AFFAN DEDEYE PARA SAYDIM, SATTI BANA ÇOCUKLUĞUMU
Cahit Sıtkı TARANCI’nın şiiri. Çocukluğum için para saymaya gerek yok. Ben her şeyi hatırlıyorum. Kimi üzgün kimi gün neşeyle dolduğumuz çocukluğumu hiç hatırlamaz olur muyum.
Allah vergisi “HATIRLAMA” bende biraz farklı. Arkadaşlarım hayret ederler, çoğunu ismen hatırlarım. Olayları çok erken yaşta hatırlarım.
Hatırlama yaşı kaçtır? Kaç yaşında olayları hatırlarsanız, erken hatırlama özelliğine sahipsiniz? Herhalde bu konuda bilimsel bir araştırma yapılmamıştır. Bir de olayların üzerinden ne kadar süre geçince hala hatırlamaya devam ediyorsunuz. Yada olaylar çok önemli olup sizde derin yaralar yada büyük mutluluklar içeriyorsa bunların unutulması çok zordur.
ANNEM RAHATSIZLANIYOR
1960’lı yılların ortaları. Annemin üst çenesinde birkaç dişi kapsayacak bir şişlik var. Konya’da ki diş hekimleri anneme İstanbul’u öneriyorlar. İyi de sormuyorlar maddi durumunuz ne alemde diye? İstanbul’da dayım var. Yol parası, oradaki masraflar ne olacak?
Maddi durumumuz o yıllarda kötü. Rahmetli annemin durumları müsait olan kardeşleri var. İki yüz liraya ihtiyacımız var. Evde bir ineğimiz var, maşallah çok iyi süt veriyor. Evin ihtiyaçlarına yettiği gibi artanı da satıyoruz. Mahalle komşumuz Yeğenoğullarından Ali Ağa var. Fazla sütleri ara sıra o alıyor. Annemin hastalığını biliyor. Anneme soruyor kızım ne yaptın hastalığı? Annem de tedavi için İstanbul’u önerdiklerini ama maddi imkansızlıklardan gidemeyeceğini söyleyince Ali Dede kaç lira lazım diyor. Annem iki yüz lira deyince ben veririm Hacı İbrahim (Babam) eline geçtikçe bana öder diyor. Annem çok seviniyor. Akşam babam işten gelince konu ona açılıyor. Babam öderim diyor. Oda çok duygulanıyor. İhtiyar Ali Dede çok önemli iyilik yapıyor.
Annemle büyük ablam rahmetliyi İstanbul’a uğurluyoruz. İstanbul’da ki rahmetli dayım karşılıyor. Telefon imkanları yok denecek kadar az. Mektup yoğun haberleşme aracı. Annem gittikten sonra anaya çok yanık olan ben bir şok yaşıyorum. Haber alamıyoruz, çok üzülüyorum.
Annem ve ablam İstanbul’a gidince biz Konya’da babam benden dört yaş büyük ablam ve ben kalıyoruz. Üzgünüz hem de çok üzgünüz. Komşumuz bizim diğer evimizde oturan Silleli kamyonculuk yapan Yusuf abi eşi Şükran abla, benden küçük oğlu Ahmet, çok küçük kızları Aliye. Şükran abla biz iki kardeşi kahvaltıya çağırıyor. Her gün Allah onlardan razı olsun. Nur içinde yatsınlar. Çocukları sağdır ama irtibatımız yok. Şükran abla bizi kahvaltıya çağırıp, derdimizi paylaşıyor. Akşam babam gelirken kıyma getiriyor ve kıymayı kavurup üzerine yumurta kırıyoruz. Derdimiz yemek değil ama mecburen bir şeyler yiyeceğiz.
Sonradan öğreniyoruz, annemin o dişindeki rahatsızlık kanser. O yıllarda bu hastalığın ne olduğunu bilmiyoruz. Yanılmıyorsam annem Haseki Hastanesinde yatıyor. Ağır birkaç ameliyat geçiriyor. Ablam başında refakatçi. Aile düzenimiz bozuluyor. Annemi rabbim bizlere bağışlıyor. Yaklaşık bir ayı geçkin bir süre sonra annem ve ablama kavuşuyoruz. Mutluluğumuz doruk noktada.
Erkek evlat anneye kız evlat babaya yanık olur. Nadiren bu kural işlemez. Bu tip ayrılıklar sevgiyi, saygıyı daha fazla arttırıyor.
Yine bu satırları yazarken, gözümde canlandı koskoca mazi.
Yaş yetmişe dayanmış biri olarak, çocukluğum gözümün önüne geliyor. Tabi bu hatıraları yazarken gözlerimiz nemleniyor. İnsan yaşlanınca geçmişi yad etmekten büyük mutluluk duyuyor.
Anne yok, baba yok, iki abla yok, dayı yok, hala yok, amca, teyze yok. Yok işte yok. Dedik ya 70’e merdiveni dayamışız. Yolun sonunu görebiliyoruz.
Rabbim geride kalan neslimize, sağlıklı uzun ömürler versin.
Malumunuz yaz ayları geldi ve herkes gibi bende bir süre yazılarıma ara verip tatilde olacağım.
Kalın sağlıcakla.