Konya
11 Mayıs, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.24
  • EURO
    34.77
  • ALTIN
    2445.5
  • BIST
    10235.98
  • BTC
    60827.75$

SİYASET(İ) KONUŞMAK (1)

04 Mart 2017, Cumartesi 07:44

Arapça kökenli olan siyasetin günümüzde karşılığı olarak yunan dilinden alınma politika kelimesi daha çok kullanılmaktadır. İnsanların taleplerine karşı farklı şekillerde davranmak ve çok yüzlülük olarak tanımlamaya dâhil olan bu kelime zaten ilk bakışta batının gerçekleriyle örtüşmekte ve onların hedefe ulaşmak için her yol mubahtır makyavelizmine uygun olarak işlevini sürdürmektedir. Siyaset terim olarak devleti ve toplumu idare etmek sanatıdır. Daha çok bizim literatürümüz de yeniden ve kendine özgü bir karşılığı kıvamı bulmaya çalışan bu kelimeyi bilhassa mütedeyyin insanlarımızın hissiyatlarında dünya ve ahret saadetlerine yöneltme gayret ve çalışmalarından ibaret olarak görülmekte ve bir nevi dini inancımızın kaynak olarak esas alındığı ilkeler umdeler prensipler değerler örf ve adetlerle dine aykırı olmayan töre vs. hepsi bir kültürel birikimin değer addeden unsurları olarak insanı, devleti, toplumu ayakta tutmaya çalışan bu hayat ölçülerini;  işte siyasetçi/politikacı bunları tebliğe memur olarak kendini görmektedir. Bugün çok kullandığımız ve her ikisi ile de iç içe yaşadığımız bu kavramların insana getirdiği/yüklediği sorumluluk küçümsenemeyecek derecede ve ihmal edilmeyecek gerçeklerde hangi devlet yapısı olursa olsun önemli bir meseledir. Asla savsaklanmaz.

Siyaseti gerçekten içinde yaşadığı ve inkâr etmediği beslendiği ve onunla amel ettiği toplumun değer yapılarından alan ve bunu dünya ve ahret kaygısı ile hiçbir şekilde menfaat gözetmeden sunanlar ile sadece işi dünyevi meselelerle geçiştirip insanların hayrına ve gelişmesine yönelik ufkunu açıcı iş ve icraatlar yerine günlük saplantılarla ve takıntılarla geçiştirmeye çalışanlar, toplumun dinamizmine düşman olarak kendilerini yetiştirip kendi insanının değer ölçülerini yok sayıp bir şekilde başka kültürlerle beslenip onların has adamlığına soyunanlar maalesef duygu düşünüş yaşayış şekil hatta gösterdikleri duruş yönüyle bile birbirlerinden farklıdırlar ve hatta birbirlerine tamamen zıtlık derecesindedirler.

Hem dünyevi hem de uhrevi yönü olan insanın hayrlı bir yaşantı içerisinde olması konusunda ilham kaynağı olarak hep insanı merkeze alarak onların iş ve eğitimlerinin yanı sıra bilgi eğitim kültürel yönden beslenme düşünce ufkunu geliştirme fikir önerme ve serbestçe düşüncesini söyleyebilme gibi eylemlerinin gelişimine zemin hazırlayarak hizmeti gaye edinme elbette faydalı ve toplumun birlik ve dirliğine yönelen olumlu gelişmelerdir. İnsanların önündeki engelleri kaldırarak onları başta dini inançları gelenekleri ailevi ilişkileri örf adet ve töre gibi kültürel zenginliklerin yaşatılması ile herkese sağlanabilecek her olumlu gelişme aynı zamanda ekilen iyilik tohumlarının kalplere yerleşmesi ve devlete olan aidiyet bağının güçlenmesi demektir.

İnsanın ve toplumun hedefinde olan ve bir arada yaşayan insanların hepsinin de ideali olan dünyevi ve uhrevi toplumsal ihtiyaçlarda insanların önünü kesmeyen ve onların ihtiyaçlarını teminde üretilen fikirler ve çözüm yolları hedefin gerçekleştirilmesinde takip edilen metotları(yöntemleri) ortaya çıkarır. Yöntem farklılıkları kimi zaman kısır çekişmelere uzanan nizahları getirse de aslında her kavga sonunda mutlaka farklı çözüm önerileri bizlere zenginlik olarak farkında olmadan sunulan hizmetlerdir. Örnek verecek olursak bugün daha çok imkânlı toplu konut projeleri üretilmesi, evsizlere ulaşılması evsizlerin konut ihtiyaçlarının karşılanması, işsizliğin önlenmesi, okumak isteyenlere fırsat eşitliği işini kurmak isteyenlere tanınan ve inanç şekillerine uygun örgütlenme maddi manevi kalkınma hamleleri kolaylığı, fikriyatını serbestçe ama yıkıcı olmadan ve içinde bulunduğu toplumun hassasiyetlerini gözeterek fitnetörlük yapılmadan serbestçe inandığını yaşama ve yaşadığın yerin güvenliği ile ilgili hak ve adalet kavramları ve hukukunda üstünde yer alacak insan hakları, sanırım hiç kimsenin itiraz etmeyeceği konulardır. Hepimiz bu karşılaştığımız sorunları gidermek istiyoruz ama bunların içerisinde çoğu kez tıkanarak birbirimizi anlamadan kısır tartışmalar içersinde enerjimizi boşa harcadığımız zamanlarda oluyor. İslam tarihinde akabe biatlarına baktığımızda ideal bir toplum hayatının reçetesini bulursunuz. Fakat günümüzdeki getirilen devlet ve toplumsala ait düzenlemeler insanın hayata dair bakış açısında nedense hep Avrupai umdelere sıkı sıkıya sarılsa da bizzat seçilen yöneticilerin bir olaya bir ideale bakış açıları çoğu kez aynı pencereden olmadığından ve toplumun ekserisinin de gözetilmeden zamane deyip bazı önemli meseleler atlandığından bir kısım elit azınlık tuzu kuru akvaryumlarda balık olurken büyük çoğunlukta kendi öz yurdunda parya vazifesine çarptırılmıştır. Ki bugün Türkiye’nin en temel sorunu halen insana karşı yüklenilen görevin bilincinde hareket noktası olarak neyin ele alınacağının hala tartışılmasıdır. İnsan inançlarıyla ve hayalleriyle yaşayan bir düşünen akıl varlık olduğuna göre bir sistem içerisinde bunu yok sayar ve kendinize özgü bir tornadan geçirmek isterseniz işte o zaman eşyanın tabiatına aykırı siyah beyaz zıtlıkları görmek kabil oluyor. Nasıl olmasın ki; sen insanı yok sayarsan o değerini kaybeder. Sen insanı merkeze almazsan insan kendi kendinde tükenir gider. Acılar ve birikimlerin getirdikleri taşkınlıklar sel yığınlarına benzer ve nitekim çok tehlikeli toplumsal çalkantılarla kendini gösterir. Bunun en acı örnekleri bizim toplumuza yaşatılmıştır. İşte bugün kü mücadelede insan toplum devlet ekseninde birlik bütünlük kardeşlik ufka bakış ve ideallik bir olsun mu? Yoksa bölük pörçük idealsiz önümüze konulan takozlarla bizler kendi kavgamızda aslında batının ve batılın istediği bize özgü olmayan şartlarda itiş kakışı sürdürelim mi? Bunun kavga boyutunda daha ne zamana kadar çalkalanacağız. Eğer bu ülkede yapılan harf devrimi varılmak istenilen hedef, bir toplumu kendi bağlarından koparmak meselesidir diye bizzat bunu gerçekleştirenler söylüyorsa ve insanın geçmişine çizgi çekilip bağlar kopartılıyorsa o zaman insanın ve insanlığın ne değeri kalır ki? Bütün mesele olmak ya da olmamak. İşte 16 Nisan senin kararın olacaktır.    

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.