Kirli Dünya
Ne kadar kirli bir dünya. Sanki geçmeyen bir sisin içindeyiz gibi. Kimse kimseyi görmüyor, duymuyor da… Hayatın içindeki istisnasız her yer, tam ortasından çatırdıyor. Özdeşlik kurmak, anlamak, saygı duymak, dinlemek gibi kelimeler yok olmanın eşiğinde. Belki de çoktan yok oldu da farkında değiliz henüz. Kim bilir?

Çıkar ilişkileri, her şeye sahip olma dürtüsü, sürekli mutlu olma çabası, insanı daha da çirkinleştiriyor ve yalnızlaştırıyor. Bazen dünya dinozorların hakkıydı diyesim geliyor. Ama ne olduysa oldu ve biz var olduk. Var olunca, her şeyi hak ettiğimizi sandık. Sözüm ona aklımız vardı ve bu bizi dünyanın sahibi yapıyordu. Keşke dünyanın sahibi olacağımıza, dünyanın koruyucuları olsaydık. Ne güzel olurdu. Ancak tam tersi bir yönelişle, elimize geçen her şeyi yok ettik. Savaştık, birbirimizi acımasızca öldürdük. Ağaçları kestik, ormanları yaktık. Canlıları öldürdük, yok ettik. Güç hırsları yüzünden paylaşmayı unuttuk. Herkes kendisine bir kabile buldu ve her konuda o kabile haklıydı. Bu kadar haklının olduğu bir yer kürede yaşamak zordu gerçekten.

Yaşayamadık zaten. Yaşamayı beceremedik. Hiç denedik mi onu da bilmiyorum. Ancak beceremediğimiz kesin. Kendi yaşam hakkımız dışında kimseyi düşünmedik. Adalet sadece bizim için geçerliydi. Geriye kalan önemli değildi. Böylece usulca adalet olgusunu da yok ettik. Silahlar yaptık barış uğuruna. Bombalar yaptık insanları korumak adına. Gaz odalarında insanları topluca öldürdük vatan adına. Bir memleketi tamamen aç bıraktık, cennete gitmek adına. Biz öldürdük, biz sömürdük, başaramadığımız her durumda da Tanrıyı biz suçladık. İşin en kolay yanı buydu zira…

Ne kadar kirli bir dünya. Sanki bitmeyen bir sisin içindeyiz gibi. Asıl son, sis geçince ortaya çıkacak. O zaman bakalım bizi kim kurtaracak?