Konya
08 Mayıs, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.29
  • EURO
    34.71
  • ALTIN
    2395.3
  • BIST
    10326.79
  • BTC
    62222.04$

ÇİLESİZ ZAFER OLMAZ

11 Eylül 2023, Pazartesi 00:00

        Hayat, her daim bir tekâmül yolculuğu içerisinde yoluna devam etmektedir. Bu tekâmül yolculuğu, her zaman güneşli günler ve otoban yollardan geçmiyor maalesef. Çoğu zaman kandan ve irinden deryalar aşılır ve dikenli yollardan geçilerek bu tekâmül yolculuğu tamamlanır.

       Neredeyse her hâdisede, hayatın bu gerçek veçhesine rastlarız. Hayat yolculuğumuza baktığımızda; anne karnında geçen dokuz aylık bir karanlık safhadan sonra, aydınlık bir dünyanın kapısını aralayabiliyoruz. Ondan sonraki hayat yolculuğumuz, mutlaka böyle bir gerçeği haykırmaktadır. İnsanlık tarihi ve başta Peygamberler tarihi hep bu gerçeği bize fiilen göstermiştir…

       Tabir yerindeyse; kader insanı hırpalamadan ve o işe lâyık hale getirmeden, sevinç yolunu göstermiyor. Adeta en güzel sonuçları, büyük azim ve gayretlerin içine yerleştirmiş. İnsanın çalışması ve didinmesi nispetinde mükafatını o işin içine koymuş. Allah “İnsanın çalıştığından başkası yoktur.” Diyerek gayretin, azmin ve çalışmanın ne büyük bir berekete sebep olduğunu bize bildirmektedir. Halkın şairi Mehmet Akif Ersoy, bu konuda yüreğinin sesini şöyle seslendirmektedir: “Cehennem de olsa gelen, göğsümüzle söndürürüz, / Bu yol ki, hak yoludur dönmek bilmez yürürüz.” Diğer bir beyitte ise “Neden azmin bu kadar süreksiz, /Sen mi yoksa davan mı yüreksiz.” Haykırarak azmin ne kadar ehemmiyetli olduğunu ifade etmektedir.

        Ağır olaylar karşısında, elbette insan olarak hepimiz dağılabiliriz, ümidimizi kaybedebiliriz. Fakat önemli olan bu durumu nasıl bir fırsata çevirebiliriz ve hayata karşı daha tecrübeli hale geliriz. Belki de bu olay bizi tekamüle götürsün diye verilmiştir. Ciddi zorlanma dönemleri, aslında hayatta en çok öğrendiğimiz dönemlerdir. Bugün ve gelecek için fener ve pusula mahiyetindedir. O yüzden ‘Hak şerleri hayreyler’ diyebilmemiz gerek. Bazan bize ulaşan belalar, tekâmül yolculuğunda birer sıçrama tahtasıdır. Onlara basmakla, daha ileriye sıçrarız...

           İnsanların hayat hikayeleri üzerinde yapılan uzun soluklu izleme çalışmalarında, hayata dezavantajlarla başlayan insanların, şaşırtıcı bir biçimde mutlu ve huzurlu hayatlara kavuşabildiklerini gösteriyor. Dolayısıyla; hangimizin hayatın hangi döneminde ne olacağını, yılların insanlara hangi bağışlar getirebileceğini sadece ‘Hayatı Veren’ biliyor.

       Asıl, insanlığımızı hayatın en zor anlarında, ruhun en zor dönemeçlerinde buluruz. Yenildikten sonra daha kıvamına gelmiş oluruz. Bir zamanlar zan etiğimiz kadar akıllı ve güçlü olmadığımızı fark ederiz. Daha doğrusu; ‘insan’ olduğumuzu fark ederiz. Düşebileceğimizi, yaralanabileceğimizi, ağlayabileceğimizin ve aciz, ölümlü olduğumuzun farkına varırız.

        Aslında medeniyet tarihimize baktığımızda, hayatta neyi yapıp neyi yapamayacağımızı çok berrak bir şekilde öğretmişler. Hayatta, sadece başarıyla karşılaşsaydık başımız gerçekten dertte demekti. Aldığımız mağlubiyetler, bize yön gösteren işaret fişeği gibidir, yolumuzu aydınlatır ve nereden nasıl yürümemiz gerektiğini söyler…

        Zamanımız, kendini geliştirme çağı, içimizdeki cevherlere ulaşmak için elbette ciddi ateşlerle ve dinamitlerle karşılaşacağız. Yoksa o madenlerin gün yüzüne çıkma şansı kalmayacaktır. Günümüz modern hayatı, maalesef hep başarı odaklı hayatı neslimize takdim ettiğinden dolayı, küçük bir başarısızlık ciddi yıkımlara ve umutsuzluklara sebep olmaktadır. İçimizdeki o gizli gücü, maalesef keşfetme gayretine girmiyoruz. Böylece, neslimizi kör kuyularda merdivensiz bırakabiliyor...

       Meşhur bir söz vardır, “Mukavemet ediyorum o halde varım.’ Cümlesi durmamız gereken yeri net bir şekilde belirler.

       Yaşamak direnmektir…

       Bir an evvel olumsuz düşüncelerin girdabından ve zindanından çıkmalıyız…

       Kadim öğretilerimizin en önemlilerinden birisi, ‘Kendini bil.’ Çünkü insan kendini ve haddini bilmekle gökler ötesine yükselir…

       Göğe sıçramak için yere sağlam basmak gerekir…

       Bir an evvel gökler ötesinden gelen o lahuti sese kulak kesilerek; kendi yeteneklerimizin ve sınırlarımızın farkına varmalıyız. Artık hayal dünyamızdaki o şişmiş egolarımızdan kurtularak, ölümlü bir varlık olduğumuzun bilincine varırız. Şairin diliyle söylersek, “Ölümden ne korkarsın, korkma ebedi varsın…”

         İnsanın kendi zayıflıklarını bilmesi, acı verici bile olsa bu durum insanın eksiklerini kabul etmesi ve kendi farkına varmasını ve daha sahici olmasını sağlar…

         İnsan yeryüzünde oldukça ümit de olacaktır. Hayatın bir cephesinde işler yolunda gitmedi diye o hayat bütünüyle iptal edilemez. Yaşadığımız kaçınılmaz hüsran ve başarısızlık hayat hikâyemizin bir kısmıdır ancak, hikâyenin tamamı değildir. Dünyada başarılı ve mutlu olmak için çok sebeplerimiz var. O sebep bulunduğunda, mutluluk bir kelebek gibi gelip omuzunuza konacaktır muhakkak…

            Görünen o ki; yolumuza odaklanabiliyorsak, çevremizdeki ilgisiz ışıklar dikkatimizi çekerek dengemizi bozamazlar. Yeter ki ‘kendimiz’ olabilelim!..

          

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.