Konya
Açık
31°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
40,8729 %0,77
47,8724 %1,05
4.383,41 % 0,12
Ara

HİÇ HİSSEDEMEMEK

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

İnsan çoğu zaman “acımasın” diye dua eder, değil mi? Kalbi kırılmasın, canı yanmasın, gözleri dolmasın… Ama fark etmeden en derin acının aslında hiç hissetmemek olduğunu bilmez. Çünkü duygular, ne kadar can yakarsa yaksın, yaşadığımızın en güçlü kanıtıdır. Oysa bir gün gelir, ne acı dokunur içimize, ne sevinç ulaşır kalbimize. Gözlerin bir noktaya sabitlenir, gülüşler yüzünde eksik bir resim gibi durur. Ve işte o an, farkında olmadan içten içe ölmeye başlarsın.

 

Duygusal uyuşma, kendini kaybetmenin en sessiz şeklidir. Ne bir iz bırakır teninde, ne bir çığlık duyulur dışından. Ama içeride bir şeyler ağır ağır çöker. Kalbin hâlâ atar, nefes alırsın, yürürsün, konuşursun… Ama ruhun, bir sandığın içine kapatılmış gibidir. Hislerin, karanlık bir odada unutulmuş eşyalar gibi tozlanır. Ne mutlu haberler heyecanlandırır seni, ne de kötü anlar üzüntü verebilir. Her şey sadece… olur. Sen ise sadece… bakarsın. Bu uyuşma bir anda gelmez. Önce küçük kırılmalarla başlar. Bir dost ihanet eder, bir söz kalbine saplanır, bir hayal yıkılır. Sonra bir gün daha geçer, bir hafta daha… Derken duyguların, bir zamanlar en çok parlayan yerinden çatlamaya başlar. Sevdiğin birinin sesi bile yabancı gelir kulağına. Gözlerinin içini güldüren şeyler, artık sadece göz kapaklarını yorar. Ve sen bunu kimseye anlatamazsın. Çünkü hissetmemenin acısını tarif edecek kelime yoktur. Etrafındakiler “Biraz kafanı dağıt, geçer,” der. Ama neyle dağılacağını bilemezsin. Çünkü hissizlik, sadece üzgün olmak değildir. O, bir boşluğun içinde kaybolmaktır. O boşlukta ne bir el vardır tutacak, ne bir ses vardır yol gösterecek. Gözün açıktır ama bakmazsın. Kalbin atar ama yaşamazsın. Uyursun, uyanırsın… ama günler birbirinin aynı geçer. Aynı sıradanlıkta, aynı sessizlikte, aynı yoklukta. Duygusal uyuşma çoğu zaman dışarıdan görünmez. Hatta en neşeli görünen insanların içinde bile olabilir. Güler, şakalaşır, kalabalıkta parlıyor gibi görünür… Ama geceleri yastığa başını koyduğunda içindeki o bomboş çukura düşer. Çünkü bu hissizlik, yalnızca duyguları değil, kişiliği de örter. Kim olduğunu, neyi sevdiğini, neden var olduğunu bile unutursun. Kendi sesin bile yabancı gelir artık. İçten bir “Nasılsın?” sorusuna bile cevap veremezsin. Çünkü gerçekten nasılsındır, bilemezsin. Ama bu çaresizlik kalıcı değildir. İnsan ruhu, ne kadar derin yaralar alsa da, iyileşme gücünü içinde taşır. Bazen küçücük bir şey, bir kitap cümlesi, bir yabancının içten gülümsemesi, bir eski fotoğraf… yıllardır bastırılmış duyguları harekete geçirebilir. Sessizce akan gözyaşları bile, o duygusal buzların çözülmeye başladığını gösterir. Çünkü ağlamak, hissedebilmenin en yalın kanıtıdır. Bu yüzden hissetmekten korkmamalı insan. Acıtsa da, yorsa da, bazen dayanılamaz gibi gelse de… hissetmek yaşamaktır. Gülmek kadar ağlamak da değerli, sevinç kadar hüzün de insana ait. Asıl korkulması gereken, hiçbir şey hissetmemektir. Çünkü hissizlik, insanı dışarıdan değil, içeriden eksiltir. Ve bu eksilme, bir gün büsbütün yok eder. Bazen birine sarılmak bile yetebilir. Biri seni gerçekten dinlediğinde, gözlerinin içine baktığında, içindeki sessizlik yavaş yavaş çözülmeye başlar. Ve işte o zaman hatırlarsın: Sen hâlâ varsın. Hâlâ bir şeyler hissedebilirsin. İçindeki ruh hâlâ canlı, hâlâ umutlu. Sadece biraz unutulmuş, biraz yorulmuş, biraz da yaralanmış. Ama her yara iyileşir. Her uyuşukluk geçer. Yeter ki insan, kendine yeniden yaklaşacak cesareti bulabilsin.

 

Hiç hissetmemek, en tehlikeli yalnızlık biçimidir. Ve o yalnızlık, insanı yavaşça öldürür. Gözle görünmeden, çığlık atmadan, iz bırakmadan. Bu yüzden, içinden bir şey eksiliyor gibi hissediyorsan, sustuğun yerlerde kendini kaybediyorsan, unutma: Hâlâ zamanın var. Çünkü hissetmek, öğrenilen değil, hatırlanan bir şeydir. Ve sen yeniden hatırlayabilirsin.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *