Konya
03 Mayıs, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.39
  • EURO
    34.80
  • ALTIN
    2395.6
  • BIST
    10208.65
  • BTC
    59822$

DÜNYANIN UYKUSU HAFİFTİR, NAZİK SALLAYACAKSIN!

28 Eylül 2022, Çarşamba 00:00

Bazı insanlar vardır, çırak doğar çırak ölürler. Ben onlardan biri olmayı deniyorum. Her gün yeni yeni şeyleri öğrenmek için gereksiz ne varsa, onlardan uzak durmaya çalışıyorum.

“İnsan insanın aynasıdır” derler ya, insan aynasına bakmaktan uzak durmuyorum, hatalarımı insan aynasında görüyor, ne kadarı bende var diye bakıyorum. Ne kadar başarabiliyorum bilmiyorum ama gözlemlerim ve gözlemlediğim insanlardan olumlu ya da olumsuzlukları öğreniyorum.

Eğer insan kendiyle barışıksa, egosuyla kendini sütten çıkmış ak kaşık olarak görmüyorsa, gözlemleri sonucu hayata bakış açısı değişiyor, hayreti artıyor ve duyguları tazeleniyor, hoşgörüsü artıyor ve tolere etmesi de kolaylaşıyor.

Ah keşke hepimiz, hayatı o kadar profesyonelce yaşamak yerine, hayatın çırağı olmayı öğrenebilsek, bu çıraklığın ve sadeliğin getirdiği mutluluğu yakalamayı başarabilsek, inanın, mutlu ve yaşanılır bir dünyayı oluşturmak hiçte zor değil.

Nereli ve cinsiyetinizin ne olduğu fark etmez. Doğulu veya batılı, erkek veya kadın, ne fark eder ki? Sadece insanla muhatabız ve işin ucu duyarlı olmaya çıkıyor. Birçok filozof ve mutasavvıfın verdiği gayreti ve sözleri unutmamamız gerekiyor. Sakın onların devri geçti, o dönem farklı, bu dönem farklı demeyin. Dün de insan aynı insandı, bugün de aynı insan, yarında aynı insan olacak. Hepimizin mayası, hamuru, çamuru bir değil mi? Üretim ve tüketim araçları değişebilir ama bu maya değişmez. O yüzdem devir karmaşasına girmeden o insanların sözlerini, ahlak öğretilerini, bakış açılarını sil baştan bir kere daha okumayı denemek gerekir. Şundan eminim ki, önceki anlam kattığınız şeylerden daha farklı ve olumlu anlam katacak, hayata bakış açınız değişecek ve yeni duygularla donanacaksınız.

Yoksa, çaresizce, çare aramaktan yoksun olarak dertlen dur, ne fayda. Ama o kadarı da olmasa, korkarım ki, insan yanımız hepten boş kalacak, dertleri de önemsemez hale geleceğiz.

Eğer insan, uzun süre boşlukta kalırsa, içine boşluk dolar ve bu boşlukta hayatını olumsuz yapar. Bir anlamda, insan, uçurumun boşluğuna bakarsa, içi uçurumlarla dolar. Değil mi ki, “Gülü düşünen gülistan olur, dikeni düşünen, kendini dikenlerin içinde bulur.”

Dertlere düşünce hayata küsmek yerine hayata duygusal bir bağlantı kurarak sarılsak, mesela ölümüne yakınken, bir dostunun Cemil Meriç’e sorduğu klasik soru olan, “nasılsın?” sorusu karşısında, uzun zamandır gözleri görmeyen Cemil Meriç gibi söyleyebilsek. Ne demişti Cemil Meriç? “İyiyim, hoşnutum. Bir bilseniz, içimde kuşlar cıvıldıyor.” Ne kadar garip değil mi, uzun zamandır gözleri görmeyen yaşlı bir insanın, hayata küsmek yerine böylesine coşkuyla karanlığı değil, onca kuşun cıvıltısının yüreğine doldurması?

Ama öyle insanlar da vardır ki, nüktedanlıklarından mı desem, her şeyi içlerine atıp dışarıyla bağlantılarını kestiğinden mi desem bilemiyorum, ne söylerseniz söyleyin, ne yaparsanız yapın kendinizi zor duyurursunuz. Bir derdinizi anlatmak için ağzınızı açmaya çalışırsınız ama öyle bir laf eder ki,  kilitlenirsiniz. Der ki; “İçim dışardan daha gürültülü. Kendi sesimi duyamazken seni nasıl duyacağım? Körceyi bilmeyen adam, köre nasıl yol tarifi yapsın?” Yani bu, bir vurdumduymazlık değil, bir divanelik hali ve uçlarda yaşadığını gözler önüne serişidir. Ama size ağzınızı bile açtırmaya fırsat vermeden bir sus işareti yapar ve “Dünyanın uykusu hafiftir, nazik sallayacaksın!” der. Haydi çık işin içinden çıkabilirsen. Tam bir bilmece gibidir. Eğer ne dediğini, ne demek istediğini anlamazsanız, İngilizlerin sinema tiplemesi Şarlo’nun ayağı kayıp düşünce, onunla birlikte zincirleme sekiz on kişi daha devrilir ya; işte, umuda dair, gönül hoşluğuna dair nen varsa öyle art arda devrilirsin. Onunla muhabbet etmek yerine dönüp gitmek, kendi yaranızı kendiniz sarmak istersiniz ama bitmez şaşkınlığınız, elinizden tutar ve sonra bir kelam daha eder ki, dertlerinizi unutur, bütün umutlarınız, gönül hoşluğunuz geri döner. İşte bende böyle güzel bir insana çırak olma derdindeyim. Kelamı kibar ve sözleri düşünülmesi gereken anlam yüklü olan. Yoksa kendine çırak arayan, gerekli gereksiz konuşan, anlamsız, duygusuz konuşan insan çok. Allah herkese böyle gönül hoşluğu veren dostlar nasip etsin.

İşte bu yüzden, hayatı olumlu kılmak için çırak olunacak ustalardan, kendini kendine getirecek sözleri duymak gerek.

Mevlânâ diyor ki; “Bir sevgili bul ki, dertlerin durulsun.” Ey kutlu kişi! Kolay mı öyle dertleri durultacak sevgiliyi bulmak, nerede o sevgili, o iş hangi yiğidin harcı ola ki?

Bunlar, anlatmak veya anlayamamak, bilmek veya bilmiyorum diyebilmek, konuşmak ya da susmayı becerebilmeyi başarabilmek, hayatı sıkıntıya sokan ve insana erdem kazandıran en büyük hasletlerdir işte. Erdemli insanların davranış şekilleridir. Bilmediği halde öğüt veren ve saatlerce ne konuştuğu belli olmayan basit insanların işi değildir.

Eğer bunları beceremiyorsak, her şeyi yük edip hayatı dertlerle yaşamak yerine, aptal olmayı seçmeli insan. Çünkü aptal insan, yaşamaya daha kolay anlam verir, hiçbir şeyi umursamaz, acıyı duyumsamaz. Çünkü acıyı duyumsamak ve hayatını anlamlandırmak, insan hayatının en müşkül işidir.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.