Konya
03 Mayıs, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.40
  • EURO
    34.94
  • ALTIN
    2399.7
  • BIST
    10208.65
  • BTC
    58992.31$

GÜVEN ÜZERİNE

18 Mayıs 2022, Çarşamba 09:12

Değer yargılarımız gün be gün eriyip gidiyor. Kimse kimseye de güvenmiyor. Güvensizlik öyle bir safhaya geldi ki, bırakın insanın bir başkasına güvenmesini, insan kendine bile güvenmiyor artık. Değil mi ki, insan kendine bile güvenmezken, bir başkasına nasıl güvensin?

İnsanlar bir başkasına güvenmezken, sizin davranışlarınızı ve yapacağınız işi, nasıl yapıp nasıl yapmamanız konusunda sürekli hatırlatma halindeler. Oysa al bu işi yap dediğinizde ortada akıl verenlerden hiç biri olmayacaktır. Çünkü onların gücü ve yeterlilikleri konuşmaları kadardır.

Ruhları ölmüş, yaşayan bedenler olarak sürüler halinde yaşıyoruz. Dışımızda yaşanan her şeyden haberdar olduğumuz bu çağda, içimizdeki ölüşümüzden haberimiz yok. Dışımızdaki her şeyi yargılayıp sorgularken ve onları ayıplarken, aynı hataları kendimizin yapıyor olması, kendi içimizdeki çürümenin ve kendi içimizdeki ölümün farkına varmayışımız oluyor ve öylece yaşayan bir ölü gibi hayatımızı devam ettiriyoruz. İşte insan olmak ama insanlıkla tanışamamak böyle bir şey…

Toplumun genelinde olan aşırı mutsuzluk hali, yaradılış gayelerinden uzaklaşmaları ve insani özelliklerini kaybetmelerinden kaynaklanır. Aslında insanlık, insanın hayatında geliştireceği ve yapacağı en büyük devrimdir. Bu devrimi gerçekleştirirler mi bilmem ama toplum, kaybettiği bu insani değerler yüzünden haddinden fazla mutsuz. Bu mutsuzluktur insanların birbirine karşı yabancılaşması, saygısızlığı ve insan olma erdeminin kaybetmesi. 

Arzu, isteklerimiz çok ve hepsi kendimiz için ama insanlık erdemimiz yok. İnsani özelliklere kavuşmak için öncelikle aklımızın ve ahlakımızın olması gerekir. Eğer aklımız başımızdaysa ve iyi bir ahlaka sahip olursak, gereksiz ve manasız şeylerden uzak durur, topluma, dolayısıyla da kendimize de bir zarar vermemiş oluruz.

Bazen insan tüm dertlerden ve sıkıntılardan kurtulmak, huzuru kaçtığı toplumun dışında bulacağını zannederek uzaklara gitmek ister. En uzağa gitmek, bilmediği tanımadığı insanlarda arar huzuru. Oysa o kadar uzağa gitmek, ne seni dertlerinden kurtaracak, ne de varlığını değerli kılıp mutlu edecek. Ama insanlar, en yakını bile uzak eylerler kendilerine. O yüzden kendilerine gitmek için iç yolculuğunu tercih etmezler.

En uzağa gitmek istiyorsanız kendi içinizi seçin. Çünkü yüzleşmekten korkan insanın gidebileceği en uzak yer orasıdır, gerçek kimliği, duygu ve düşünceleri orada olduğu,  onlarla yüzleşeceği, görmekten gocunduğu ve görmek işine gelmediğinden, en yakın yerken, gitmeyi göze almadığı en uzak yer olur onlar için. İşte bu uzaklık problemi, insanın kendisiyle yüzleşmekten korktuğundan içine yönelememesinden kaynaklanır. Çünkü herkes bilir ki, insan en büyük yalanı kendisine söyler, yani içindekini dışa yansıtamadığı gibi.

İçine yönelemeyen insanlar, olmak istediklerini değil, olamadıklarını yansıtanlardır. İçine yönelemeyen insan, kendini yetiştirmeyi becerememiş, ne istediği, ne yaptığı, ne yapacağı belli olmayan ve çıkarlarını düşünen, içi farklı dışı farklı maskeli insandır.

Peki, içimiz neden bize o kadar uzaktır ve biz içimize yönelmekten neden korkarız? Aslında o kadar uzak değil ama korkuyoruz içimizde olanlardan ve onlarla yüzleşmekten. Çünkü içimizde olan ama kendimizce görmeye bile tahammül etmediğimiz ve istemediğimiz kötülükler ve değersizlikler vardır onlarla yüzleşmesek de onları "diğer insanlara" atfetmeye devam ettiğimizdendir.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.