Programın açılış konuşmasını yapan Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü ağabeyi Prof. Sami Güçlü’nün İstanbul’da Üniversiteden mezun olacağı yıl kendisinin de eğitimini sürdürmek üzere İstanbul’a gittiğini kaydederek “Üniversite olaylarının başladığı 1960’lı yıllarda herkes, fıtratı ve aldığı eğitimin paralelinde olan ideolojilerin peşine takılmıştı. Biz de elli beş yıl önce abimizin, abilerimizin peşine düştük. Kur’an Kursu ve İmam Hatip eğitimi görmediğimiz için eksiğimizi bu tür etkinliklere katılarak tamamlamaya çalıştık” dedi.
Ailesi hakkında da kısa bilgiler veren Dr. Güçlü “Biz Türklerin Oğuz boyundan Sarıkeçililer obasına mensup Konar Göçeriz. Osmanlı devleti iskân politikası uyguladığında önce Kundul’a gelmişiz. Sonra Ilgın tarafına geçip oradan Turgutoğulları’nın bulunduğu bölgede Kuyulusebil ve Çeşmelisebil’e yerleşmişiz. On altı yaşında yetim kalan babam ikinci cihan harbinde dört yıl askerlik yaptıktan sonra evlenip ilk çocuğunu yirmi sekiz yaşındayken kucağına almış. Bu sebeple o çocuk ailemizin şehzadesi, veliahtıdır. Bugün yetmiş beş yaşında olan abim, ailemizin medarı iftiharıdır” diyerek konuşmasını tamamladı.
Daha sonra kürsüye davet edilen Prof. Dr. Sami Güçlü köy hayatından kısaca bahsedip “Benim en büyük eksikliğim bir rehber öğretmen ile karşılaşmayışımdı. Ortaokul ve Lisede böyle bir öğretmenim olmadı. Oysa öğretmen tavsiyelerine çok ihtiyacımız vardı. Mesela küfrün bini bir para iken bize küfretmemeyi babamız öğretti” dedi.
Yüksek tahsil için İstanbul’a gittiğinde komünizm kelimesini Konya’da bir defa duyduğunu hatırlatan Prof. Dr. Güçlü “Kelimenin anlamını biliyordum. 1968’de üniversite işgalini yaşadım ve okulumuz üç gün kapatıldı. Bu sırada okuyamayacağım duygusuna da kapıldım. İlk defa Konya’dan çıkmış ve başka bir şehir görüyordum” diye konuştu.
Hayatına yön veren rehber kişilerle İstanbul’da tanıştığını kaydeden Güçlü “Nurettin Topçu’nun sohbetine gittik ve tanıştık, Mehmet İncili ile. Sonra Necip Fazıl’ın ziyaretine gittik ve kitaplarını imzalattık. Sohbetlerine de devam ettik. Konya Yurdunda kalıyordum ve orada bir öğrencinin, gazeteden kesip dolabına astığı Sezai Karakoç şiirini gördüm. Topçu, Necip Fazıl ve Karakoç benim hayat rehberim oldu. Ama yine de rehber bulmakta geciktiğimi düşünüyorum. Sonra Sebahattin Zaim’in konferansına gittim ve o benim dördüncü rehberim oldu. Orada Samiha Ayverdi hanımefendi ile de tanışıp istifade ettik. Tarık Buğra ile tanıştıktan sonra beşinci rehberimi de bulmuş oldum” diyerek sözlerini sürdürdü.
Üniversitenin ilk iki buçuk yılında öğrenciliği kâfi derecede hissedemediğini anlatan Güçlü, “Üniversite olayları sebebiyle yeterince eğitim alamadık. 1971 muhtırasından sonra öğrenci olduğumuzu hatırladık. Biz MTTB’li beş arkadaş idik ve beşimiz de lisansüstü eğitim sınavını kazandık. Bir şeye niyet edip hamle yaparsanız oluyor. Fakat doktora tezi verecek hoca bulamadım. Okulumuzda asistan hoca olan Enis Öksüz beni Fethi Gemuhluoğlu’na götürdü. Merhumun burs ve destek sağladığı çok talebe vardı. Beni yönlendirdiği hoca, onun ismini söylediğimde ayağa kalktı ve evraklarımı imzalayıp prosedürü başlattı. Sonra Sebahattin Zaim hoca beni devraldı. Sakarya Devlet Mühendislik Akademisindeydim ve savunma öncesinde, 16 Eylül’de İstanbul’da sınava girmemiz gerekiyordu. Biz sınava gitmeye hazırlanırken 12 Eylül Darbesi oldu. O gün iki arkadaşımızı gözaltına almışlar. Benim de alınabileceğimi söyleyenler vardı. Ben günü geldiğinde elime evraklarımı alıp yola çıktım ve beni hiç çeviren olmadı. Gününde sınava girdim” dedi.
Sol hareketin Avrupa’da 1968’in Mayıs ayında Paris’te ortaya çıkıp hızla yayıldığını ve üç ay sonra Türkiye’ye geldiğini anlatan Güçlü “Solun önünde hiçbir engel yoktu. Bir MTTB, bir de Türkiye Gençlik Federasyonu vardı ama onlar da bu konuda yeterince donanımlı değildi. Biz komünizm kelimesini yeni duyduğumuzda solcular mücadeleye hazır duruma gelmişlerdi” diyerek devam etti.
Siyasi çalışmalarına dair bilgiler de veren Güçlü, “Siyaset önemli ama herkesin yapamayacağı bir iş. Siyaset esnek bir alandır. Güçlü irade sahibi ve haiz insanlar siyaset yapmalıdır. Ben siyasi alana bir talepte bulunmadım ama elli iki yaşımda ısrarlı bir teklif geldi. Mümkün olduğunda ülkemize hizmet etmeye gayret ettik” dedi.
Anadolu Mektebi organizasyonuna dair bilgiler vererek sözlerini sürdüren Güçlü “Anadolu Mektebi İhtiyacımız olan, geleceğimizi inşa edecek bir niyetin kurgulanmasıdır. Bunun yolu da ortak kültürel paydamızı büyütmektir. Maalesef biz çok parçalı hale geldik. Aynı ailede he görüşten insanlar olmaya başladı. Ortak paydamızı büyütürsek sorunun çözümüne katkı verebiliriz. Yeni nesle, kimlik inşa edici bir program uygulamanın gerekliliğini yerine getiriyoruz. Elliye yakın ilde faaliyetimiz var ama sayıdan ziyade nitelik üzerinde duruyoruz. Çünkü dünya ihtiyaç duyduğu insanı özenle yetiştirirken biz tesadüfen yetiştiriyoruz. Bizim formda bir nesle ihtiyacımız var. Selçuk Bayraktar bir tane değil de on tane olsa, Aziz Sancar yirmi tane olsa, Sebahattin Zaim otuz tane olsa ülkemizde çok şey değişir” diyerek konuşmasını tamamladı.
Program sonunda Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü, ağabeyi olan Prof. Dr. Sami Güçlü’ye kitap takdim etti.
