Konya
10 Mayıs, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.29
  • EURO
    34.88
  • ALTIN
    2442.7
  • BIST
    10268.58
  • BTC
    62786.1$

TÜRK’ÜN MANEVİ GÜCÜ

27 Ocak 2018, Cumartesi 09:26

Elhamdülillah Müslüman’ım. Bedenim Türk olarak yaratılmış Rabbim böyle istemiş. Bu benim kendime olan özgüvenimi sağlayan koruyan ve geliştiren en temel faktördür. Hamdolsun ki; Ben Müslüman bir beldede doğmuşum. Benim karakterimi oluşturan özneller bunlardır. Müslüman bir Türk’ün seciyesi nasıl olur? Olmalıdır? İşte ben buna uygun yaşantımı nasıl düzenlemeliyim? Nasıl yaşamalıyım ki? Dünya ve ahretim mamur olsun inşallah.

Beni hayat bağlayan nedenleri, bana yaşama gücü veren manevi dinamikleri ve beni bekleyen geleceği fizikötesi realiteyi bilmem gerekir. Ve ben bu dinamikler üzerinde kendime en uygun bir yol haritası oluşturmam için sürekli kendimin muhasebesini yaparak hata ve yanlışlarımı giderme konusunda kendi sürekli sigaya çekmeliyim.

Efendim ben bu girişten sonra esas meselemize dönmek istiyorum. Türk’ün manevi gücü denilince dünyada hiçbir millete nasip olmayan bir güç ve hazza sahibiz. Bunu bütün dünya âlem biliyor bunu herkesler de bilip ona göre kendine çeki düzen vermesi lazım. Bize has olan bu duygusal motif öyle bir güç moralitesi aşılıyor ki; insanın iç dünyasında ayrı bir öznel birim öznel bir gerçeklik hâsıl oluyor. İslamiyete teslim olduktan bu yana bize kimliğimize yaşantımıza ait değişim tam olarak bizi has kılmış ve varlığımızın sorunsuz bekası haline gelmiştir. Öyleyse millet gerçeğini çok iyi analiz etmek ve iyi anlayıp tanıma uygun bir realiteyi kabullenmek gerekir.

Peki, bu nedir? Diye soralım o zaman. Yani millet gerçeği nedir ve nasıl olmalıdır? Milletin inançları ve kanaati boşuna değildir. Millet gücünü kimden alıyor? Kendi insanının inancından değerlerinden ve sahip olduğu diğer dinamiklerinden. Madem ki milletin bir inancı var,o inanç ne olacak elbet korunacak,sahip çıkılacak ayakta tutulacak ve sağlam bir bünyede ilelebet yaşayacaktır.Hasılı milletin kanaati,düşünce seçim ve  seçilme hürriyetine sahip kılınılmışlığı, manevi yapısı,mukaddesatının kutsallığı mutlak surette devletin yönetim organizasyonu nezdinde dikkate alınmalı ve asla küçük düşürücü ve rendice edici alaya alıcı herhangi bir eylemin odağı haline getirilmemelidir.İnanç ve kanaat hürriyeti demek insanın serbestçe yaşayabilmesi ve hür iradesine uygun inançlarını savunabilmesi anlaşılmalıdır.

Yani şunu söylemek istiyorum. Bir devlette kanun tüzük yönetmelik vs. organize olurken ve teşkilat haline getirilirken vaz edilen yasalar metninde millet gerçeğinin sahip olduğu din vicdan kanaat hürriyeti ve buna uygun toplumsal gerçeklik yani yaşayanların sakin durumları mutlaka dikkate alınmalı ve düzenlemelerde bu hususa özgün atıfta bulunulmalıdır. Millet; yaşayan bir olgu ve gerçeklik öngörüsüdür. Devlet milletin manevi enstrümanlarını dikkate alarak teşkilatını oluşturmalıdır. Kutsalı olmayan insan ve medeniyet yoktur. İnancı ne olursa olsun insan bu inancından alıkonmamalıdır. Geçmişte insanımızın huzurunu bozucu bizzat devlet eliyle inananlar üzerinde tazyikli bir baskı gücü medya ve diğer basın yayın organları eliyle gerçekleştirilmiştir. İnsanın inşası kadar önemli bir mesele olmamalıdır. Her şeyin merkezinde insan varsa felsefemiz insanı yaşat ki devlet yaşasın olmalıdır.

Bugün ki manevi dünyamıza vurulan geçmişteki en büyük yanlışımız koyu bir devletçiliği, laikçilik kavramıyla kıvrak bir bütünlüğe eriştirip insanı dinden imandan uzaklaştırmayı yeğlediler ama hamdolsun tıpkı eski Rusya’daki gibi bilhassa Müslüman Türk insanına böyle zulmü reva görenler emellerine ulaşamadılar. Camileri kapatmalar ahır haline getirmeler zulme misal vereceğimiz iki örnek olsa da, onlar sadece kara bir kitabın kara sayfalarında yer aldı. Anlaşıldı ki; milletle milletin inancıyla uğraşmak dini değerleriyle uğraşmak, kimseye bir şey kazandırmıyor. Tarihi bir hakikati burada teslim edelim. Hiç bir medeniyet dini ve dini değerleri ve güzel ahlakı inkâr edemez. Çünkü ahlakın kaynağı dindir. Demek insan ve medeniyet birbiriyle ilintili, birbiriyle eşleşmiş ve asla etle tırnak misali ayrılmaz ekollerdir.

Milletin manevi dinamizmi hukuki teminatlarla mutlaka korunmalıdır. Devlet bu meyanda milletine sahip çıktığında millette daim olarak ona sahip çıkacak ve bu siyasi ve hukuki teşkilatlanmış organizeyi ihya edecektir.

İşte biz bu manevi güç ve moralle her şeyin üstesinden gelir ve tarihimizden alacağımız ivme ile ölmeyi nimetten sayan bir anlayışla ister birey ister ordu teşekkülü altında tüm sıkıntıları aşarız.

Özetleyelim kısaca Türk demek İslam demektir. Hani balkanlarda bir zamanlar kim olduğu sorulunca Türk’üm derlermiş ki; Avrupalılar bunun Müslüman demek olduğunu biliyorlardı.

Düşünün koca seyyid onbaşı 276 kiloluk bir mermiyi topun ağzına sürüp,  üç kez basamakları inip çıkarak göğüs ve omuz kemik çatırtıları arasında Allah’ım bana güç kuvvet ver diye dua niyazda bulunuyorsa,  bu ona sahip olduğu İslam inancındadır. Oşin zırhlısının sulara gömülmesi Çanakkale’nin seyrini değiştirmiş ve 250 bin şehit verdiğimiz bu savaşta bizi ayakta tutan tek şey Allah’a olan bağlılığımız olmuştur.

General Hamilton Çanakkale ile ilgili anılarını anlatırken, Bizi Türkler’in maddî gücü değil, mânevî gücü mağlup etmiştir. Çünkü onların atacak barutu bile kalmamıştı. Fakat biz, gökten inen güçleri müşâhede ettik!..” diyerek bir gerçeği ifade etmiştir.

Ya Churcill şöyle haykırıyordu ezikliğinin şahikasını:“–Anlamıyor musunuz, biz Çanakkale’de Türkler’le değil, Allah ile harbettik!.. Tabiî ki yenildik…”

Nihayetinde gönülden bir teslimiyetle Allah’a bağlanan kalpleri hiçbir güç yenemez. Biz islamla şereflendikten sonra hayat görüşümüz ve genetikten gelen karakterimiz teslimiyetin nuruyla aşka gelmiş ve benliğimiz özümüzün kuvvesini açığa çıkarmıştır.

Biz ancak islamla ayakta kalır ve varlığımızı devam ettiririz. O yüzden birey-aile-toplum-millet ve ulaşılan devlet örüntüsü bir sosyal ve manevi doku ile birbiriyle alakalı ve bağlantılıdır. Batılılar biliyorlar ki; “ bizi Türklerin manevi gücü yendi diyebiliyorlarsa o güce sahip çıkmak ve korumak halkının manevi dinamiklerini de sağlam tutup geliştirmek  devlet teşkilatlanmasının daimi  ve önemli görevidir.Ve böyle olmalı böyle devam etmelidir.Varlığımız ve bekamız buna bağlıdır.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.