Konya
10 Mayıs, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.29
  • EURO
    34.87
  • ALTIN
    2436.6
  • BIST
    10268.58
  • BTC
    63085.26$

TÜRK VE KÜRT KARDEŞTİR

30 Kasım -1, Pazartesi 00:00

Ahmet Hamdi Tanpınar,”İnsan değişmezse çürür” , Mevlâna Hazretleri de “ Dün geçti, bugün yeni şeyler söylemek lâzım” diyerek değişimden bahseder. Daha iyiye ve güzele ulaşabilmek için, dünlerin üzerini sağlamlaştırarak geleceğe yönelik makul ve mantıklı plânlamalar yapmak zorundayız.

Değişim katiyetle elbise değiştirir gibi üzerinde bulunanları çıkarıp atmak değil, aksine sahip olduğun değerlerin korunarak günün şartlarına göre gereken tedbirleri alabilmektir.

Günümüzde en çok kullandığımız kavramlardan biride batılılaşmak/çağdaşlaşmak vb. gibi ifadeler olmasına ve günü birlik politikacılarımızın dillerinden hiç düşürmemelerine rağmen, 1923 yılından buyana epey bir zaman geçmiş ama, hedef olarak plânlanan batılı çağdaş ölçüler/değerler bir türlü yakalanamamıştır.    

Demek ki:  bal, bal demekle, parmak yalamakla bu işler olmuyor. Batılı kendi kulvarında bilmem kaç yüz sene bu işin hesaplaşmasını toplumsal bazda yaşarken bizimkiler hazır çöreğin peşine düştüler. Taklit yoluyla bu iş halledilseydi şimdiye kadar biz batıyı geçmiş hatta çağdaş medeniyetin üzerine çıkmıştık. O halde mesele zihinlerde olması gereken değişimdir. Ya da başka bir ifadeyle asıl inkılâp kendi üzerinde zihniyetinde/ruhunda yaşadığın değişimdir.

Ülkemizin kendine özgü genel gerçeklerinden uzak, toplumla ihtilaflı, sadece kendi görüşleriyle yaşayan, kendine bile yabancı,  ufuksuz, politik kaygılarıyla kavgalı, değerlerine yabancı,  kendisiyle yüzleşememiş kısır çekişmelerin eteğine yapışan, kendisine bırakılan mirasın hovardalığına soyunmuş dar kalıptan bakan sadece laf kabadayılığı yapan, kendi ülkesini başkalarına şikâyet eden politikacılarla uzun soluklu bir yerlere varmak mümkün değildir.

Mahkeme kadıya mülk olmadığına göre, hangi makam ve mevkide bulunursak bulunalım bu makam ve mevkilerin hepsi bir gün bizi bırakacaktır.

Büyüklerden kalan değişmeyen şaşmaz ve aymaz inat/ politik hırslılık küpünü kırıp, bundan vazgeçerek “Biz yeni nesil böyle olmak istemiyoruz, bireysellik değil, toplumun menfaatlerini ön planda görmek istiyoruz” kısaca artık anadan atadan kalma, geleneksel politik uygulamalar yerine akılcı ve toplumsal gerçeklerle bağdaşan, ufuksal anlayışa ve zihniyete uygun politikalar üretmek istiyoruz diyen bir nesil bekliyoruz açıkça.

 Malumunuz partici ve pırtıcı olmadığımız için “hep siyaset üstü düşünmeye ve ülkemize aşkımızı dillendirmeye gayret edeceğiz. Bizden beklenilen inançlarımız doğrultusunda yaşamak ve yaşatmaya çalışmak olmalıdır. 

Politik hesaplar ve popülizm insanları hırs peşinde koşturur, bir zamanlar sırf inatlıkları yüzünden bazı politikacılarımızın göz göre ülkenin uçuruma doğru gitmesine rağmen bir araya gelemedikleri gerçeğini nasıl göz ardı edebiliriz. Hatta günümüzde düzenlenen Taksim gezi olayları ve peş peşe yapılan darbe girişimleri ile ülkeyi yine menfaatlerine peşkeş çektirmek isteyenlerin, anarşi ve terörden beslenip medet umanların, Ergenekon yapılanmalarının, devlet içinde devlet oluşturmaya çalışanların gayretleri boşa çıkarılmış, ülkemiz bu tür olumsuzluklardan ekonomik ve siyaseten çok çekmiştir.

Sen ben kavgası, klakson/düdük kavgası çalar gibi verilen anlamsız kavgalar bitsin artık. İnsan yetiştirelim diyorum. Terini akıtacak, acıları ve sevinçleri paylaşacak, ruhunu ve enerjisini halkının emrine vermiş, sermayesi sevgi, emeğinin karşılığını Allah’tan bekleyen insanlar yetiştirelim diyorum. Bizler ne çektiysek, diline-dinine- tarihine-değer yargılarına-inancına karşı çıkan ve bunlarla kavgalı politikayı menfaati için yapanlardan çektik.

Millete hizmet etmek bilinsin ki; bilgiden/insan yetiştirmekten/adam gibi adam davrananlardan geçer.

Millet menfaatini parti menfaatinden üstün tutan kaç kişi var bugünkü parlamentoda. Bir zamanlar işi pişkinliğe vurarak ülkede yoklar birbirini kovalarken” Mazot vaadı da içtik mi?”diyenlerin peşine düşmekle bu ülkenin ne kaybettiği ortada değil mi?  Hazineyi yetmiş sente muhtaç edenlerin politikalarını bugünün değişen ve gelişen hızla kendini aşmaya çalışan ülke/ şehir değişimleriyle ya da insan zihniyetiyle bağdaştırabilir misiniz? Meclisi çalışmaz hale getirenlerin, Ülke meselelerini çözümsüzlükle boğuşturanların bıraktıkları sorunların halâ toplumsal barışın ihdasında bir engel olarak görüldüğü gerçek değil mi? Çünkü onlardı insanları kardeş kavgasına sürükleyenler ve yine onlardı, anarşi biraz daha olgunlaşsın diyenler. Ancak bilgisiz siyaset ya da kendini başka ülkelere adayanlar kendi milletine bu kötülükleri yapar. Eğer şartlandığımız ve şaşmaz ölçü kabul ettiğimiz kendi siyasi/politik/particilik kisvesinden kendimizi arındırmaz ve inadına “ben”duygusuna kendimizi kaptırmışsak işte o zaman objektif düşünmemiz mümkün değildir. Objektiflik ortadan sıyrıldığında fanatizm meydanda gümbür gümdür davul çalar.   Fanatizmin pençesinde pozitif anlamda bir bakış açısı oluşturmak ve insanları kardeş mesabesinde görmek ise hayaldir/yalandır.

Unutmayalım ki: Partili olmak başka partici olmak başkadır. Ama bizde herkes her yöne doksan dakka particidir.

Sonuç olarak diyorum ki; Eski siyasilerin referansları ve uygulamalarıyla bir yere varılamaz.

Eğer ki yüreğimizde kardeşlik ve birlik dokusu güç birliğinden yana olmayı gerektiriyorsa hiç beklemeden bende varım diyebilmeliyiz.

Türkiye’yi kardeş kavgasına sürükleyenlerin ve kısır çekişmelerin ağına/ girdabına düşürenlerin hatalarından ders çıkararak yepyeni bir zihniyet değişimini başlatmalı ve yaşamalı ve uygulamalıyız.

Gün, günü birlik kendi çıkar ve menfaat günü değil, toplumun ve çocukların geleceği için iyi bir başlangıç yapma ve kalıcı bir miras bırakma günüdür.(Heva ve hevesinden uzaklaşmış)

Gün bana ne? Neme Lazım deme günü değil, Kanuninin sütkardeşi Yahya Efendinin verdiği örneğin akılda tutulması günüdür. Hem tutulacak hem de neme lazımcılık yapılmayacak.

Gün, nefsine aşırı güvenerek başkalarına hodri meydan çekme günü değil, Nefis putlarını kırma, kardeşlik duygularını güçlendirme ve toplumsal birlikteliği şahlandırma günüdür.

 Gün çağdaşlığın fukaralığında boğuşma değil, zihniyet kazasından kurtulma ve kendini aşma günüdür

Artık insanımızın: kaypak kavramların arkasına sığınanları, kendi şahsiyetini saklamaya çalışanları, niyetlerini gizleyenleri, bilmem neresinden konuştuğu belli olmayanların hallerini anladıklarını ve bugüne kadar bu ülkeye verdikleri zararları fark ettiklerini ümit ediyor ve insanımızın ferasetten uzak olmadıklarını düşünüyorum.

Ucuz ve karanlık işler peşinde koşanların arkasından değil, gerçekçi olanlarla beraber yürünülmesi gerektiği gerçeğini ve yepyeni bir Türkiye özlemini içimden/özümden gelerek söylüyorum.

Ve… Herkesi gönül hanemize davet ediyor,  bu buhranlı ortam da sağlıklı düşünmeyi, kararlarımızı ve çalışmalarımızı tekrar gözden geçirmeyi bir kardeşlik vesilesi sayıyorum.

Allah’a emanet olun.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.