddıyla kaimdir. Hüznün ırmağından yıkanmazsanız, mutluluğun denizine varamazsınız…

        Hasıl- ı kelam: Hüzünden ve hüzün veren insan manzaralarından kaçmakla maalesef huzur ve mutluluğu bulamayız. Ondan kaçmak asla çözüm olmayacaktır. Fıtratımızın sesini duyduğumuz nispette aydın dünyaların kapılarını aralamış olacağız. Merhameti yüreğinde taşıyan her fert, hüzün verici manzaralar karşısında başını öte yana çevirmez. Tam aksine hemhal olmak için daha da o ıstırap ve hüzün verici tablonun içine sokulur. Böylece asli hüviyetiyle buluşmuş olur. Dolayısıyla “anestezi toplumlar” insanları hüzne ve acıya karşı duyarsızlaştırarak; insanın hayattan bir şeyler öğrenmesini güçleştiriyor. Asıl olan bütün gerçeklerimizle babayiğitçe yüzleşmektir. Haydi babayiğitler!.. Yüzleşmeye var mısınız?..

Yorumlar

  • yorum avatar
    Ali Türe
    21-06-2023 13:58

    Allah razı olsun güzel yazıyorsunuz hocam

  • yorum avatar
    Dede Ergün
    20-06-2023 03:04

    İnsan eklenerek değil yontularak ilerliyor hüzün de bu yontulmanın en güzel tarafı olsa gerek hocam

  • yorum avatar
    Yeşim Tamay
    19-06-2023 23:56

    Çok doğru tespitler, güzel bir nokta. Kalemimize sağlık.

  • yorum avatar
    Yusuf ÇALI
    19-06-2023 21:24

    Kalemine sağlık Mustafa Hocam. Tebrik ederim

  • yorum avatar
    İsmail Tuğral
    19-06-2023 15:30

    Selamun Aleykum Mustafa Hocam Yazını şevkle okudum. Kalemine sağlık tebrik ederim. Arı duru bir şekilde hakikatleri anlatmışsın. Gerçekten de günümüz insanı haz toplumu oldu artık. Hüzün öksüz kaldı, kimse istemiyor. Rahat ve konfor insanları içine çekti. Hep kazanmak istiyoruz. Rahatça yaşamak istiyoruz. Hayatın lezzetleri ile lezzetlenmek istiyoruz. Çocuklarımızı da böyle yetiştiriyoruz. İster İstemez bir acı elem keder isabet edince de kolayca psikolojimiz bozuluyor.

  • yorum avatar
    Fatma
    19-06-2023 11:03

    Ben varım sayın hocam :)

  • yorum avatar
    Mevlüt Dalkıran
    19-06-2023 09:45

    Kaleminize sağlık çok güzel bir yazı olmuş

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.