Bir Medeniyet Dönüm Noktası
-
yüzyılın en belirleyici teknolojik atılımlarından biri, hiç kuşkusuz yapay zekâdır. Bugün içinde yaşadığımız dönüşüm, yalnızca teknik bir gelişme değil; aynı zamanda sosyolojik, ekonomik ve felsefi boyutları olan bir paradigma değişimidir. Yapay zekânın yükselişi, insanlığın üretim, düşünme, karar alma ve hatta “anlamlandırma” biçimlerini yeniden tanımlamaktadır.
Yapay zekânın temel gücü, büyük veri setlerinden örüntü çıkarma ve bu örüntüler üzerinden öngörüde bulunma yeteneğidir. Bu yetenek, klasik algoritmaların ötesine geçerek “öğrenen sistemler” kavramını doğurmuştur. Makine öğrenmesi ve derin öğrenme modelleri, bugün tıptan hukuka, eğitimden savunma sanayine kadar pek çok alanda aktif şekilde kullanılmaktadır.
Ancak her teknolojik sıçrama, beraberinde bir dizi etik, hukuki ve toplumsal soruyu da getirir. Yapay zekânın karar alma mekanizmalarına dâhil olması, sorumluluk ve öznellik kavramlarını tartışmaya açmaktadır. Bir yapay zekâ sisteminin verdiği kararın sonucundan kim sorumludur? Bu sistemler bilinçli midir? Değilse, onlara ne düzeyde yetki verilmelidir?
Ekonomik boyutta ise yapay zekâ, emek piyasasını dönüştürmektedir. Rutin görevlerin otomasyonu, düşük ve orta düzey beceriye dayalı meslekleri tehdit ederken; aynı zamanda yeni iş alanlarının ve meslek gruplarının doğmasına da neden olmaktadır. Ne var ki bu dönüşüm, eğitim sistemlerinin yapay zekâya uyumlu hale getirilmesini, yaşam boyu öğrenmeyi ve dijital becerilerin artırılmasını zorunlu kılmaktadır. Aksi takdirde, teknolojik ilerleme toplumsal eşitsizlikleri derinleştirebilir.
Felsefi açıdan ise en temel mesele şudur: Yapay zekâ, insanın yerini mi alacak, yoksa onu tamamlayacak mı? İnsan aklı ile yapay zekâ arasında kurulacak ilişkinin niteliği, geleceğin en kritik belirleyicilerinden biri olacaktır. Bu noktada teknolojik gelişmenin kendi başına nötr olduğunu; onu yönlendiren etik çerçevenin ve siyasi iradenin belirleyici olacağını unutmamak gerekir.