Konya
14 Mayıs, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.26
  • EURO
    34.86
  • ALTIN
    2434.8
  • BIST
    10095.94
  • BTC
    61618.99$

OSMANLI?DA AĞAÇ SEVGİSİ

12 Şubat 2017, Pazar 10:30
Cenâb-ı Allah Cennet’ten bahsederken devamlı “…altından nehir­lerin ak­tığı ağaçlardan”(1) haber verir. Kur’an’da 36 yerde direk,  264 yerde de endirek olarak ağaçtan bahsedilmektedir.  Yani hava,  su ve yeşil insanlar için hayat kay­nağıdır. Yeşil gerçekten gözü,  gönlü ve ruhu dinlen­diren,     yeryüzü­nün elbisesi,  can­lıların barınağı,  insanların aksine nefes alırken zehir soluyan ve dışarıya temizlenmiş oksijen veren,  yani gerçek­ten in­sanların hayat kay­nağı olan Allah’ın bir lütfudur.

Bu sebeple İslâm yeşilin en büyük dostudur. Hz. Peygamber ağacın sâdece korunmasıyla yetinmemiş,  mevcutlara ilâve edilme­sini,  ağaç di­kilme­sini,  yeryüzünün ihya edilmesini em­reden o kadar çok söz söylemiş ve bunu hayatında uygulamaya koymuş ki; Bu günün insanı bile İslâm’ı yeşille özdeş­leştirmiş ve “Yeşil ser­maye,  Yeşil sarıklılar,  Yeşil kubbe…” dendi­ğinde Müslümanlar kastedilmektedir.

"Kıyâmet koparken sizden birinizin elinde bir ağaç dalı bu­lunur da buna kıyâmet kopmadan dikmeye gücü yeterse,  muhak­kak onu diksin,  bırakmasın. ”(2)

 “Ağaç diken bir kimse için,  o ağaçtan insanların,  hayvanla­rın,  kuş­ların,  vahşi haşa­ratın… Yediği (sadakadır. Hattâ o ağaçtan çalınan mey­veler bile diken için sadakadır. Çi­çeğinden,  kokusundan,  tohu­mun­dan,  odunundan,  kerestesinden,  gölgesin­den her ne şe­kilde olursa ol­sun canlı­ların faydalanması sadaka­dır.)(3)

İslâm yeşille iştigali sadaka-i câriye kabul etmiştir. Yani kıyâmete ka­dar insana sevap ge­tiren, defterine hayır hasenat yazdı­ran bir faaliyet. Çünkü kendi ektiği-diktiği kurusa bile onun filizle­rinden,  fidelerinden,  tohumların­dan başka ağaçlar yetiştiğini ve bunun ilânihaye devam edece­ğini kabul ede­rek, ilk dikenlere kıyâmete kadar sevap ve mükâfat verile­ceğini müjdelemiş­tir.(4)

Hz. Peygamber savaşa gönderdiği ordularına şöyle emretmiştir: “Yaşlı­lara, kadınlara, çocuklara, teslim olanlara, kendisini ibâdet-ü taate vermiş ruhbanlara ve mâbetlere ilişmeyiniz. Ağaçları yakmayınız. Hayvanlara do­kunmayınız ve servetleri heder etmeyiniz.”(5)

Ortaasya steplerinde zuhur eden milletler nezdinde ağaç mübârek bir varlık kabul edilirdi. Cengiz yasalarına göre sebepsiz ve izinsiz ağaç kesmek, idamı mucip bir ceza gerektirirdi.(6) Son zamanlardaki bilinçsiz dönemlere gelinceye kadar, Osmanlı’da da ağaç, özellikle de çınar ağacı mübârek ve mükerrem kabul edilirdi.

 Geyikli Baba’nın Diktiği Çınar:

Osmanlı devletinin kurucusu Osman Bey’in oğlu Orhan Gâzi, Bursa’yı fethettiği günlerde baba dostu Turgut Alp’ten bir gâzi dervişin menkıbelerini dinler, çok hoşuna gider ve Turgut Alp’ten bu derviş ile kendisini görüştür­mesini ister.

 “Alperen” de tâbir edilen bu Allah dostu, yörede Geyikli Baba diye ma’ruf biridir. Azerbaycan taraflarından gelip, İnegöl dağlarında yaşadığı, geyiğe bindiği, geyiklerle dolaşıp konuştuğu, geyik postu giydiği ve bu la­kapla anıldığı bilinen Geyikli Baba ile Orhan Bey görüşür, sohbeti çok hoşuna gider, ısrarla Bursa’ya davet eder ama kabul edilmez.

Bir gün habersiz olarak elinde bir çınar ağacı ile gelip, Orhan Bey’in ikamet ettiği küçük sarayın bah­çesine diker. Çınar ağacı çok uzun ömürlü olması özelliğiyle bilinen bir ağaç­tır. Derviş bu hareketiyle Orhan Bey’in de devletinin ve hânedanın çok uzun ömürlü olacağını Allah’ın evliyaullaha verdiği mükaşefe ilmi ile keşfeder ve ima eder.

 Orhan Bey; “İnegöl havâlisini sana ve müritlerine vereyim” diye ısrarla teklif eder ama Geyikli Baba; “bize mal gerekmez, sen onu ehline ver” diyerek reddeder. Ancak ısrarlar devam edince; Bursa’nın Gürsu İlçesi, Babasultan köyünde küçük bir tekke ve külliyenin yapılmasına râzı olur. Ge­yikli Baba o yıllarda buraya da çınar ağaçları dikmiş ve bu çınarların hâlâ ayakta oldukları rivâyet edilmekte, her yıl bu çınarların altında onları anma ihtifalleri yapılmaktadır.(7)

Onun için Fâtih Sultan Mehmed; “Ormanlarımdan izinsiz ağaç kesinin başını keserim” demiş ve “yaş kesen baş keser” sözü Osmanlı milleti arasında darb-ı mesel olmuştur. La Baronne Durand De Fontmagne, ağaçları kesme­mek, onlara zarar vermemek için Osmanlıda yapılacak olan evlerin planları­nın ve yerlerinin, yolların güzergâhlarının değiştirildiğini, ağaca zarar ver­memek için ne gerekirse yapıldığını kaydeder.(8)

Yine 4. Mehmed döneminde İngiliz Elçisi Kâtibi olan Richaut hatıralarında; Osmanlı askerlerinin kış dö­nemlerinde boşu boşuna kışlalarda tutulmadığını, sefer zamana değil ve başka önemli işleri yoksa ağaç diktiklerini, katiyen boş durmadıklarını, koruluklar, köprüler, çeşmeler ve benzeri Sosyal eserler yaptıklarını kaydeder.(9)

1876 yılında İstanbul’da bulunmuş olan Elizabet Caraven,  Kont Edward Raczynski ve benzeri birçok kişiler Türklerdeki ağaç sevgisinin had safhada olduğunu, ev yapılacak yerlerde ağaç varsa kesmeyip başka yere yaptıklarını kaydederler.(10)

La Corbusier de Osmanlı ev yapacağı yere karar verince evden önce oralara ağaç diktiğinden bahseder.(11) Ağaçları sulamak ve kurak mevsim­lerde kurumalarını önlemek için çeşitli vakıflar kurulduğu yine târihî rivâyetlerdendir.(12)

 

 

 

 

Dipnotlar:

1-Bakara Sûresi, 25.

2-Zebîdî,  Tecrîd-i Sarih,  Terceme,  Kâmil Miras. a. g. e, c.7, s.124; Müslim,Müsâkât 10.  

3-Zebîdî, a. g. e. c. 7, s. 122.

4-Zebîdî, a. g. e. c. 7, s. 125.

5-Buhârî, Menâkıb-ı Ashab 9; Ebû Dâvud, Cihad 82.

6-Meng Ta Pei Lu ve Hei Ta sih Lu, “Cengiz İmparatorluğu”, Yay. Haz. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Uyar, Ötüken Yay. İst. 2012, s. 132. 

7-İslâm Ansiklopedisi, c. 14, s. 45; Ahmed Şimşirgil, “Kayı-1”, KTB Yayınları İst. 2013, s. 58.

8-La Baronne Durand De Fontmagne, a, g. e. s. 261.

9-Ricaut, “Türklerin Siyasî Düstûrları” Terc.1001 Temel Eser, Bas. Haz. M.Reşad Uzmen, s.297.

10-Kont Edward Raczynski, “1814’de İstanbul ve Çanakkale’ye Seyahat”, Tercüman 1001 Temel Eser, Çev. Kemal Turan, İst. 1980, s. 52; Mostar Dergisi, Mayıs 2008, sayı 391. s. 45.

11-Mustafa Armağan, “Osmanlının Kayıp Atlası”, Da Yay. 2005, İst. s.184.

12-İsmail Hâmi Dânişmend,“Târihi Hakikatler”,Tercüman Gazetesi Yay.1979, c. 2, s. 253.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.