SENİNLE DEĞİL GEÇMİŞİMLE KONUŞUYORUM
YAYINLAMA:
| GÜNCELLEME:
İletişimde Zaman Yolculuğu
Hiç karşındaki kişiye bir şey anlatırken aslında seni tam olarak dinlemediğini hissettin mi? Ya da tam tersine, biri sana bir şey söylerken senin aklın çoktan geçmiş bir tartışmaya ya da çocukluk anısına gitmiş olabilir mi?
İşte tam da burada başlıyor iletişimdeki en büyük yanılgımız: Çoğu zaman konuşurken anda değiliz. Geçmişten taşıdığımız duygusal yükler, korkular, kırgınlıklar ve yargılarla iletişim kuruyoruz. Yani bir anlamda, karşımızdakiyle değil, kendi geçmişimizle konuşuyoruz.
Bir kelime, bir bakış ya da küçücük bir tavır bile bazen geçmişte yaşadığımız bir olayı tetikleyebiliyor. Böyle olunca da, aslında karşımızdaki insanı değil, kendi zihnimizin yansımasını görüyoruz. Oysa iletişim dediğimiz şey, iki kişinin “şimdi”de buluşması değil mi?
Beynimiz her olayı kendi filtresinden kaydediyor; özellikle de duygusal olayları. Bu kayıtlar eğer şifalanmazsa, aynı sahneyi tekrar tekrar yaşamak kaçınılmaz oluyor. Mesela çocukken ihmal edilmiş biri, yetişkinliğinde her “geç kalmayı” terk edilmek gibi algılayabiliyor.
İşin ilginç yanı, korkularımızın yüzde 99’u aslında hiç gerçekleşmiyor! Buna rağmen, sadece yüzde 1 ihtimal için hem kendimize hem de sevdiklerimize duvarlar örüyoruz. Sonra da “Neden kimse beni anlamıyor?” diye dertleniyoruz.
Peki ne yapmalı?
Öncelikle, o eski yankılardan özgürleşmemiz gerekiyor. Geçmişin sesini kısmadan, bugünün melodisini duymak zor. Bu süreçte de doğru yöntemleri uygulamak ve yol gösterici bir rehberle ilerlemek gerçekten hayat değiştirici olabilir.
Sonuç mu?
Daha kalpten, daha gerçek, daha neşeli bir iletişim.
Çünkü sonunda hepimiz sadece şunu sormak istiyoruz:
“Gerçekten beni duyuyor musun?”
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *