Konya
14 Mayıs, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.24
  • EURO
    34.85
  • ALTIN
    2424.0
  • BIST
    10067.82
  • BTC
    62823.05$

Osmanlı?da Devlet Onuru (3)

13 Mayıs 2017, Cumartesi 09:00

Bugün İsviçre hudutları içinde kalan Oberhofer sara­yının duvarındaki bir tabloda, çocuk yaşta pâdişah olan 4. Mehmed’in önünde diz çö­ken Alman elçisi Rudolf Schemid itimatnamesini sunuyor. 1643 yılında yapılan tablonun altına bu elçi bizzat şunu yazdırıyor.

“Bu tabloyu bizden sonraki yıllarda in­celeyecek olanlar şu diz çöküşü belki hayret ifadeleriyle seyredecekler. Bil­hassa şunu vurgulamaktan gurur duyarım ki, çocuk yaşlarında da olsa bir Osmanlı Sultanı’nın önünde diz çökmek biz Avrupalı diplomatlar için şeref­tir.”(1)

İltica Edenleri Aslâ Geri Vermezdi:

Osmanlı hem İslâmî anlayışından, hem de devlet onurum zedelenir dü­şüncesiyle kendisine sığınan, iltica eden kişileri düşmanlarına aslâ vermez bu hususta velev ki savaş söz konusu olsun.

Nitekim İran Azerbaycan’ında hüküm süren Karakoyunlu Sultanı Kara Yusuf, ve Bağdat Sultanı Ahmed Celayir, Timur’a memleketlerini teslim et­meyip savaşmışlar yenilince Osmanlıya sığınmışlar. Timur Yıldırımdan ıs­rarla bunların kendisine teslimini istemiş, Yıldırımda râzı olmamıştır. Ankara Savaşının en önemli sebebi budur.(2)

İsveç Kralı 12. Charles (demirbaş Şarl), Poltova Savaşında Ruslara ye­nilmiş, esir düşmek üzere iken Osmanlıya sığınmıştır. Rusların bütün baskıla­rına rağmen kral onlara teslim edilmemiş ve “esir oluyordum. Bu benim için bir ölümdü. Ruslardan kurtuldum ama şimdi de Türklerin adâletinin, insanlı­ğının, misâfirperverliğinin esiri oldum” demiştir.(3) Aynı şekilde kendisine sığının Macar Kralı Tökeli Emre’yi de geri vermemiştir.(4)

1848 yılında Rus istilâsı altındaki Polonya istiklâl savaşına başlamış ve başlarına General Bem geçmiş, yaralanmış, Türklere sığınmış, tedavi edilmiş, Rusya ve Avrupa devletleri teslim edilmesi için şiddetli baskı yapmış ama Genç pâdişah Abdülmecid “Tahtımı hattâ başımı veririm. Lakin devletime sığınanları aslâ geri vermem” demiştir.(5)

Halîfe Abdülmcid Efendi 1924 yılında sürgün edildikten sonra Paris’te iken 2. Dünya savaşı başlamış Paris Almanlar tarafından işgal edilmiş ve iş­gale karşı gelen direnişçi avı başlamıştır.

 Direnişçilerden 7 tane Fransız genci kaçarken, Gestaponun korkusundan halîfenin evine sığınmış, Almanlar almak istemiş, halîfe vermemiş, neticede bizzat gidip işgal kumandanı ile görüşmek sûretiyle bir daha yapmamak kaydıyla hepsini bağışlatmış fakat teslim etme­miştir.(6)

Yani Osmanlı kendisi en zor şartlar altında bile olsa, genlerinin gerek­tirdiğini yapmaktan geri duramamıştır.

Son Dönemler

Ama son dönemlerde, devranın tersine döndüğü, Osmanlının bozulup, yozlaşıp dejenere olduğu, “Osmanlı ruhu” diye bir şeyin kalmadığı dönem­lerde, bırakalım başka mültecileri korumak, kendisi mülteci olmuş, paşa ve bürokratların hepsi yabancı elçi ve konsoloslardan bir hami (koruyucu) bul­muş, yaptıkları kanunsuzluk ve hâinliklerden dolayı kanun veya pâdişah ce­zalandırmaya kalktığında, yani en ufak bir şeyde başı sıkışınca gidip onlara iltica etmişlerdir.

 O devletinin onuru zedelenir diye idama râzı olan insanlar­dan eser kalmamıştır. Son zamanlardaki durumun vahametini Sultan Abdülhamd’in “Yabancı elleri ciğerlerimin içinde hissediyorum, Sadrâzamla­rımı, vezîrlerimi satın alıyorlar ve mülküme karşı kullanıyorlar” diyen sözle­rinden, o dönem devlet adamlarının hâinliğini ve rüşvet aldıklarını yabancı­larla beraber olduklarını dile getirmesinden anlamak mümkün.(7) Osmanlının son zamanlarında siyasî ahlâk dibe vurmuştur. Hal böyle olunca hiçbir kanun ve kural fayda vermemiştir. 

Konfüçyüs en ziyade siyasî ahlâka önem vermiştir. Şu sözler onundur: “Devleti idâre edenler dürüst olmak gerektir. İdare eden şahsen dürüst ise, devleti kanunlar koymadan da idâre edebilir. Dürüst değilse saymayacağı kanunları tedvin etmesi neye yarar”

Manastır’daki Rus konsolosu çok terbiyesiz birisidir. Sokağa çıktımı Osmanlı askerlerine hakaret eder, hattâ kamçısı ile vurur, onların kendine selâm durmasını istermiş. Yine bir gün karakol nöbetçisi Hâlim’e de kamçısı ile vurup hakaret edince, onbaşıda silâhını ateşler ve onu öldürür ama Rus ve Avrupalı devletlerin baskısı ile Hâlim idam edilir.

 

Dipnotlar

1- Altan Araslı, “Avrupada Türk İzleri”, Kültür Bak.Yay. Ankara, 2001, c. 1, s. 251.

2- İbni Arabşah, “Acâibü’l Makdûr- Bozkırdan Gelen Belâ-Timur” Selenge Yay. İst. 2012, s. 289.

3- Mustafa Armağan, “Osmanlı İnsanlığın Son Adası”, DA yayınları, İst. 2002, s. 38.

4- Sâmiha Ayverdi, “Ebabil Kuşları”, Kubbealtı Yay. İst. 2010, s. 95.

5- Altan Araslı, “Avrupada Türk İzleri”, Kültür Bak.Yay. Ankara, 2001, c. 1, s. 305.

6- Mustafa Armağan, “Osmanlı’nın Mahrem Târihi”, Timaş Yay. İst. 2011, s. 244.

7- Can Alpgüvenç, “Sultan Abdülaziz Han ve Darbeci Paşalar”, Kaynak Yay. 2011, s. 18, 176.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.