Konya
14 Mayıs, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.24
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2425.3
  • BIST
    10106.87
  • BTC
    61882.11$

OSMANLIDA HURÂFELER, BİD’ATLAR (8)

12 Aralık 2017, Salı 07:49

Yobazlık ve Bağnazlıklar:

İşin en garibi de o günün aydın olması gereken insanların da bu hususta avama uyması ve onlardan önde gitmesidir. Aydın Vâlisi Çengel Oğlu Tahir Paşa, görevli memurlardan birini kendi aleyhine faaliyetlerde bulunduğunu rüyasında görüyor ve cezalandırıyor.

 Kadı efendi sebebini sorunca rüyasını anlatıyor, bu olay üzerine kadı İstanbul’a kaçıyor ve Şeyhülislâmdan yerinin değiştirilmesini istiyor. Sebebi sorulunca; “Efendim rüyayı görende, tâbir edende, adamı cezalandıran da vâli bey; yani aynı kişi, yarın benimle ilgili de bir rüya görmeyeceğini nasıl garanti edebiliriz?” demiş.(1)

Şöyle bir latife de anlatılır: Sultan 4. Murad bir sabah av için saraydan çı­kınca kapı önünde bir Bektaşî dedesini görür ve “bu sabah ilk gördüğüm kişi sensin. Uğurlu isen iyi bir av yaparım, aksi halde kelleni vurduracağım” diye takılır ve hiçbir şey avlayamadan saraya dönmüş ve dedenin cezalandırılma­sını emretmiş, dede “Sultanım bu nasıl uğurlu-uğursuzluk? Sen beni görüyor­sun tavşanlar kurtuluyor, ben seni görüyorum kellem gidiyor” deyince Sulta­nın hoşuna gitmiş ve affetmiş.

Rütbeli ama câhil ve bağnaz birisi uzun zaman yeni rütbe alamaz ve cin­cileri, üfürükçülere müracaat eder, muskalar yazdırır, cevşenlar takarak saraya gider. Olacak bu ya kısa zaman sonra yeni rütbe alır, anlattığı kişiler ısrarla muskanın içinde ne yazılı olduğunu öğrenmek isterler ve açıp bakarlar ki; “Dünyada dört ayaklı hiçbir hayvan yaratılmamıştır ki, Allah rızkını vermemiş olsun!” Mealindeki âyet yazılı imiş.(2)

“Başına bakma, sonuna bak” diye milletimiz arasında dolaşın bir atasözü vardır. İttihat ve Terakkinin baş aktörü olan, hâin değil ama hayalperest olan, imanlı, inançlı ve millî duyguları kabarık olan, damad-ı şehriyar olan, üç-beş rütbe birden atlayıp 30 yaş civarlarında Pâdişah vekili olarak Osmanlı Ordu­ları Başkumandanı ve Harbiye Nâzırı olan, Neticede Osmanlıyı büyük savaş­lara sokup, batmasına vesile olan, çok maceralı bir yolculuktan sonra Al­manya, Estonya, Azerbaycan üzerinden Turan İllerine yani Türk illerine varıp oradaki Türkleri harekete geçirerek Rus idâresinden kurtarmaya çalışan ve neticede orada şehit olan Enver Paşa.

Yıllarca eşi Naciye Sultandan, çocukla­rından ayrı kalan, yeni doğan oğlunu bir kez bile göremeyen ve sâdece ken­dine ulaştırılan fotoğraflarına bakmakla teselli bulmaya çalıştığı dönemlerde; Lakaylar denen, çok yobaz, bağnaz ve alabildiğine câhil Türk aşiretlerinin içinde kaldığı dönemde, bu fotoğrafları görmüşler, resmin ve fotoğrafın ha­ramlığına kani olan bu insanların aşırı tepki ve infialleri neticesi tek teselli kaynağı olan fotoğrafları yırtıp imha ettiğini merhum Nevzat Kösoğlu Bey yazmaktadır. İşte cehalet ve bağnazlık böyle bir şey. Allah Müslümanları uzak eylesin.(3)

Nâmık Kemal’in beyti ne kadar ibretli:  

Şarka bakmaz, garbı görmez görgüden yok vâyesi

Bir utanmaz yüz yaşarmaz göz bütün sermayesi

Müslümanların cehaletinden ve onlar arasında şüyu bu­lan bu hurâfeler­den düşmanlar nasıl faydalanmışlar? Geri kalmış Türk İllerini işgal ettikleri yıllarda, Türkle­rin elinde silâh ve mühimmat yok ama Moskof’tan ele geçir­dikleri silâhları kullanarak başarı üstüne başarı kazanmışlar. Ruslar, onların içlerindeki yobaz ve bağnaz kimseleri avlayarak, rüş­vetler vererek, şöyle şayi­alar, uydurma fetvalar çıkartmışlar: “Ruslar ellerindeki silâh­ları domuz yağı ile yağlamaktadır­lar. Bir Müslüman’ın da bu yağa el sürmesi dinen câiz değil­dir” dolayısıyla Rus­lardan ganimet aldıkları modern silâhları kullanma­mış­lar, onlara kılıç, pala ve benzeri çok basit tüfeklerle sal­dırmışlar tabii ki on binlercesi şehit düşmüştür.(4)

Osmanlının son dönemlerde yapılan birçok savaşlara katılan ve hatırala­rını yazan Faik Tonguç’da o dönemde lise talebelerinin kravatla câmiye gel­diklerini, vaaz eden kişinin bunları görmesi üzerine, kravat takarak kâfire benzemenin kötülükleri üzerine sözler sarf edip, cemaati nerdeyse talebeleri linç ettirecek duruma getirdiğini yazar.(5)  Allamey-i cihan kesilen bu tip ve karakterdeki insanlarla ilgili

Millî Şâirimiz Mehmed Akif Safahatında şöyle yazar:

Çalış!” dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun,

Onun hesabına birçok hurâfe uydurdun!

Şâir Eşref’te bu tipleri şöyle tavsif ve tarif ediyor:

Seni tekfir eder mutlak,  desen dünya yuvarlaktır

Döner dünya,  o dönmez, zira sabittir inadında

Sorulsa hace-i dana,  Selanik nerdedir bilmez

Bilir amma ki, kaç tüy var Cibril'in kanadında

Konuyu, konuya uygun bir latife ile bağlayâlim: Osmanlının son zaman­larında meşhur meddah ve nükte­dan Borazan Tev­fik’e arkadaşları: “Kasım­paşa’da bir falcı var, insanın geçmişini ve geleceğini okuyor, her şeyi bili­yor…” diye övmüşler. Tevfik hemen kadının ya­nına var­mış, rayiç olan 1 li­rayı uzatmış ve “söyle baka­lım”  demiş. Kadın iskambil kâğıtlarını açmış ve;

“Başından büyük bir aşk geçmiş senin” diye başla­yınca Tevfik; “yahu bende âşık olacak enayi suratı var mı?” de­miş. Kadın;

“Öyle ise şiddetli bir hastalık geçirmişsin” deyince, Tevfik:

“Yok canım, elhamdülillah, hayatta daha burnum bile kanamadı” demiş. Kadın kâğıtları bir daha karıştır­dıktan sonra;

“Ama burada hastalık görünüyor, o zaman çocukların hastadır” demiş, Tevfik biraz kızarak;

“Yahu ben daha hayatta evlenmedim” deyince falcı;

“Ha be yav, bekâr olduğunu neye söylemiyorsun, be­kâr adama kâğıt açılmaz, onun eline bakarak kaderi oku­nur” gibi sözlerle elini kavramış ve;

“İşte bak ayna gibi görüyorum, seni kandırmışlar, do­landırmışlar…” diye sıralamaya başlayınca, Tevfik daha fazla sabredemez ve okkalı bir küfür savurduktan sonra;

“Bak bunu bildin, beni beş dakika önce bir namussuz kadın dolandırdı, eşekliğime doymayayım” demiş.

Dipnotlar:

1- Önder Göçgün, “Şâir Eşref”, Kültür Bak. Yay. Ank. 1988, s. 5.   

2- A. Ragıp Akyavaş, “Asitane-ll”, TDV Yay. Ankara 2000, c. 2, s. 108.

3- Nevzat Kösoğlu, “Şehit Enver Paşa”, Ötüken Yay. İst. 2008, s. 530.   

4- Yavuz Bülent Bâkıler, “Türkistan Türkistan”, TDV Yay. Ankara 1997, s. 303.

5- Faik Tonguç, “Bir Yedek Subayın Anıları”, İş Bankası Yay. İst. 2006, s. 273.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.