Konya
07 Mayıs, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.26
  • EURO
    34.79
  • ALTIN
    2406.0
  • BIST
    10328.07
  • BTC
    63387.14$

Dünya karışık daha da karışacak gibi görünüyor

17 Eylül 2018, Pazartesi 15:49

Liberal-Kapitalist Sistemin kurucuları ve ortakları arasında dünyanın çeşitli bölgelerinde ve piyasalarında saklanamaz bir mücadele var.

Daha önceki yazılarımda kısmen değindiğim gibi, bu sermaye sahiplerinin dini imanı ve memleketi olmaz.

İngiltere’de sanayi devrimi ile dünya piyasalarını ele geçiren bu yapı, sonrasında ABD’yi kullanarak yeni bir dönem başlatmış oldu.

Şimdilerde ise merkezini daha uzaklara, Çin’e kaydırma planları yapmakta. Ama bunu yaparken, bu sistem sayesinde güçlenen ve ortaya çıkan yeni güç odakları bu durumdan rahatsızlar. Eski konumlarını bırakmak yâda kaybetmek istemiyorlar.

Ülke olarak İngiltere başta olmak üzere Almanya-Fransa bağlamında AB ülkeleri ile Vatikan’ı da bu rahatsız ülkeler arasına dâhil edebiliriz ve Amerika evet Amerika, tabi burada Amerika derken neyi kastettiğimi açıklamam lazım; Şu TV şovları ve fastfood kültürü ile yoğrulmuş obezite ile uğraşan ABD halkını kastetmiyorum. Onlarda bu sistemin köleleri olarak yaşamlarını sürdürüyorlar.

Benim asıl kast ettiğim, bu güce alışmış olan Pentagonun bu gücü kaybetmek istememesi ve bunun için Liberal-Kapitalist Sistemin sahipleri ile kavgayı göze alıp operasyonlara başlaması oldu.

Pentagon’un CIA üzerinden BBC’yi ele geçirme çabaları ve HSBC'nin başına kendi adamını geçirmesi bunun en önemli göstergeleri olarak karşımıza çıkıyor.

Yine Pentagon’un Vatikanı ele geçirmek için Malta’da kurduğu bankaya operasyon yapması ve bu operasyonun etkilerini ortadan kaldırmak için hemen Liberal-Kapitalist Sistemin kurucularının Vatikan’a el uzatması (şu gülerde resmi bir ortaklık açıklaması da beklenmekte) başka bir çatışma alanı olarak karşımıza çıkıyor.

Vatikan ve Liberal-Kapitalist Sistemin Malta’daki bankasına Pentagon, Kıbrıs Rum Kesiminde Banka açarak cevap veriyor. Neden ? Çünkü, Akdeniz yeni Dünyanın merkezi oluyor.

Katolik olan Pentagon, yine Katolik olan Vatikan’ı dinsiz olarak görüyor ve ABD de güçlenen evangelistler ile birlikte, vaad edilen günün gelmesi için kutsal savaşlarını veriyorlar. Trump geçtiğimiz günlerde, ABD tarihinde daha önce hiç görülmemiş bir şeklide, 100 önde gelen evangelist önderine eşleri ile beraber Beyaz Sarayda yemek verdi. Bu açık bir gösterge idi. Yahudi olan damadı ile İsrail ve Ortadoğu’daki politikalarını yöneten Trump, Yahudi-Evangelist ortaklığını sağlayacağını düşünüyor. Buna Pentogandan karşı duranlar yok değil ama şu an için ortak hedefleri noktasında birlikte hareket ediyorlar. Bazıları bu birlikteliği yok yâda tam tersi savaş halindeler diye yazsalar bile durum zannımca tam olarak böyle.

Trump’ın başkanlığının tartışılması ve Beyaz Sarayın içerisinden birilerinin aleni olarak Trump’a karşı tavır aldıklarını medyaya yazmaları ise başka bir örnek olarak karşımızda duruyor. Burada ki tek gerçek ise; Pentagon ile Trump’ın farklı düşündükleri savını oluşturmak ama aslında bu ikisi birlikte hareket ediyor.

E peki o zaman, bize bu “dolar operasyonunu kim yaptı ve yapıyor?

İşin en ilginç yanı da tam olarak burası işte. Bu güç dengeleri dünyada her ortamda kapışırken, söz konusu Türkiye olduğunda hemen ortak bir politika benimseyebiliyorlar. Yani, bu dolar operasyonunda; hem pentagon, hem Trump, hem Liberal-Kapitalist Şeytanlar, hem de her ne kadar Almanya ve AB ülkeleri biz güçlü bir Türkiye’den yanayız deseler de, onlar da bu ortaklığın içerisine dâhil olabiliyorlar. Ama en acısı, sözde Müslüman bir ülke olan Birleşik Arap Emirlikleri ve Ortadoğu’daki petrolün zengin ettiği Arap şeyhlerinin bu işin içerisinde ve bizzat Uzakdoğu piyasaları üstünden en önemli rolü oynamaları olarak karşımıza çıkıyor.

Türkiye’den herkes taraf olmasını ve bir tarafa biat etmesini bekliyor, biz ise buna direnip ülke çıkarlarımız neyi gerektirir ise onu yaparız diyoruz devlet olarak.

İşte işin asıl nedeni bu.

Öyle ise şimdi biz ne yapacağız?

Devletimizin bu politikasının bedellerinin ekonomik olarak halkımıza yansıdığı günümüzde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemimizin tüm imkânlarını hızlıca kullanıp vatandaşımızın üzerindeki baskıyı azaltmalıyız.

Türkiye Varlık Fonundaki yönetim değişikliğini önemli buluyorum lakin fonu yönetecek ekibin bu isimlerden ziyade, arka planda hazır olduğunu düşünmek istiyorum. Çünkü, tüm isimler vitrin olarak iyi fakat fonu işlevsel olarak kullanmak açısından faal olmayabilir.

İşverene yeni iş açması için kredi kolaylığı tanımanın yanında ve daha da önemlisi çalışan kesimin ve emekli vatandaşlarımızın bu süreçten az etkilenmesini sağlamak için, acil ücret artışına gidilmesi gerekir. En azından Asgari Ücretin ve en düşük emekli maaşının 3.000 tl. yapılması gerekir.

Bu hem vatandaşın rahatlamasını sağlarken, hem de ekonomide üretim çarklarının ve talep artışına bağlı olarak yeni iş yerlerinin açılmasına da vesile olacaktır.

Bu zammın ekonomimize getireceği yükün hiçbir ehemmiyeti yok çünkü uzun dönemde ekonomideki sağlayacağı, yatırım etkisi ve istihdama katkısı ekonomik büyüme olarak yansıyacak ve şu an getireceği yükten daha fazla fayda sağlayacaktır.

Merkez Bankasının yüzde 24 ile Dünyada en fazla faiz veren ikici ülke konumuna getiren kararının ülke ekonomimize verdiği ek yük 60 Milyar dolar iken; bu maaş artışlarının hiçbir ehemmiyeti olmayacaktır.

Yani 60 milyar Doları Liberal-Kapitalist Sistemin sahiplerine bir nevi haraç olarak verirken, kendi vatandaşlarımıza vermememiz kabul edilebilir bir durum olamaz.

Acilen maaş artışları yapılmalı, çiftçi ve esnafımızın kredi borçları gerekirse bankalardan alınarak Varlık Fonu bünyesinde yeniden yapılandırılıp faizsiz bir ödeme planı ile küçük esnaf ve çiftçilerimizde rahatlatılmalıdır.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.