Konya
Parçalı az bulutlu
19°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
41,0564 %0,66
48,0093 %0,73
4.430,96 % -0,29
Ara

İslâm ve sağlık (2)

YAYINLAMA:

Geceleri hiç uyumaksızın ibadet eden, gündüzleri oruç tutan Abdullah b. Amr b. As'a Hz. Peygamber: "Böyle yapma, gecenin bir kısmında ibadet et, bir kısmın­da da uyu. Muhakkak vücudunun senin üzerinde hakkı vardır.''([1]) bu­yurarak, fıtrata uygun hareket et­mesini sağlamış ve kendisinin den­geli, sağlıklı bir hayat sürdürülme taraftarı olduğunu vurgulamıştır.

 

Aynı şekilde Hz. Peygamber, kişi­nin midesini tıka basa doldurması­nı hiç bir zaman tasvip etmemiştir. O, her zaman dengeli ve tabii bes­lenmekten yana olmuştur. Bu ko­nuda şu hadisi meşhurdur: "Kuvve­tli mü'min, zayıf mü'minden daha hayırlıdır."  ([2])

 

İslâm dini, sağlığa zararlı olan alkol ve uyuşturucu gibi maddelerin kullanılmasını yasaklamış, günümüzde olduğu gibi cahiliyye döneminde de varolan sihir, büyü, üfü­rükçülük, efsunculuk ve kehânetle uğraşma­yı menetmiş ve bu kapıları kapatmıştır.

 Ondört asır önce karantina uygulamasını getir­miş ve ''Bir yerde veba çıktığını duyarsanız oraya girmeyin, bulunduğunuz yerde veba çıkmışsa oradan ayrılmayınız."([3]) ilkesini       ge­tirmiştir. Böylece Hz. Peygamber, ferdî ve umumî sağlığa dikkat edilmesine önem ve özen göstermiştir.

 İnsanın sağlıklı ve dinç ol­ması için güreş, yüzücülük, binicilik, avcılık ve okçuluk gibi sporların yapılmasını istemiş ve çocuklara öğretilmesini de tavsiye etmiş­tir. Kendisinin de Hz. Aişe ile koşu yaptığı ha­dis kaynaklarında yer almaktadır. Hz. Aişe, O'nunla yaptığı iki yarışı şöyle nakleder: "Bir yolculukta Hz. Peygamber’le yarıştım ve O'nu geçtim. Şişmanladığımda yaptığım di­ğer bir yarışı ise Hz. Peygamber kazandı."([4])

 

İslâm'da zorunlu olduğu için tıb ilmini öğ­renmek ve tatbik etmek toplumlara farz-ı          kifayedir. Şayet bu meslek kimse tarafından öğrenilmezse toplumun tüm fertleri bu              so­rumluluktan kurtulamazlar.

 

Hz. Peygamber, hem kendi sağlığıyla hem de ashabının sağlıklarıyla yakından ilgilen­miş ve zamanının bütün tedavi yöntemleri­ne başvurarak gerekli ilaçları kullanmıştır.

Meselâ, çeşitli rahatsızlıklarında defalarca kan aldırmış ve başkalarına da bunu tavsiye etmiştir.([5])

 Hz. Peygamber zaman zaman ateşte kızdırılmış demirle dağlama yöntemi­ni kullanmıştır."([6]) Yine O'nun temizliğin öne­mine işaret ettiği, sık sık dişlerin misvaklanmasını tavsiye ettiği bilinen hususlardandır.([7])

 Aynı şekilde, yiyecek-içecek kaplarının ağızlarının açık bırakılmamasını öğütlemiş, insanların gelip geçtikleri yerlere ve durgun sulara defi hacet yapılmamasını emretmiştir.([8])

 

 Hz. Peygamber'in kendi zamanının tıp bilgisi­ne dayanarak birçok hastalık için değişik ilaçlar ve tedavi yöntemleri tavsiye ettiği yu­karıda bir nebze bahsedildiği gibi, hadis          kay­naklarımızda yer almaktadır.

 Bu uygulama ve tavsiyelerin kaynağının ne olduğu ve bunların nasıl değerlendirilmesi gerektiği ko­nusunda, geçmişte ve günümüzde farklı yo­rumlar yapılmıştır. Biz bu ihtilafları bir tarafa bırakarak şunu söyleyebiliriz:

Hz. Peygamber'in kendi dönemine ve için­de yaşadığı topluma ait geçmişten intikal eden bilgi ve tecrübeye dayanarak yapmış ol­duğu tavsiyelerin halk sağlığı bakımından pratik değeri bulunanların kabul ve tatbiki mümkün olmakla beraber, modern tıp ilmi­nin kabul edemeyeceği, hatta zararlı sayaca­ğı hususları, Hz. Peygamber'den geliyor diye kabul etmek ve savunmak mümkün değildir.

 Bu konuda ısrar etmek, Hz. Peygamber'in sünnetini ve onun maksadını ve hedefini doğru olarak anlamamak demektir.([9]) Şunu çok iyi bilmek gerekir ki, Hz. Peygamber'in esas gö­revi, tıp, ziraat, sanat, ticaret öğretmek olma­yıp, dini tebliğ etmek ve anlatmaktır.

 

 O, bütün hastalık çeşitlerini bilen ve bunlara reçete ya­zan, tedavi eden bir uzman hekim değildir. Kendisine böyle bir görev de tevdi edilmiş de­ğildir. Bu bakımdan, müslüman, günümüzde herhangi bir hastalığa yakalandığı zaman, modern tıbbın öngördüğü en ileri tedavi yön­temi ne ise (doku ve organ nakli de dahil) ona başvurmalıdır. Hz. Peygamber'in, dolayısıyla dinimizin tavsiyesi de budur.

 

Sonuç olarak; İslâm'da insanın değeri çok büyüktür. Bütün varlıklar içerisinde en şeref­lisi insandır. İnsan yeryüzünde Yüce Allah'ın halifesidir, her şey insan için insan da yaratanına kulluk için yaratılmıştır. Yüce Allah insanı en güzel şekilde yaratmış, ona şeref ve izzet bahşetmiştir. Bu sebeple o harika bir varlıktır. Onun hayatını ve sağlığını korumak da en başta gelen bir görevdir. Nice sağlıklı günler dileğiyle…

 

Dipnotlar:

1-Buhari, Teheccüd, 20

2-İbn-i Mace, Zühd,14; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 366

3-Buhari, Tıp, 30; Tirmizi, Cenaiz, 66

4-Ebu Davud, Cihad, 61

5-Bkz. Buhari, Tıp, 11-12

6-Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 138.

7- Buhârî, Cum'a, 8.

8-Müslim Eşribe, 96, Tahare, 68

9-Bu konuda bilgi için bkz. Hz. Muhammed ve Tıb (Doç. Dr. İ. H. ÜNAL), Makale, Diyanet İlmi Dergi, Özel Sayı, 2000, S. 181-190

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *