Konya
27 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2438.6
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    62869.211$

ÖZÜM ÖZÜM HANİ SÖZÜM

19 Mart 2024, Salı 00:01
Gerçeğin peşinde olmadığımız müddetçe bize öğretilen ya da dikte edilen her ne varsa yaşantımıza yön verdiği ve bizi hayatımızın her safhasında etkilediği garip ama bir gerçektir. Biz genelde sözlü duyumlarımızın etkisinde anlık duygu ve hareketlerimizle hareket etmeyi seviyoruz. Masal ya da hikâye gibi dinlediklerimizi kulak noksanlığı bilgi olarak endişe etmeden atadan anadan babadan alındığı şekliyle yahut düşünce dünyamıza öyle geldiği şekliyle alır ve onu artık savunma mekanizması geliştirerek korumaya çalışırız. Bu bir öngörü olarak değerlendirilirse de toplumsal aynamızın böyle bir algı gücü olduğunu söylemek zorundayım. Hayatında pek kitap okumamıştır, ağzı iyi laf yapar ve kulak duyumlarını vicdani süzgeçten geçirmeden olduğu gibi alıp bununla kendine bir düzen kurar bir bakış açısı oluşturur. Sonuçta insanlara karşı acımasızca eleştiride gelir hatta çizgi de aşılır. İşte benim burada bahsetmek istediğim husus bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğumuzu ve bazı şeyleri körü körüne savunmak zorunda kaldığımızı belirtmek istiyorum. Hâlbuki İslam’ın ilk emri Oku olmasına rağmen ne az okuyanımız var, ve ister tramvayda ister otobüste seyahat edik elimizde bir kitap dahi olmadığı gibi sadece tek yaptığımız caminin içinde bile imam hutbedeyken dinlememiz ve öğüt almamız gereken bir yerde telefonumuzla oynamamız ki; bizim ne derece zayıf olduğumuzun da aynı zamanda göstergesidir.
Biz nefsimizle olanı savaşı düşünmüyoruz. Sadece egomuzu şişirmeye ve tatmin haz boyutunda ulaşmaya çalışıyoruz. Böyle olunca da kendimizi tanıma anlama irdeleme hatta bulma konusunda hiçbir girişimimiz olmuyor ve sağlıklı kararlar alamıyor, fikir ve düşüncelerimizi araştırma çizgisine getiremiyor hiçbir şeyi sorgulamadan olduğu gibi alıyor ve kendi gerçeğimizle yüzleşemiyoruz.
Misal son yüzyıla ait ülkemizde yaşanan gelişmeler, Osmanlı Dönemine ait belgelerin incelenmesi ve değerlendirilmesi, maalesef ülkeyi yönetenlerin siyasi fikir ve bakış açısına göre değerlendirilmiş hiçbir şekilde geçmişin izleri üzerinde bırakılan milli değerlerin korunması ve sağlıkla yorumlanması üzerinde ne vizyon ne de misyon oluşturulmuş her şey politik çerçevede ele alınıp değerlendirilmiş ve geçmişin izleri hep flu olarak kalmış kafalarda bir çok soru işaretleri ve taşlar yerine bugüne kadar oturmamıştır.
Hâlbuki biz, tarihte İslam’a milli değerlerimize töre ve kültürümüzün temel dinamiklerine bağlı kaldığımız dönemlerde nefsin arzuları ile değil, ilayı kelimetullah uğruna mücadelemizi sürdürdüğümüz dönemlerde, Kur’an ve Sünnetin ışığında, aynasında varlığımızı devam ettirdiğimiz dönemlerde biz hak adalet kardeşlik dostluk mefhumlarına bağlı kalmış, mazlumun koruyucusu ve hamisi olmuş, dosta güven düşmana korku salmış, üç kıtaya yayılan refleksimizle medeniyetimizin inceliklerini ve insanlığın gereğini her yere götürmüşüz.
Vahyin kurtarıcı ritminde yoğrulan Türkistan erleri Anadolu bozkırlarında Allah için varını yoğunu ortaya koyduklarında burası bize ebedi yurt olarak kalmıştır. Ne zaman ki bizler düşmana benzemeye başladık işte o zaman düşüşte başladı, gerileme de başladı, kendimizden koptuk uzaklaştık birbirimize ayna olamadık olmak isteyenleri de hep dışladık. Çizgimizin ana rotasından çıkması varlığımızın anlamını içimizde değiştirdiği gibi özümüzü aramaz olduk, dünyevi kaygı ve hissiyatlar la uğraşır olduk hep yüzeysel kulvarda durduk denizin derinliklerine dalıp ta inci mercanı istemedik, boş meşgalelerle batılın içine hapsettiğimiz nefsimizi kutsal değerlere karşı silah olarak kullanıp içimizde bitmeyen bir savaşın fitilini yakıp hala kendimize ulaşamadık. Hep güdük kaldık, hep yetim kaldık kendimize karşı.
Biz samimiyetle söylemek gerekirse özümüzü kaybettiğimizin farkında bile değiliz. Çünkü günümüzde kendimize resmen yabancı ve düşmanız. Kim geçmişten bir enstantane sunsa yada bahsetse hemen suçlama yöntemleriyle ve çeşitli ipe sapa gelmez argümanlarla saldırıya geçip egomuzu öne çıkarıyor dinlemek bile istemiyor ve arzularımızı sadece dünyeviye indirgiyoruz.
Biz özümüzü mayamızı hamurumuzu alın terimizi ve tüm güzelliklerimizi bize ilham kaynağı olmuş ve inancımızın mayasını oluşturmuş yüksek değerlerde, yüksek ahlakta ve yüksek sanatımızda ezgimizde yüreğimizde aklımızda ve ruhumuzda aramak ve tekrar bulmak yerine sadece batı normlarına göre şekillenen hayat kültüründe, demode hikayelere göre şekil bulmuş argüman ve söylemlerde arayıp haz ve arzuların çılgın peşlerinden koşup giderek, sanki dünya sadece buradan ibaretmiş gibi bakış açısıyla tatminsizlik ve kısır döngü arasında sarkaç gibi gidip geliyoruz.
Biz dünyevi arzu ve ihtirasların pençesinde içimizle kendimizle başkalarıyla kıyasıya mücadele verirken asıl varmamız ve olmamız gereken yerde değil, yüzeysel bir satıhta bir dünya kurmaya ve burasını ihya etmeye çalışıyoruz. Buldukça hırsımız artıyor, arttıkça nefsimiz tatminsizleşiyor ve sonuçta hep kavgalı ve huzursuz bir ortamda çözemediğimiz sıkıntı ve problemlerin esiri oluyoruz ki artık bizim için büyük bir boşluk ve korunaksız yarında emin olmayan öteleri aklının ucundan dahi geçirmeyen bir algoritmaya demir atıyor ve limanımız burası diyoruz.
Ruhlar âleminde verdiğimiz sözü bir düşünebilsek, bir anlayabilsek kurtuluş reçetemizi bulabileceğiz.  İnsanın kendi gerçeğine inerek bir heves ve arzu makinası olmadığını anlaması ve bunun farkında olması, işte temel çözüm burada yatıyor. Ramazanı Şerifimiz mübarek olsun

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.