Konya
09 Mayıs, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.22
  • EURO
    34.65
  • ALTIN
    2394.1
  • BIST
    10239.55
  • BTC
    61207.6$

GERÇEKLERİN ZUHURU (1)

05 Mayıs 2021, Çarşamba 10:43

Hak adalet ve doğruluğu yüceltmeye çalışanlarla onu engellemeye ve ört bas etmeye çalışanların mücadelesi tarihin seyrinde hiç bitmemiştir, bitmeyecektir de. Hak ile batılı savunan gerek kendi içinden gerekse dış güçlerden fark etmiyor bu ikisi arasındaki farklı yaklaşımlar sonuçta dünya var olageldiğinden beri süregelen bir savaşı tablo olarak sunuyordu. Burada nerede durduğun kimin yanında olduğun ve neyi savunduğun önem arz etmektedir.

Yani İslam ile küfür arasındaki hadiseyi daha iyi anlayabilmek için bu iki kavramın doğru yere oturtulması gerekir. Çünkü günümüzde devam ede gelen savaşlarında ve kapımızdan hiç eksik olmayan bize karşı yapılan saldırıların temelinde ne yapıp ettiğini iyi analiz etmek gerekir.

İnsanoğlu değişmemiştir. Allah’a iman edenlerle O’na şirk koşanların mücadelesi Hak ve batıl şeklinde anlaşılmalıdır. Bir tarafta ateş çukurlarına rağmen Allah’a iman etmekte direnen, ellerin ve ayakların çapraz kesilmesine rağmen iman etmekten vazgeçmeyen, zulme ve haksızlığa uğrayıp yurtlarından çıkarılmalarına rağmen direnen, işkenceler görmeyi göze alan Müslümanlar aynen geçmişte olduğu gibi bugün de vardır.

Batının teknik üstünlüğüne güvenerek üzerimize ölüm kusturduğu makineleri karşısında çaresizce direnen, yerinden yurdundan edilen ellerinden zorla toprakları alınan ve Müslüman dünyasını ve coğrafyasına karşı husumette sınır tanımayan batılılar ve diğer din mensubu mahlûkların saldırı ve şiddetleri bitmiş midir? Hayır. Kendilerinden olduğu zaman dünyayı ayağa kaldırmakta ve kuyruğuna basılmış tilki gibi bağıran batı, Müslümanlar üzerinde güç elde edince bu sefer geçmişteki intikamını kan denizlerinde çoğaltarak almaktadır.

Gerek Ortadoğu’da gerek se uzak doğu gibi Asya ülkelerindeki kendi yurtlarında garip hale düşürülen ve değer verilmeyen Müslümanların gördüğü işkence zamanında Anadolu’da Moğolların yaptıklarından aşağı kalır değildir. Budist ve Hinduların Myanmar Müslümanlarına karşı soykırımları hangi aklın ürünüdür ve bunları kimler kışkırtmaktadır. Bizzat Budist devlet başkanının talimatıyla bir yerde kendi halkına karşı bir devlet bu kadar acımasız ve gaddar olabiliyor?

İslam var oluş itibariyle kıyamete kadar Allah’ın koruyuculuğu altındadır. İşte İslama teslim olanlar ile islamı düşman olarak görenlerin mücadelesi hep devam ede gelecektir. Bu bir imtihandır aynı zamanda. Zaman ve coğrafya ne olursa olsun bu mücadelede Hakkı tutanlar ile batılın yanında yer alanlar daima olacaktır. Kıyamete kadar bu böyledir.

Lakin bize düşen nedir? Bize düşen yaşanan olayları doğru anlamak ve doğru yere oturtmaktır. Tarihte Müslümanların Allah’ın ipine sımsıkı sarıldıkları ve kardeşlik ruhu ile hareket ettikleri dönemlerde hak ve adalet sancağını elden düşürmediklerini görüyoruz. Fakat ne zamanki yaşanılan bazı gelişmeler sonucu, kendinden kaynaklanan hataları anlamayarak batının tebliği ve telkini ile iman zafiyeti sonucu kafa karışıklığına uğrayan Müslümanlar kendi kafalarının içinde batı karşısında resmen yenilgiye uğramışlardır.

Bilhassa Osmanlı Devletinin tarihin seyri içerisinde gerileme denilen bir döneme denk geldiği asırda batı bilim ve teknik üstünlüğü ile arayı açmış biz ise düşmanın silahı ile silahlanamamıştık. Yani gelişen ve değişen şartlara karşı kendini geliştiremeyen ve ilim öğrenmeyi ibadet addeden ve öğrenmeyi kaybedilen bir değer yitik olarak gören bir anlayışı zihnen kaybettiğimiz için maalesef geri kalmışlığımızın sebebini kendi zafiyetlerimizde değil de hâşâ inancımızda aramaya başlayıp dillendirenler oldu. Olaylara kör bakan ve değişen şartlara ayak uyduramayıp kendi zaaflarına kul köle olan asliyyetinden uzaklaşan bizler bunun cezasını hala ödemekteyiz. Osmanlı’nın Ortadoğu coğrafyasından çekilmesi Kafkas ve Balkanlardan çekilmesi Kuzey Afrika’dan çekilmesi adeta insanlık için zulmün yeni bir başlangıcı olmuştur. Batı menfaati için makyavelizmin belini kırmayı göze alırken hedefine ulaşmayı her yolu mubah addediyor, netice de karşımıza insanlığın düşmanı arsız ve yüzsüz insanı makine ile eşdeğer gören şirke düşmüş batılı kafaların birçok felsefi doktrinleri birbirlerini kuşata kuşata mücadele denklemini çıkılmaz sarmal hale getiriyor Rus matruşkası gibi iç içe girdaplar oluşturuyor insanlar savruluyor, bunalım ve ruhsuzluk artıyor sosyal hastalıklar ve travmalar batının insanlığa zulmünün hediyesi oluyordu.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.