Konya
Parçalı az bulutlu
19°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
41,0564 %0,66
48,0093 %0,73
4.430,96 % -0,29
Ara

Dinimizin Eğitim-Öğretime Verdiği Önem-2

YAYINLAMA:

(Sohbetimize geçen haftadan kaldığımız yerden devam ediyoruz.İnşallah)

İlim ve fenler aklî seviyeyi geliştirdiği için İslâm, ilmi bütün Müslümanlara farz kılıp herkesi bununla mükellef tutmuştur. İslâm’da eğitim-öğretim, bir mecbûriyettir. Câhilin sorması ve öğrenmesi; âlimin öğretmesi ve bildiğini söylemesi görevidir. İslâm’a göre bilenin ilmini esirgemesi ve câhile bildiğini söylememesi (ilmi ketmetmek) yasaklanmıştır.([1])

Bugün toplumlarda eğitim-öğretim toplumsal meselelerin başında geldiği gibi, insana ve insanın yetişmesine verilen önem de; eğitim-öğretime verilen önemle birlikte incelenmektedir. Ekonomik faaliyetlerin ve teknolojinin öne çıkarılması, insanın ve insanın eğitilmesi konusunun önemini azaltamamıştır. Tam tersine bütün toplumlarda yetişmiş ve verimli personel ihtiyacı, eğitim-öğretimin gerekliliğini daha kuvvetli olarak ortaya koymuştur.

Eğitim, yetişkin neslin bir plân ve gayeye göre yetişmekte olan nesillerin gelişmesini sağlamak için yaptığı çalışmalardır. Bu anlamda eğitim “ruhu ve karakteri inşa ediyor, ferde ve millete bütün değerleri öğretiyor” demektir. Bir milletin yaşayış ve düşünüşüne ait bütün değerlerini, tarih içinde nesillerden nesillere geliştirerek aktarmak için yaptığı birçok faaliyet vardır ki, bunun hepsine birden eğitim faaliyeti denilmektedir. Eğitim, nesiller arasındaki anlayış yakınlığını ve âhengini koruyarak tarih boyunca millî şuurun devamını ve gelişmesini hedef alır. Böylece nesiller arasında dayanışmanın ve güç birliğinin ortaya çıkmasına yardımcı olur.

Eğitim, her neslin kendinden sonra gelecek olanlara, o güne kadar ulaşılmış gelişme merhalesini korumak ve yükseltmek niteliğini kazandırmak amacıyla verdiği kültürdür.

Yine eğitim, kuşaktan kuşağa, toplumdan topluma, bireyden bireye sosyal olarak geçen davranışın öğrenilmiş şekillerinden ibâret olan kültürün nakil sürecidir.

Bu bakımdan eğitim, fert açısından, insanın iç dinamizmine yardımcı olmaktadır. Her canlı gibi yaşama mücâdelesi veren insanoğlu, bu mücâdelesinde en büyük desteği eğitimle kazanmaktadır.

Eğitim olmadığı takdirde, çağların biriktirmiş olduğu kültür ve medeniyet mîrası kaybolurdu. Demek oluyor ki toplumun bekâsı ve gelişmesi eğitime bağlıdır. Eğer her nesil, hayat tecrübesini tek başına sürdürmek zorunda kalarak, kendinden önceki nesillerin kültür mîrasına sahip olmasaydı, hiçbir zihnî, sosyal ve teknik gelişmeden söz edilemezdi. Herhalde insanlık bugünkü seviyesinde olamaz, çok ilkel bir hayat sürmek zorunda kalırdı. İnsanlık, kendinden önce yaşamış atalarının bıraktığı yerden devam etmekte, onların her alanda ulaştığı bilgi ve becerileri eğitim yoluyla öğrenmekte, kendisi de bir şeyler ilâve ederek çocuklarına aktarmaktadır.

İşte ilk çağlardan beri devam edip gelen bu eğitim faaliyetleri sonucudur ki, her konuda gelişmeler olmaktadır. Bütün insanlığın medeniyet alanındaki gelişmesi böyle olduğu gibi, her milletin millî bekâsı da buna bağlıdır.

Eğitimde hem bilgi hem de davranış söz konusudur. Eğitimde zihin ve irade birlikte faaliyet göstermek durumundadır. Eğitimde bildiklerini yapabilme gücünü göstermek, içten gelerek benimsemek yerine getirebilme alışkanlığı ya da becerikliliğini kazanmış olmak esastır. Öğretimde ise yalnız bilebilmek esastır. Buna göre öğretim için yalnız zihnî faaliyet yeterli olurken, eğitim için ise bütün ruh ve beden kabiliyetlerinin birlikte uyum içinde faaliyet göstermesi esastır.

Eğitimcilere göre, “öğretimsiz bir eğitim tasarlanmadığı gibi, tersine olarak, eğitmeyen bir öğretim de olmaz.” Eğitim yönü dikkate alınmadan yapılacak bir eğitimle, kişilerin bilgi seviyesi yükseltilebilir, ancak kendisine, topluma, içinde yaşadığı milletin değerlerine severek bağlı olabilir mi? İşte bu konuda her zaman müsbet cevap vermek mümkün olamıyor. Bilgi ile davranış arasında zorunlu bir ilişki olsaydı, her öğrenim gören kimsenin kendine ve toplumuna yararlı bir insan olması gerekirdi. Alkolün zararını iyi bilenlerin hiçbirinin, alkol kullanmaması; dedikodunun haram olduğunu iyi bilenlerin dedi-kodu yapmaması gerekirdi. Bu misalleri çoğaltmak mümkündür. O halde öğretim tek başına yeterli olmamaktadır.  Ancak öğretimle milli eğitim desteklenmelidir.([2])

Nitekim eğitim-öğretim faaliyetlerinin iki yönlü amacı vardır. Bunlardan biri insana sahip olduğu bütün kabiliyetleri ile birlikte gelişebileceği bir ortam sağlamakken diğeri onu, içinde bulunduğu topluma uyum sağlayan, iyi vatandaş olarak yetiştirmektir. Kısacası amaç bir yönü ile insanın kendisine, bir yönü ile de topluma dönüktür. Bunlar birbirini tamamlamak durumundadır.

Konusu insan olması itibâriyle eğitim, insanda istenilen yönde davranış geliştirme faaliyeti veya insanlık idealine uygun insan yetiştirme faaliyetidir. Kendi içinde dengeli, toplum içinde uyumlu ve faydalı olan, arzu edilen insanın yetiştirilmesidir.

Eğitim insan için varsa ve insanı eğitimsiz düşünmek mümkün değilse, din eğitimini de eğitimden ayırmak mümkün değildir. Çünkü din duygusu, yok sayılması, veya kendi haline terk edilmesi mümkün olmayan, insanın doğuştan getirdiği bir duygudur ve eğitimin de amacı, insanın doğuştan getirdiği yeteneklerini sıra ile değil, birlikte ele alarak doyurmak ve geliştirmektir.

Ferdin ve toplumun gelişmesi için, insanın maddî ve mânevi cepheleriyle bir bütün halinde eğitilmesi gerekmektedir. Kişinin benliğinde bu denge kurulmadığı takdirde, yani sadece bedenî kuvvetler geliştirilip, ruhî kuvvetler ihmâl edildiği takdirde, bu tek yönlü ve eksik eğitimden mutaassıp insan yetişir. Ne adına olursa olsun, taassuptan da sâdece zarar ve gerilik doğar. İnsanlık tarihinin değişik dönemlerinde bunun acı örneklerini görmek mümkündür. Nitekim ortaçağ Avrupa’sında müsbet ilmin gelişmesine, din adına engel olunması dinî bir taassubun sonucu idi. Buna mukabil, aklın da müsbet ilim alanında kazandığı başarılardan dolayı mağrur olarak kafa tutması da bir taassup oldu. İşte bu her iki taassup, insanı madde ve mânâsıyla bir bütün olarak kavrayamayan, onun her iki yönünü birlikte alarak doyurup geliştiremeyen, onu tek yönlü ele alıp, diğer yönünü ihmal eden eksik ve yanlış bir insan ve eğitim anlayışının acı meyvesi idi.([3])

(Yazının devamına haftaya kaldığımız yerden devam edeceğiz.İnşallah)

1-Bkz. Kur’an-ı Kerim, Bakara; 2/146, Al-i İmrân; 3/187, Nisa; 4/37

2-Yrd. Doç. Dr. Halis AYHAN; Din Eğitimi ve Öğretimi, D.İ.B. Yayını, Ankara 1988, s. 37-40,48-49

3-Dr. Ahmet GÜRTAŞ; Atatürk ve Din Eğitimi, Basılmamış Doktora Tezi, Konya, 1993 s. 13,14

 

 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *