Bir Sancaktara İhtiyacımız Var
YAYINLAMA:
| GÜNCELLEME:
Tarihin derinliklerine baktığımızda, yeryüzünde iz bırakmış her büyük gücün ardında ilahi bir meşruiyet iddiası taşıdığını görürüz. Kimisi kendini tanrının vekili ilan etmiş, kimisi gücünü kutsal bir kaynaktan aldığını söyleyerek hükmünü genişletmiştir. Çünkü insan, yaratılışı gereği acizdir; güçsüzlüğünü örtmenin en etkili yolu, kendisini aşkın bir kudrete dayandırmaktır. Bu eğilim, sadece belli bir inanca mahsus değildir. Neredeyse tüm inanç sistemlerinde, insanlar bir üst otoriteye sığınarak yeryüzünde söz söyleme hakkı elde etmeye çalışmıştır.
Ama bizim için mesele farklıdır.
Bizler Müslümanız. Yani hak olan bir dine mensubuz. Bu bir iddia değil, bir hakikattir. "Ama diğerleri de aynı şeyi söylüyor," gibi ifadelerle tarafsızlık kisvesi altında inancımızı flu bir zemine çekmeye çalışanlara aldanamayız. Biz bir tarafa aidiz. Biz Allah’ın tarafındayız. Ve bu, varoluşumuzun en net tanımıdır.
Evet, Allah’ın yardımıyla zalim susturulacak, mazlum korunacaktır. Bu bir temenni değil, bir sorumluluktur. Tarih bugün yeniden yazılıyor. Zaferler üzerinden yürütülen tartışmalarda kavimler öne çıkarılıyor; “Türk mü kazandı, Arap mı vardı, Kürt mü destek oldu?” gibi ayrıştırıcı söylemler üretiliyor. Oysa bu hak mücadelesi, ırkların çok ötesinde bir davadır. Bu bir ümmet meselesidir.
Unutmayalım: Doğru çiviye, çekiç vuran çok olur. Biz insanlar aciziz, eksiğiz, hataya meyilliyiz. Ama ne olursa olsun, hangi kökenden gelirsek gelelim, İslam’da birleşmedikçe istikamet bulamayız. Önce ruhlarımızı doyurmalı, kalbimizi arındırmalı, imanla dolmalıyız. Ardından maddi sebepler arkamızdan gelecektir. Çünkü bu dünya, hak ile batılın savaş meydanıdır. Günü kurtaran küçük stratejilerle değil, kıyamete kadar sürecek büyük mücadeleyle anlam kazanır.
Kur’an der ki:
"Sen onların dinine girmedikçe, senden asla razı olmayacaklardır."
Bu, bize rehberlik eden açık bir ilahi sözdür. Bu mücadele, insanların razı olması için değil; Allah’ın razı olacağı bir duruşu korumak içindir. Ve bu savaşın galibi, Allah’ın safında duranlar olacaktır.
"Sen onların dinine girmedikçe, senden asla razı olmayacaklardır."
Bu, bize rehberlik eden açık bir ilahi sözdür. Bu mücadele, insanların razı olması için değil; Allah’ın razı olacağı bir duruşu korumak içindir. Ve bu savaşın galibi, Allah’ın safında duranlar olacaktır.
Halkı yönetmek için dini kullananlar olabilir. Bu, elbette ki bir istismardır ve vebali ağırdır. Ancak bu suiistimaller, dinin rehberliğine olan ihtiyacımızı ortadan kaldırmaz. Aksine, bizi hakla yönetecek, İslam sancağını omuzlayacak, ümmete ufuk çizecek liderlere olan ihtiyacımızı daha da görünür kılar.
Para bir araçtır. Zafer, güç ve hükümranlık ise yalnız Allah’tandır. Evet, bu yol kolay değildir. Ama biz biliyoruz ki: Hayat bambaşka olur, Allah’la yürürsen.
O halde geri duramayız. İnancımızı tazeleyelim, niyetimizi arındıralım. Müslümanların yeniden ayağa kalkması için bir sancaktara, bir yöne, bir dirilişe ihtiyacı var. Ve o sancaktar, Allah’ın yardımına güvenenlerin arasından çıkacaktır.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *