Konya
03 Mayıs, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.40
  • EURO
    34.94
  • ALTIN
    2399.7
  • BIST
    10208.65
  • BTC
    58992.31$

DUYGULARLA YUNMUŞ YIKANMIŞ GÖNÜL DİLİ

20 Eylül 2023, Çarşamba 00:06

Ne zaman yaşlı bir köylünün, esnaf kahvesindeki bir ihtiyarın sohbetine kulak versem veya bir meczubun can evimden vuran sadece bir sözünü duysam, söylediklerimden yazdıklarımdan utanırım. Her kelimesi bir hayat, her cümlesi bir ömür, her cümlesi yaşanmışlıklardan geri kalan erdemleri tasvir eder. Aşklar vardır, türküler, şiirler, ağıtlar vardır, özlemler, kavuşamama, isyan değil ama yüreğini kavuran hüzünler vardır. Aşılan veya engel olan dağlar, kısa bir ömür ama bitmeyen yollar, gece gündüz gidilen uzun ince bir yollar vardır.

Hele bir de coşar, kendinden geçerse, Pınarbaşı vardır, güller papatyalar vardır, perçem vardır, ceylan vardır, boyu kısa olsa da, her sevdada sevdikleri fidan boyludur. Şekilde görünen değil, gönülle görünen vardır, “Ayşe’yi gördüm bize gidiyor” yoktur. Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun, ’Ne zaman bir köy türküsü duysam/Şairliğimden utanırım dediği gibi dinleyemiyorum bugünün müziklerini. Ne yaşanmışlık var, ne de duygu var.   

O türkülerde, o şiirlerde doğallık ve yalınlık vardı. Duygularla yunmuş yıkanmış gönül dili vardı. İşte bu yunmuş, yıkanmış, tertemiz duygular, insanda hayranlık uyandırır. Bu temiz duygulara hayranlığın temelinde yatan ortak nokta, çoğunun okuma yazma bilmemeleri, hiçbir maddi çıkar beklememeleri, sadelikleriyle, insanlık ve aşk hallerini saf duygularıyla ifade etmeleridir.

İşte günümüz türkü ve şiirlerinde bulamadıklarımız ve saman alevi gibi bugün var, yarın yok olan duygusuzluklar ve duygudan yoksunlukla yazılanlar, şiire ve türkülere bir anlam katmıyor.

Yoklukla oluşan duygusallıkla şair olunur ve kalıcı eser bırakılır. Varlıkla kalıcılığı sağlamanız mümkün değil. Biri yaşanmışlık, diğeri çıkar hayalleriyle yaşamaktır. Bir köy damında kolu kırılmış bir saz size çok şey anlatır ama bir villanın elektrolarla dolu odasında o duygu yoğunluğunu yaşamanız mümkün değildir. Evet, orada sadece üretim yapabilir, üretime dayalı fason çalışma vardır ama bir köy damında ki duygusallığı yakalamanız mümkün değil. Çünkü orada üretim değil, duygusallığın, yaşanmışlığın hikâyesi, kendisi için dile getirilmesidir.

Dünle bugün arasında çok şey değişti, eminim bugünle yarın arasında daha da çok şey değişecek. İnsanlar değişecek, duygular değişecek, yaşanmışlıklar değişecek, ama dünde yaşanan, insanların her halini anlatan özelliklerini, doğallıklarının mı, bugünün yaşanmamış duygusuz üretiminin mi değerli olduğunu çok iyi anlayacaksınız.

Herkesin bir meraklı sorusu vardır. “İngilizlerin bir Shakespeare’i var, dünya tanıyor ama biz öyle birini niye çıkartamamışız diye. Maalesef bu soruyu kendi kültürüne yabancı olan, yabancı hayranları sorabilir. Türk edebiyatı, romandan öte, şiir üzerine yoğunlaşmıştır. Bizde Shakespeare gibi yüzlercesi var. Kültür yozlaşması, yazı devrimi ve batı hayranlığı, insanların ilgisini yok etmiş, insanları bunları anlayamayacak hale getirmiş. Oysa bir Baki’nin, bir Nabi’nin, bir Avni’nin, bir Taşlıcalı Yahya’nın Divan Edebiyatı şiirlerinden, Karacaoğlan’dan, Yunus Emre’den, bir Âşık Veysel’in, yakın zamanda Neşet Ertaş’ın bozlaklarından, türkülerinden Shakespeare’in ürettiğinden kat be kat fazlası çıkar. Bunlar, roman olarak değil, şiir olarak, türkü olarak vardı ama bu değerlere burun kıvrıldı. Tarihinden, özünden kopan, çağdaşlık adına batı hayranlığından beslenmeye çalışan, kendi varlıklarını bilemeyen bir millet ortaya çıkar ve bu insanlara değer vermez, bunlara değer vermeyi varoşluk olarak tabir eder, anlamaz veya anlamak istemezse, başkalarını hep üstün görülür.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.