Konya
18 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.49
  • EURO
    34.75
  • ALTIN
    2489.8
  • BIST
    9494.38
  • BTC
    63562.5$

ARTIK BANA KİMSE KONUTANIM DEMESİN?

20 Temmuz 2016, Çarşamba 08:32

Okuyucularımın çoğu benim asker kökenli emekli subay olduğumu bilmezler. Ama dostlarım, arkadaşlarım, büyüklerim, meslektaşlarım benim emekli binbaşı olduğumu bilirler.

Benim Konya’daki ismim ‘KOMUTANIM’ veya ‘KOMUTAN’dır. Samimi söylüyorum bazen çok sıkı dostlarım bile adımı bilmezler. Bazen düğün davetiyelerinin üzerine yine ‘KOMUTAN’ diye yazarlar. Bu benim için gurur vesilesidir. Ben bu ‘Komutanlığı’ etrafımdan, insanlığımla, davranışlarımla, şerefimle, dik duruşumla, helal yiyişimle, aile terbiyemle, Allah korkusu ile elde ettim.

Dostlarım bililer, zengin biri değilim, Allah şükür açta değilim. Ama gönlüm çok zengin.

BEN KİMİM?

1956 yılının 26 Ağustos’unda Konya’nın Parsana semtinde (şimdiki adı Nalçacı) bahçeli bir evde dünyaya gelmişim. 4 evladın en küçüğü ve tek erkek evladıyım.

Babam rahmetle andığım Bakırcı Hacı İbralim BALATEKİN. Lakabı Kara İbrahim. Annem ev kadını rahmetli Fatımatuzzehra… Anne dedem 1957 yılında vefat etmiş, Şerafettin Camii imamlarından hoca Teyfik BAŞAYTAÇ efendi. Baba dedem 1963 yılında vefat eden Atatürk’ün trenini de sürmüş emekli başmakinist Teyfik BALATEKİN efendi. Nam-diğer  Kayserili Palabıyık Teyfik…

İlkokulla birlikte başarılı talebelik hayatım başladı. İlkokul 4’e kadar Cumhuriyet İlkokulunda (Şimdiki adı Nesrin-Ayşegül okulu. 1968 yılında ise 5. Sınıfı okuduğum Devrim İlkokulunu bitirdim. 1968-1971 yılları Meram Ortaokulunda okudum. Sıra arkadaşımın müracaat belgesi getirmesiyle Kuleli Askeri Lisesi sınavına girdim ve kazandım.

1971-1974 yıllarında inanılmaz güzellikler yaşadığım tek üzüntümün anne-baba hasreti aile hasreti olduğu Kuleli Askeri lisesinde okudum.

1974 yılında Kara Harp Okuluna başladım. 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekatı eğitim kampı yaptığımız İzmir-Urla-Menteş bölgesinde epey sıkıntılı günler geçirmemize sebep oldu. Gün ağarmadan siperlere girdik. Gün kararınca çadırlarımıza dönüp dinlenme imkanı bulduk.

Kara Harp Okulunda 4 yıl hem askeri eğitim aldım hem de lisans seviyesinde ekonomi tahsili yaptık. Burayı da Topçu Subayı olarak başarıyla bitirdim.

Harp Okuluna başlarken bize YEMİN ettirdiler. Ülkemize hizmet edeceğimize, bu uğurda canımızı seve seve feda eyleyeceğimize dair yemin ettik. Bu yeminime çalışırken sadık kaldığım gibi, şimdi emekliyken de sadığım. Ettiğimiz yemin Namusunuz ve Şerefimizle ilgiliydi.

1978 yılında Kara Harp Okulunu bitirince başarılı olduğum için ordu beni öğretim görevlisi olmam ve yüksek lisans yapmam için Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ)’ye gönderdi. Bir sömestr İngilizce lisans kursunun ardından Yüksek Lisansa başladım.

1978 yılı Anarşi ve terörün en yaygın olduğu yıllardan biriydi. Milliyetçi ve muhafazakar duruşum benim burada okumama engel oldu. Tabi bizleri ispiyonlayan sol görüşlü devre arkadaşlarımın da katkısı büyüktü.

Sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinin (SBF) yüksek lisans sınavına girip kazandım ve daha merkezi yerdeki SBF yüksek lisansa başladım.

Anladım ki buranın da ODTÜ’den farkı yok. Burada da sıkıntılı günler başladı. Bu arada da babamı kaybettim. Bu benim için sonun başlangıcı oldu. Okuma isteğim kayboldu. Kıtaya dönmek üzere ayrıldım. Tayinim Polatlı’ya çıktı. Orada bir müddet görev yapıp Subay Temel Kursuna başladım. Burayı tamamlayıp 1982 senesinde Kur’a ile Edirne’nin Süloğlu ilçesine Topçu Subay olarak atandım. 1985’te PKK terör olaylarının başlamasıyla Diyarbakır ve Urfa’nın  şark oluşu ve benim tayinimin Urfa’ya çıkmasıyla hizmetim devam etti.

Her gittiğim yerde mesai mefhumu bilmeden çalıştım. Bunlara Cumartesi, Pazarları da dahildir. Bana emanet edilen Mehmetçiklerimizi hem askeri hem insani yönden eğittim. Acı tatlı anılarla 1988 yılında Çorlu’ya tayin oldum. Hizmete devam. Evlatlarıma, aileme helal yedirebilmek için var gücümle çalıştım.

Bu arada Annemi de yanımdan hiç ayırmadım. Hep onun hayır duasını aldım.

1992’de Birliğimle Kırklareli’ne tayin oldum. Oradan Babaeski’ye Topçu Tabur Komutanı olarak atandım. 1995 yılının 25 Temmuzu’nda annemi de kaybettim. Kurmay olmak için hiç sınava girmedim. Şanımla, şerefimle görevimi yaptım. Annemi de kaybedince bütün heyecanımı kaybettim. 1996 yılının Mayıs ayında kendi isteğimle 10. Zırhlı Tugay 2. Topçu Tabur Komutanı iken emekli oldum ve memleketim Konya’ya yerleştim. Evet erken emekli oldum ama ben buna hep kader derim.

Hem tahsil, hem de çalışma hayatımda başarılı olmak için elimden geleni yaptım.

Hayat mücadelesini hep tek başıma yaptım. Babamı erken kaybetmem, dayanacağım bir direğin olmaması demekti.

Yetiştirdiğim binlerce vatan evladı ile hep gurur duydum. Onların vatana millete hayırlı olması için dua ettim. 1996 yılında emekli olup, 2004 yılında ise Konya’da Liselerin milli güvenlik dersine girmeye başladım. 2004’ten 2012’ye kadar öğretmenlik yaptım. Eğitime en büyük zararı veren ve milli güvenlik dersini kaldıran o zamanki bakan Ömer DİNÇER’in ihanetiyle öğretmenlik görevim son buldu.

Bir arkadaşımın ısrarı ve hatırı ile 10 yılı aşkındır KONYA POSTASI Gazetesinde haftada iki gün yazı yazıp, köşe yazarlığı yapmaktayım. Kalemim hep Hak’tan ve halktan yana olmuştur. En büyük korkum Allah korkusudur. Gerisi umurumda değildir.

Asker kökenli oluşum, etrafımda sevilen ve sayılan biri oluşum benim hep ‘KOMUTAN’ veya ‘KOMUTANIM’ olarak çağırılmama sebep olmuştur. Bende bundan gurur duymuşumdur. Ben hayat mücadelemi rabbime güvenerek tek başıma ve tırnaklarımla yaptım. ‘Komutanım’ sıfatını bileğimin hakkıyla elde ettim.

Bayramlarda özel günlerde telefonum hiç susmadı. Son Ramazan bayramı arayanların çok oluşu bende de ihtiyarlık alameti olarak gözyaşlarımı tutamadım. Yurt içi ve yurt dışından bayramda sürekli arandım. 30-40 yıldır görmediğim insanlar bir şekilde bana ulaştı.

Rabbime şükrettim. Bana parayla pulla kazanılmayacak bir itibar nasip etti.

Taki 15 Temmuz 2016 akşamına kadar, itibar mutluluğum sürdü. Komutanım! Sesi duymaktan mutlu oldum ama şimdi sıkılıyorum, hatta utanıyorum.

Kanı ve geni bozuk insanlar DARBE girişimi ile acımasızca polisimi, kendilerinden olmayan askerlerimizi ve halkımızı şehit ettiler. Meclisimi bombaladılar. Demokrasimi, Cumhuriyetimi bombaladılar.

Ne yazık ki bazı üst rütbelilerle birlikte çalıştım. Bazılarını tanıyorum. Onlarla bir zamanla aynı üniformayı giymekten aynı yerde görev yapmaktan ve aynı masada yemek yemekten hicap duydum.

15 Temmuz gecesi şehit haberlerini duydukça hırslandım, doldum, ağladım. Günahsız 208 şehidimizin var. Bin 491 yaralı. İkiz polis kardeşlerin şehadeti beni mahvetti. Darbe karşıtı davranışlarla aşırıya kaçıp emir kurul Mehmetçiğimi linç edenleri, başını kesenleri lanetliyorum. Darbe yapanlar ne kadar hainse, hiçbir şeyden haberi olmadan görev yapan 12 aylık askerin Mehmetçiğimin kafasını kesen de o kadar haindir.

Bir zamanlar başörtüsüne takan komutanlarla hicap duydum. Başı kapalı diye asker evlatlarının yemin törenine gelen, ancak sırf başörtüsü nedeniyle içeriye alınmayan anneleri görünce kahroldum. Yine hainler iş başındaydı. Vatanı için ölüme giden askerlerinin annesinin başörtüsü birilerine bu kadar batamazdı.

Sonra birileri çıktı. Yine komutan görünümündeydi. Subay, Astsubay eşlerinin de masumane başörtüsü takan, inancı gereği başörtüsü takanlar ordu evlerine askeri tesislere alınmadılar. Aşağılandılar.

Sonra birileri çıktı, yine komutan ayaklarına Subay, Astsubay resmi elbise ile namaz kılamaz emrini verdi.

Ama 15 Temmuz 2016 akşamı birileri çıktı. Yine komutan ayaklarında meclisimi bombaladı, polislerimi bombaladı, halkımı şehit etti. Vallahi kanıma dokundu ağladım.

Benim gazetedeki yazılarımı Yazı İşleri Müdürüm Hüseyin KARA yazar. Ben teksir kağıdına yazarım o da bilgisayara aktarır. Yazım zor okunur. Hüseyin kardeşim alıştığı için yazımı okuyup imla hatalarını düzeltir. 17 Temmuz Pazar günü Pazartesi yayınlanmak üzere gazeteye gidip yazımı Hüseyin kardeşime vermeden önce kendisine okudum.

Yazımın bir bölümünde 15 Temmuz akşamı şehit olanlardan bahsetmiştim. Biraz da dokunaklı yazdım. Baktım Hüseyin kardeşim hem beni dinliyor hem de ağlıyor.

Onun da kanına dokunmuştu şehitler, onun da kanına dokunmuştu Mehmetçiğimin linç edilip kafasının kesilmesi, ağlamamak için kendimi zor tuttum. Eve geldim, televizyona bakıp şehit cenazelerini görünce ben de kendimi bıraktım.

İnsanların içine güle oynaya girdiğim, Oo komutanımız gelmiş diye memnuniyet ifadesi duyduğum günler geride kaldı. Biz silahlı kuvvetler olarak bu insanların yüzüne nasıl bakacağız. Bu kanı ve geni bozukların en büyük zararı silahlı kuvvetlere olmuştur. Artık halkın gözünde yüce bir ordusu yoktur. İçlerinden hain çıkan, kendilerini şehit eden bir orduları var görünmektedir.

Düştüğümüz, daha doğrusu düşürüldüğümüz duruma bak. Allah hepinizin belasını versin. Yıllarca didinip çalıştığım, her zaman mensubu olmakla iftihar ettiğim silahlı kuvvetlerini içinden çıkan bu hainlerle ben etrafımdakilerin yüzüne nasıl bakarım? Biz bu millete ne diyeceğim. Biz bu şehit ailelerine, çoluğuna, çocuğuna, eşine ne diyeceğiz. Artık ‘KOMUTANIM’ kelimesini duymak istemiyorum. Bu kelimeyi duydukça hainlerin yaptıkları aklıma gelecektir.  

Ne olur artık bana komutanım demeyin. İsmimle hitap edin, zira bu güzel sıfatımı birileri mahvetti. Bu kutsal ocağı bu hale getirenleri lanetliyorum.

Üzüntüm sonsuz. Ölene kadar da devam edecek. Ne olur bizi bu hainlerden ayırın. Hakkınızı helal edin. 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.