Konya
08 Mayıs, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.25
  • EURO
    34.68
  • ALTIN
    2398.4
  • BIST
    10247.75
  • BTC
    62629.77$

DİLENCİ!...

17 Ocak 2018, Çarşamba 07:56

Bundan tam 5 yıl önce dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın Edirne ziyaretinde karşısına çıkıp derdini anlatmaya çalışan bir kız Dilek Özçelik…

Lenf kanseri…

İlaçları devlet tarafından karşılanmıyor ve iyileşme süreci çok sancılı ilerliyor…

Yardım istiyor, yardım istiyor ama para istemiyor…

Eline 3-5 kuruş sıkıştırıyor Bakan…

BAKAN, yani milletin kendisine vekil olarak seçtiği kişilerden devletin en etkili ve yetkili kişilerinden birisi…

Vatandaşın derdine bakan, gören ve çözüm üretecek olan kişi…

‘Al al, başka ne yapayım’ diyor…

Hatırlayanlar yada yeniden gündemde olduğu için seyredenler çok iyi bilir kızcağızın tepkisini…

Ağlıyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve ‘Ben dilenci değilim’ diyor. ‘İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki, çaresizliği tatmamışsınız’ diyor…

Gencecik bir kız, hayatı ellerinden kayıp giden, ölümün kıyısına yaklaşmış, çaresizlik içerisinde yarım (para değil yardım) bekleyen bir kız ağlıyor ve o kızla birlikte tüm Türkiye olarak bizde ağladık…

Başardı…

Sayesinde bütün kanser hastaları ilaçlarını artık ücretsiz alıyor…

Eski röportajlarına baktım, babasının röportajlarını okudum…

‘Kendimden daha çok seviniyorum diğer kanser hastalarının da ücretsiz ilaçlarını alabilmelerine’ demiş…

Yaşam savaşını kaybetti…

Son güne kadar öğretmen olacağı hayaliyle yaşama tutunan, çocuklara bir şeyler öğreteceği, kendisine ‘öğretmenim’ denileceği günün umuduyla yıllardır hayata tutunmaya çalıştı…

Ama birkaç gün önce bu savaşı kaybetti…

Öğretmen olamadı.

Hayalini gerçekleştiremedi, çocuk yetiştiremedi, çocuklarımızı aydınlatan bir ışık olamadı…

Ama ışığıyla tüm Türkiye’de yeni bir dönem açtı…

Binlerce, hatta on binlerce çaresiz hastanın çare bulmasına vesile oldu…

İşte bu gündemle Türkiye tek bir yürekten meşgulken dün bir misafirim vardı…

Kıymetli bir misafir, sohbet ederken, Dilek Özdemir’i, hayatını, başardıklarını ve zamansız uçup gidişini konuşurken kapıdan yaşlı bir amca girdi içeriye…

‘Allah rızası için’ dedi avucunu açarak…

Zaten duygusal bir andayız, kimin cebinde ne kadar bozuk para varsa topladık ve amcaya verdik.

Bozuk dediğime bakmayın, toplayınca epey bir para etti…

Sonra oturduk ve ‘dilencilik’ mesleğini konuşmaya başladık…

Duygularımızı sömürerek, vicdanımızı kemirerek bizlerden para toplayan ve bunu meslek haline getiren kişileri…

Işıklarda, şu soğuk kış gününde çorapsız ayaklarına giydirilen terliklerle 8-10 yaşlarındaki çocukların para dilenmesini…

Bunu yapan vicdansız aileleri konuştuk.

Devletimin buna bir türlü çözüm bulamamasını konuştuk…

Polislerimizin bu çocuklar için bir şeyler yapmamasından yada yapamamasından konuştuk.

Hele bu çocuklar Suriyeli ise elden hiç bir şey gelmemesinden konuştuk.

Çocuğun, dilinin, dininin, ırkının olmaması gerektiğinden, çocukların çocuk olarak kalmasından, kalması gerektiğinden konuştuk.

Bir olay anlattı misafirim…

Zaferde donarak dilenen ayakkabısız bir çocuğa ayakkabı aldığını fakat iki gün sonra çocuğun yeniden çıplak ayakla dolanarak dilenmeye devam ettiğini gördüğünü anlattı…

Şimdi yukarıda çaresizlikle yardım isteyen bir kızcağızın ‘Ben dilenci değilim’ feryadını aktardım size… Diğer tarafta da bu işi meslek haline getirmiş, ‘Bu kadar keriz varken neden çalışayım, her türlü dilenmeye devam ederim’ diyen bir kesim…

Bugün aileleri tarafından dilendirilen çocuklar büyüdüklerinde büyük iş adamları veya vatanına milletine hayırlı insanlar olmayacak…

Dolayısıyla bu çocuklar bu ailelerde oldukları müddetçe gelecekleri büyük bir karanlık içerisinde…

Bu çocukları kurtarmamız lazım…

Devletimizin, belediyelerimizin, polislerimizin bu konuda daha hassas davranması gerekiyor…

En azından ben öyle düşünüyorum bilmiyorum sizler ne düşünüyorsunuz?

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.