Konya
09 Mayıs, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.27
  • EURO
    34.74
  • ALTIN
    2397.0
  • BIST
    10247.75
  • BTC
    61500.104$

TEVAZU EHLİ OLABİLMEK?

18 Ocak 2016, Pazartesi 08:44

Allah Rasulü (s.a.v.) nübüvvetten önce de mürüvvet itibarıyla kavminin en üstünü, soy itibarıyla en şereflisi, ahlâk bakımından en güzeli idi.Komşuluk hakkına en ziyâde riâyet eden, hilim ve sadâkatte en üstün olan, emniyet ve güvenilirlikte en önde gelen, insanlara kötülük ve eziyet etmekten en uzak duran o idi. Hiç kimseyi kınayıp ayıpladığı, hiç kimseyle münâkaşa ettiği görülmemişti.(1)    

Yüce dinimiz İslâm tevazu konusuna çok önem vermiştir. Bizlere en güzel örnek olan Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) tevazu içinde bir hayat yaşadığı gibi ümmetine de tevazu ehli olmalarını her vesile ile tavsiye etmiştir. Bir gün huzuruna bir adam getirilir, lâkin gelen kişi korkudan titremeye başlar. Bunu gören Resul-i Ekrem: ‘’Sakin ol, ben bir melik değil, Kureyş’ten, kuru et yiyen bir kadının oğluyum’’buyurmuştur.(2) 

Bizler hepimiz kardeşiz; Çünkü aynı anne ve aynı babadan, Hazreti Âdem (a.s.) ve Hazreti Havva’nın çocuklarıyız. Hepimiz, aynı topraktan, aynı çamurdan aynı özden yaratıldık. Bütün bunların zirvesinde olan ve bizi kardeş eden daha muhteşem bir kardeşlik var ki o da iman kardeşliğimiz, İslâm kardeşliğimizdir.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de buyrulduğu gibi “’müminler, ancak kardeştirler.’(3)  Allah’ımız bir, aynı Allah’a inanıyoruz, aynı peygambere aynı ahirete iman ediyoruz, aynı kıbleye dönüp, aynı namazı kılıyoruz, aynı secdeye ve aynı rükûya varıyoruz.

Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) Veda Hutbesi’nde “Hepiniz Âdem’densiniz, Âdem de topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap olana, beyaz olanın siyaha, siyah olanın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.” buyurmuştur.                                                                                                                                                      Bir toplumun huzur ve sükûn içerisinde mevcudiyetini devam ettirebilmesi için o toplumun fertlerini, birbirlerine saygı, sevgi ve kardeşlik duyguları ile sımsıkı bağlanmaları gerekir. Lâkin fertlerin birbirleri arasında kibir ve kendini beğenmeler, başkalarını hakir görmeler arttığı vakit aralarında sevgi bağlarının koptuğu birbirlerine karşı samimi olmayan hatta kalplerinde kin, nefret, düşmanlık, kıskançlık gibi kötü huylar besleyenlerin çoğunlukta olduğu bir toplumda ne huzur ne kardeşlik ne de bereket olur.

Aksine bu kötü huyların yerine muhabbet, ahlâk, fazilet, adalet ve tevazu gibi güzel huylarla gönüllerimizi ihya etmek zorundayız. Toplum içinde yaşayan kişilerin rütbesi, makamı ne olursa olsun birbirleriyle olan münasebetlerinde kardeşçe tevazu, alçakgönüllü, şefkât ve merhametle davranış sergilemelidirler.                                                                                                    

Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın halis kullarının yeryüzünde vakar ve tevazu içinde olmasını Kur’an-ı Kerim’de; “Rahman’ın o kulları ki onlar yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler, cahiller kendilerine (hoşlanmadıkları bir) laf attıkları zaman, -selâm- derler. (Sözün doğrusunu söyler ve onlarla çatışmazlar.)”(4) diye haber vermektedir.

Sevgili Peygamberimiz, Cenâb-ı Hak için tevazu gösterenin Allah (c.c.) derecesini yükseltir.(5) buyurmaktadır. Ululuk taslayanları da alçaltacağını bildiren Mevlâ’mız; emirlerini kibir ve gurur yaparak yerine getirmeyen kişiler için; “Bana ibadetten kibirlenip uzaklaşanlar var ya işte onlar hor ve hakir olarak cehenneme gireceklerdir.”(6) diye bizleri uyarmaktadır.

Kibir ve gurur insanın değerini düşüren, ibadetlerini hükümsüz bırakan ve ilâhi mükâfatlardan mahrum eden kötü bir huydur. Bir Müslüman’da bulunmaması gereken bir huydur. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde: “Kalbinde zerre miktarı kibir bulunan kimse cennete giremez.” buyurmuşlardır.

Kişinin hem mütevazi ve hem de vakûr olmasını yüce dinimiz İslâm, teşvik etmekle beraber bu hususta aşırı gitmeyi de yasaklamış olup, lâkin aşırı gitmenin insanı zillete düşürebileceğini ve insanların maskarası hâline gelebileceğini de uyarmıştır.

 Mütevazi ve alçakgönüllü olacağım diye başkalarının gözüne girmek adına herkesin hakaretine, adice davranışlarına tahammül göstermek, aşağılamalarına razı olmak da ahlâki bir fazilet sayılmamaktadır. Vakarlı olacağım diye aşırıya kaçmak da insanı kibirli yapabilmektedir.

Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyuruyor: "Allah katında en değerliniz en çok Allah'tan korkanınızdır".(7) Öyleyse insanların kendilerini üstün görmeleri yanlış bir davranıştır. Başka bir ayette de Allah-u Teâlâ: Siz nefislerinizi övmeyiniz, kimin müttakî olduğunu Allah daha iyi bilir"(8) buyurarak yine bize mütevazi olmamızı her vesile ile emretmektedir. Bu konuda Peygamber Efendimiz de şöyle buyurmuştur; "Muhakkak Allah Teâlâ, bana, sizin mütevazi olmanızı vahyetti"(9)      

Görülüyor ki tevazu ve vakar sahibi olmak dinin emridir ve insan haysiyetine yakışan da budur. Zira Hz. Peygamber: "Eğer paça yemeğine çağırılsaydım icabet ederdim ve bana paça gönderilseydi kabul ederdim"(10) buyurmuştur. Bu hadis, "mütevaziyim" demekle tevazu sahibi olunmayacağını, tevazuun bir davranış biçimi olduğunu göstermemektedir.     

Unutmayalım ki hiçbir gölgenin bulunmayacağı kıyâmet gününde Arş-ı Âlâ’nın gölgesi altında muhafaza edilecek yedi sınıftan biri de, birbirlerini Allah için seven din kardeşleri olacaktır.(11) Ne mutlu o sınıfa dahil olanlara. Gönülden Muhabbetlerimle.

Dipnotlar:                                                                                                                                                                1-İbn-i Hişâm, I, 191; İbn-i Sa’d, I, 121.                                                                                                                                          2-Gazalî, İhyâu Ulûmi'd-din, Kahire, 1954, II, 483, 484.                                                                                                             3-Hucurât Sûresi, 49/10.                                                                                                                                                         4-Furkan Sûresi, 63.                                                                                                                                                                 5-Müslim Bir ve's Sıla, 69; Tirmizî, Birr, 82.                                                                                                             6-Mümin Sûresi, 60.                                                                                                                                                                            7- Hucurat Sûresi, 49/13.                                                                                                                                                                                  

8-Necm Sûresi, 53/32.                                                                                                                                                                9-Rizazu's-Salihin, II, 37.                                                                                                                                                          10-Riyazü's-salihin, II, 41.                 

11-Bkz. Buhârî, Rikak, 24.                                                                                                                                                               

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.