Konya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2499.5
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    63570.231$

BENİM BABAM!

23 Haziran 2015, Salı 00:00

Geçtiğimiz Pazar günü (21 Haziran 2015) babalar günüydü. 60 yıllık yol kat etmiş biri olarak, 36 yıl önce 23 Şubat 1979 yılında kaybettiğim her şeyimi borçlu olduğum babamı yazmak istedim. Yazma meselesi aklıma gelince, gözümde mazi canlanıyor. Doyamadığım babamın, bana verdiği öğütler aklıma geliyor. Bugün bende iki evlat babasıyım. Hani damdan düşenim,  babalığın ne olduğunu iyi bilirim.

Babalık ayrı bir duygudur. Yüce rabbim, baba olanların kalbine bu duyguyu indiriyor. Henüz baba olmayanların bu duyguyu anlaması mümkün değil. Sizin baba olmanız ailenin tamamlanması anlamına geliyor. Omuzunuzdaki yük ve sorumluluk artıyor.

Gelelim benim babama... Doyamadım dedim, 1979 yılında kaybettiğim babam için. Yaradanımın gücüne gitmesin. Ortaokulu bitirip Konya’dan İstanbul’a kazandığım yatılı okulda okumak için, 1971 yılında henüz 15 yaşında iken memleketimden ayrılıyorum. Bizim gibi küçük yaşta baba ocağından ayrılanların baba sevgisi çok farklı oluyor.

1960 yılların başı henüz çocuğum ve okula gitmiyorum. Şu andaki Nalçacı bölgesine, Parsana diyorlar. Eski Bağ-Kur binasının orada bahçeli iki katlı evimiz var. Babam bakırcılık yapıyor. İmalat yapıyor. Yanında çok sayıda işçi çalışıyor. Adeta o yılların fabrikası. Ben ailenin en küçük çocuğuyum, benden epey büyük 3 ablam var. Hemen ilave edeyim iki ablamı 10 yıl önce birer yıl arayla kaybettim. Mekanları cennet olsun. Yani ailenin en küçük çocuğuyum. Gelir durumumuz gayet iyi. Yazın bahçeli evimiz olmasına rağmen, babam Meram’da bağ kiralıyor. Yaz ayları orada kalıyoruz. Güzün tekrar parsana (Nalçacı) bölgesindeki evimize dönüyoruz.

Hatırladığım şeylerden biri güz aylarında babam ETLİK yapıyor. Yani 3-5 hayvan kesiliyor. Sucuk, pastırma ve kıyma dediğimiz kavurma yapılıyor. Bir kış bunları yiyoruz. Evimizdeki tuğlalı sobada, demirin ucuna takıp kızarttığımız sucuğu tadı hala damağımda.

Babam son derece aydın biri. Ablalarımın okumasını istiyor. Bulunduğumuz muhit oldukça tutucu. Kız evlatların o yılda okumasına öcü gözüyle bakan bir çevredeyiz.

Babamın bakırcılığı, alüminyumun çıkmasıyla, köreliyor. Gelir durumumuz kötüleşiyor. Babam, baba mesleği Devlet Demir Yollarına giriyor. Ablalarımında okuması için Parsana’daki (Nalçacı) bahçeli iki evimizi bırakıp zindankale bölgesine, apartman dairesine kira ile çıkıyoruz. Haftasonları bahçeli evimize dönüp adeta piknik havasında ekip dikiyoruz.

Babamın haram ve helal konusunda dört evladını toplayıp uyarılarda bulunmasını unutamam. Evin tek erkek evladı ve en küçük olmam sebebiyle bu uyarılar, babam tarafından bana daha sık yapılıyor. Babamın beni çok sevdiğini biliyorum. Annem rahmetli gibi beni sarılarak sevmiyor. Ama eminim ben onun kalbindeyim.

Ortaokulu bitirip Konya’dan İstanbul’a kazandığım yatılı okula doğru yola çıkarken babamla vedalaşışım gözümün önünde. Elini öptüm ayrıldım. Sarılma yok, bilirim babam sevgisini hiç belli etmez. Annem sarılıp ağlıyor. Daha sonra annemden öğreniyorum. Ben ayrıldıktan sonra babam iki damla göz yaşı döküyor. Zira ben babamı hiç ağlarken görmedim. Hani şair diyor ya, “Gözyaşımda saklısın, ağlayamam ben” diye, işte öyle bir şey. Yaz tatillerinde Konya’ya gelişimdeki mutluluğu anlatamam. Üç ablamda evlenip evden gittikleri için annem babam yalnızlar. Ben izine gelince mutluluğumuz artıyor.

Sayılı gün çabuk bitip Konya’dan ayrılırken ki içime çöken hüznü tarif etmem mümkün değil.

1974 yılında İstanbul’dan ayrılıp yine Üniversite seviyesindeki okulu okumak için 4 yıllığına Ankara’ya geliyorum. Yine yatılı. Konya’ya yakınlaşmam bizleri memnun ediyor. Bu arada 1977 yılında babamın rahatsızlığını ve amansız bir hastalığa yakalandığını öğrenip yıkılıyorum.

30 Ağustos 1978 yılındaki mezuniyet törenine babam dahil tüm ailem geliyor. Babam ameliyat geçirmiş ama mutluyuz. Ben bu kez Yüksek Lisans için Ankara’da Ortadoğu Teknik Üniversitesine başlıyorum. Babamın rahatsızlığını bildiğim için Ankara’dan her Cuma günü Konya’ya geliyor Pazar akşamı ayrılıyorum. 23 Şubat 1979 yılında ağaçların çiçekli olduğu ve kar yağdığı gün babamı kaybediyoruz. Bütün gücüm kuvvetim, kudretim, sırtımı dayadığım, cesur, temiz yürekli babam yok artık.

Hayat mücadeleme yalnız devam etmek zorunda kalıyorum. Bugün 60 yaşında ve iki erkek evlat babası olmama rağmen babamın yokluğunu ve boşluğunu hissediyorum.

Babası hayatta olup onun kıymetini bilmeyenlere yazıklar olsun. Babası başka ilde bile olsa onu sık sık ziyaret etmeyenlere, misafir etmeyenlere yazıklar olsun.

Babasının sadece ölümüne gelenlere de bir tüü demek geliyor içimden.

Tabi benim bu yazdıklarım gerçek babalar içindir. Evlatlarına sahip çıkmayanlar, baba sıfatı taşımazlar. Benim babam muhteşem bir babaydı.

Bir ömrünü evlatları için harcadı. Arkasından bir evladı olarak yapacağım şey hergün ona Fatiha göndermek. Dua etmek. Bu konuda amel defterinin açık olduğunu biliyorum. Mekanın Cennet olsun babam. Esen kalın

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.