Konya
19 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.59
  • EURO
    34.84
  • ALTIN
    2512.6
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    64261.49$

 ATATÜRK VE 10 KASIM

10 Kasım 2021, Çarşamba 08:00

Osmanlı İmparatorluğu yorgun düşmüştü.

Farklı sebepleri vardı, yorgunluğun.

Lakin daha çok savaşlardı yorgunluğun sebebi.

Ekonomisi bozulan ve yönetme iradesini son yıllarında tamamen kaybeden imparatorluk, emperyalist güçlerin iştahını kabartmaya başlamıştı. Osmanlı coğrafyasının  büyük bir kısmı  işgal edilmişti. Devlet idaresi yabancıların tesiri altındaydı. İngiltere başı çeken ülkeydi, devleti istediği gibi çekip çeviren  ve her dediğini yaptıran ülkeler arasında.

Savaşlar.. Sina, Galiçya, Yemen ve Kafkaslardaki savaşlarda, 10 milyondan fazla asker hayatını kaybetmişti.  En az bunun yarısı kadar da asker esir düşmüştü. 

Esir  alınan askerler farklı ülkelere götürülüyordu.

Yunanistan’da esirlerimiz vardı.

Rusya, Romanya, İtalya, Fransa, İngiltere gibi ülkelerde esirlerimiz vardı.

Amerika’ya gemilerle götürülen az sayıda da olsa esir Türk askerler bile vardı. Esirler insan ve hayvan pisliğinden geçilmeyen gemilerle götürülüyordu bu ülkelere.  Gemilerde yatak yok, yorgan yok, yiyecek yok. Ne verirlerse onu yiyorlardı esir alınan Türk askerleri. İnsanlık dışı şartlar altındaki yolculuklar, gidilecek ülkeye göre 1-2 ay kadar  sürüyordu.  

 Osmanlı İmparatorluğunun düşmanları  dünya savaş tarihinde örneğine rastlanmayan eziyet ve işkenceler yapıyordu, esirlere.

Dün imparatorluktan emir alanlar artık emir vermeye başlamıştı, çünkü.

 19. Yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı üzerinde nüfus kurmaya başladılar. Ordular savaşmaktan yorulmuştu.  Bu durumda iken dört yıl sürecek olan 1. Dünya Savaşı patlak verdi. Savaş iki blok arasındaydı: İtilaf Devletleri  ile İttifak Devletleri arasındaydı. Karşı blokta İtalya, Fransa, İngiltere gibi her bakımdan gelişmiş, zengin ve güçlü devletler vardı. Paraları, silahları, topları, tüfekleri, bombaları ve donanımlı savaş gemileri vardı bu ülkelerin elinde.

 Uzak diyarlarda onlarca yıl savaşan Osmanlı ise yorgundu,  çaresiz ve parasızdı .Asker sayımızda azalmıştı. Savaşacak silah, top, tüfek, mermi  yok denecek kadar azdı. Hazinemizde “Tam takır, kuru bakır”dı. Savaş için şartlar Osmanlı’nın aleyhineydi. Olumsuz şartlar altında Osmanlı yeni bir savaşa itelendi ve kendisini 1. Dünya Savaşı’nın içinde buldu.  Tam o aralar imparatorlukta yönetim zaafları da had safhaya ulaşmıştı. Nereden bakılırsa bakılsın 1. Dünya Savaşının sonu en baştan belliydi..  

 Çanakkale de en olumsuz şartlar altında savaşı kazanırken, 1. Dünya Savaşı’nı kaybettik.  Emperyalist ülkeler iyice çıldırdı. İtalya, İngiltere ve Fransa, Yunanistan’ı üstümüze saldırttı. İzmir ve civarı işgal edildi. İzmir yakıldı, yıkıldı, yağmalandı. Yunan askerleri, İngiliz askerleri, Rumlar resmi makamları işgal ederek Türk bayraklarını indirdiler. Yunan bayraklarını çektiler. Erkekler kurşunlandı. Kadınların ırzına geçildi sonra süngülendi. Çocuk yaştaki kızların babalarının ve annelerinin önünde ırzına geçildi. İbadet yasaklandı. Bazı yerlerde de camiler tuvalet olarak kullanıldı. Ne kadar değerimiz ve kutsalımız varsa Yunanlılar tarafından ayaklar altına alındı. İzmir’le beraber çevre iller de işgal edildi.. Manisa, Muğla, Aydın ve bu illerin ne kadar kazası, nahiyesi, köyü varsa işgale uğradı. Aynı zulüm buralarda da yapıldı. Hakimiyetini kaybeden saray kontrolü de tamamen kaybetmişti. Hiç bir müdahalede bulunamıyor ve karşılık veremiyordu. Ortada doğru dürüst  ordu falan da kalmamıştı. İzmir’den sonra İstanbul, İngilizler tarafından işgal edildi.

İngilizler şehirde her şeyi kontrol altına aldı. İstanbul’a gelişi bile vizeye bağladılar. İstanbul’a girebilmek için İşgalci İngiliz yönetiminden vize almak gerekiyordu. Ege’de, İstanbul’da ticaret büyük oranda işgalcilerin eline geçti. Maden ocaklarının ruhsatlarını kendi ülkelerinin şirketlerine vermeye başladılar. Bu bölgelerde finans sektörü tamamen onların eline geçti. Her türlü pisliği yaptılar. Yapmadıkları pislik yoktu. Kadınlara, çocuklara musallat oldular. Bütün bunlar olurken Osmanlı Sarayı ne yazık ki çaresizdi. Çareyi İngiliz himayesinde gören Saray mensupları vardı. Kurtuluşu Amerika’nın himayesinde görenler de vardı. Şeyhülislam Mustafa Sabri ve  daha başka din adamları  bu görüşü savunuyordu. Gazeteciler, yazarlar vardı. Bugünkü İngiltere başbakanının büyük dedesi olan gazeteci Ali Kemal vardı. Bu Ali Kemal bir ara Osmanlı’da bakanlıkta yapmıştı. Saray çaresiz ve  perişan vaziyetteydi. Adım atacak mecali kalmamıştı.

 Mustafa Kemal vardı bir yılmayan, teslim olmayan ve ne yapılması gerektiğini iyi bilen.

 O çareyi Anadolu’da görüyordu. Düşmana karşı halkı harekete geçirmekten başka yol olmadığını düşünüyordu. Anadolu’ya geçecek ve halkı  uyandıracaktı. İşgal ancak halkın gücüyle ortadan kaldırılabilirdi. Bağımsızlık halkın sayesinde elde edilebilirdi. İstanbul’dan güvendiği arkadaşlarıyla birlikte Bandırma Vapuruna  çıktılar. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a  indiler. Bölgeyi taradılar. Gittikleri yerlerde her meslekten insanla görüştüler. Erzurum’da, Sivas’da kongreler yaptılar. Kongrelerin amacı halkın güven ve gücünü kazanmaktı.

 Vatanın kurtulması için bir Kurtuluş Savaşı gerekiyordu. Bu savaş  ancak halkla ve askerle yapılabilirdi. O aralar düşman Anadolu içlerine kadar ilerlemişti. Doğu’da Kars ve Iğdır Ermenilerce işgal edilmişti. Gaziantep, Urfa, Kahramanmaraş, Adana Fransızlar tarafındana işgal edilmişti. Bu şehirlerde Ermeniler’de işgalci konumundaydı. Antalya, Konya, Burdur’da İtalyan askerleri cirit atıyordu. İşgale karşı gelen  erkek, kadın, çocuk demeden öldürülüyor ve bombalanıyordu. Ege’de efeler, Anadolu şehirlerinde de Sütçü İmam , Şahin Bey gibi ve nice isimsiz yiğit işgalcilerle gögüs gögüse çarpıyordu. Ölüyorlar, öldürüyorlar ama şehirlerini teslim etmiyorlardı. Mustafa Kemal’in amacı olan halk gücü harekete geçmiş ve sıra Kurtuluş Savaşı’na gelmişti. O savaş Mustafa Kemal’in önderliğinde halkın gücü ile kazanıldı.

Ankara başkent ve TBMM.

Ankara’da, TBMM açıldı ilk olarak.

 TBMM halkın iradesi ve yönetime katılması anlamına geliyordu. TBMM’nin açılmasından üç yıl sonrada  yeni Türk Devletinin adı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak dünyaya ilan edildi.

 Atatürk:  Dünyanın karşısında boyun eğmek zorunda kaldığı Atatürk, 10 Kasım 1938 yılında ebediyete intikal  etti. Bugün onun vefatının 83. Yıldönümü.

 Büyük kurtarıcının, büyük önderin, büyük devlet adamının ruhu şad olsun.  

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.