Kimler Empati Yapıyor?
Bu yazımızda çoğumuzun kullanmadığı empati duygusunu anlatmaya çalışacağım. Çoğu kişi için basit olan empati aslında karşımızdaki kişiyi anlamaya çalışmakta en çok işimize yarayan bir yöntem.
Birçok kişiyle karşılaşıyor, konuşuyor, dostluklar kuruyor ya da bazen sadece selamlaşıp geçiyoruz. Ama bu ilişkilerin içinde öyle anlar vardır ki, bir insanın bizi “gerçekten” anladığını hissettiğimizde içimizde tarifsiz bir güven duygusu belirir. İşte bu, empati dediğimiz şeyin gücüdür.
Empatiyi kısaca birinin yerine kendini koymak gibi düşünsek de aslında ondan daha fazlasıdır. Karşımızdaki kişinin ne hissettiğini anlamaya çalışırken, kendi duygu ve düşüncelerimizi kaybetmeden onunla duygusal bir bağ kurmaktır. Bunu başarabildiğimizde karşımızdaki kişi yalnız olmadığını hisseder, anlaşıldığını fark eder. Özellikle yardım ilişkilerinde –psikolojik danışma gibi– empati, adeta yol gösterici bir ışıktır.
Danışman ile danışan arasında kurulan güven temelli bağın temelinde bu anlayış yatar. Fakat empati sadece anlamakla kalmaz, bunu karşımızdakine hissettirmeyi de içerir. Bazen danışanın, “evet, tam olarak böyle hissediyorum” demesi, danışmanın doğru bir empatik temas kurduğunu gösterir.
Elbette bu kolay bir beceri değil. Zaman, pratik ve içsel bir farkındalık gerektiriyor. Çünkü empati, sadece duyduklarını değil, duyulmayanları da hissetmeyi içeriyor. Danışanın henüz kelimelere dökemediği bir duyguyu sezmek ve bunu uygun bir şekilde dile getirmek, bazen büyük bir iyileştirici etki yaratabiliyor.
Ama bu noktada bir tehlike de var. Danışmanın, danışanla fazla özdeşleşmesi ve onun duygularında kaybolması, yardım etme sürecini zedeleyebilir. İşte bu yüzden iyi bir psikolojik destek sürecinde, danışmanın da sağlıklı içsel sınırları olması gerekir.
Bunun yanında, yardım sürecinde empatiyle birlikte en az onun kadar önemli iki unsur daha vardır: koşulsuz olumlu kabul ve tutarlılık. Koşulsuz olumlu kabul, bir insanı olduğu gibi değerli görmek, onu herhangi bir davranışı ya da düşüncesi nedeniyle yargılamamaktır. Bu, “her şeye katılmak” demek değildir; aksine, kişinin varlığını olduğu gibi kabullenmek ve ona bir birey olarak saygı göstermektir.
Son zamanlarda bu ilişki sürecini etkileyen başka bir duygu daha sık gündeme gelmeye başladı: utanma. Özellikle danışma sürecine gelen bireylerde bu duygu, kimi zaman ifade edilmez, bastırılır ama çoğu zaman en derinde hissedilir. Çocuklukta yeterince empatiyle karşılaşmayan bireylerde, bu utanma hissi ilerleyen yaşlarda bağımlılıklara, öfkeye veya depresyona dönüşebilir. Terapi sürecinde bu utanmayı fark eden, yargılamadan yaklaşan bir danışman, kişiye büyük bir iyileşme alanı açar.
Bir diğer önemli konu ise kültürel farklılıklar. Her bireyin yaşadığı toplum, ait olduğu kültür, yetiştiği aile sistemi farklıdır. Yardım sürecinde bu bağlamları dikkate almadan yapılacak bir yorum, istemeden de olsa kişiyi suçlayabilir. Bu yüzden terapistlerin, farklı bakış açılarına açık olması, danışanın kültürel değerlerini anlayıp saygı duyması gerekir. Buna “kültürel empati” deniyor.
İster terapi odasında olsun ister gündelik hayatta, empati kurmak, koşulsuz kabul göstermek ve karşımızdakinin dünyasına dikkatle yaklaşmak; insani ilişkileri derinleştiren, onaran ve dönüştüren bir güç taşıyor. Belki de zaman zaman durup, birbirimize şöyle demek gerekiyor: “Seni gerçekten anlamaya çalışıyorum.”
Haftaya görüşmek üzere hoşça kalın.